Vahap Coşkun’a göre Ayhan Bilgen, HDP’de a) kaderini tek bir kişinin performansına (Selahattin Demirtaş) bağlayan bir anlayışın egemen olduğunu, b) politikaların tayininde partinin belirleyici bir aktör olamadığını ve Kandil ve İmralı gibi odakların merkezi bir rol üstlendiğini düşünüyor. Bunların yanında üçüncü temel eleştirisi de söylemdeki güçlü Türkiyelilik vurgusunun pratiğe aktarılamaması.
Erdoğan milli eğitimi Batı taklitçiliği ile suçladı. Başta adının milli olması, eğitim sistemimizin pek savunulacak yanı olmasa da biz onun Batı taklitçiliğinden ne anladığını biliyoruz. O Batı'nın sadece emperyalist ekonomi-politik geleneği değil; içinde bilimden, felsefe ve edebiyata Akdeniz’in batı tarafında üretilmiş her şey var.
“Siyasî iktidarlara düşen, ‘fikrî iktidar’ diye yahut ‘kültürel iktidar’ diye bir hedef koyup; hayatın her alanını kendi rengiyle boyama, her alanda hegemonyasını kurma çabasına girmek değil; düşüncenin oluşumu ve gelişimi için bu özgürlüğü teminat altına alabilmek ve kendisinden düşünce ve hikmet üretilecek bilgiye ulaşmanın imkânlarını temin etmektir."
Kıbrıs’la ilgili önemli çalışmaları bulunan siyaset bilimci Prof. Dr. Bülent Evre, Serbestiyet için geçtiğimiz Pazar günü sonuçlanan Kıbrıs seçimlerini değerlendiren bir yazı kaleme aldı. Evre, “Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik umutlarının yükseldiği dönemde, federasyon vizyonunun taşıyıcısı olan bir aday Cumhurbaşkanlığına getirilirken, çözüm umutlarının söndüğü dönemlerde genellikle iki devletliliği savunan bir aday kazanmaktadır” diyor.
Anlaşıldı ki iktidar artık Kürt meselesini kriminalize etmekle yetinmeyecek, onu kullanarak başka alanları da ‘düzlemeye’ çalışacak. Geçtiğimiz hafta yaşanan iki örneği hatırlatarak Etyen Mahçupyan’a sorduk: Mesele Kürt hakları olunca ürkek tavrı ortada olan muhalefet iktidarın bu atakları karşısında ne yapabilir?