Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyası için özel bir “seçim makinesi” oluşturuldu. Altılı Masa bu makineye “sihirli seçim makinesi” diyor. Makinede; kampanyanın arkasındaki isimler Tuncay Özkan ile Akan Abdula’nın yanı sıra Altılı Masa kurmayları, Selvi Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ile Yavaş da var.
İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı binasının kurşunlanmasının failinin yakalandığı açıklandı. Akşener'in saldırı sonrası Erdoğan'a yüklenen sözlerine tepki gösteren Soylu: "Saldırgan yakalandı. Sorumlu mevkidekilerin suçlamalarda bulunurken dikkatli olmaları gerekir. Devletinize ve Polisinize itimat ediniz. Mahcup olursunuz." Akşener, "Recep Bey, tehditlerini vazife bilerek üzerimize gelen kurşunları çek; eğer geleceksen, sen gel" mesajını paylaşmıştı. İstanbul Emniyeti: "Yapılan alan çalışmasında; olayın, bölgede bulunan bir inşaatta meydana gelen hırsızlık girişimine karşılık, inşaatın bekçisinin hırsızları kaçırmak için ateş etmesi nedeniyle gerçekleştiği tespit edilmiştir. Hırsızların İYİ Parti İl Binası istikametine kaçması nedeniyle binaya tesadüfi olarak kurşunların gelmesine neden olmuştur. Şahsın olayda kullanmış olduğu bulundurma ruhsatlı silahı ile beraber yakalanması yapılmıştır."
Gaziantep Nurdağı'nda afet konutları temel atma töreninde konuşan Erdoğan: "Bunlar ne Anayasa bilir, ne kanun... Bunların demokrasiyle falan yakından uzaktan alakası yok. Bunlar teröristlerle el ele yol yürürler. 14 Mayıs'ta bunları Cudi'ye, Gabar'a, Besler Deresi'ne gömmeye var mıyız? Geçmişte gömdük, yine gömeceğiz."
27 Mart’ta İstanbul’daki iki ilçe belediye başkanı İnce’yi Yalova’daki evinde ziyaret etti. İnce, 10 gündür CHP’den kimsenin kendisini aramamasından şikâyet etti. TÜBİTAK ve diğer bilimsel çalışmalardan sorumlu Cumhurbaşkanı yardımcılığı, 35 milletvekili kontenjanı istedi. Daha sonra devreye İmamoğlu girdi, İnce ile görüştü, mesajlarını Konya’da Kılıçdaroğlu’na iletti. Kılıçdaroğlu, İnce’yle görüşmeyi kabul etti. Herkes adaylıktan çekilmesini bekliyordu. Ama öyle olmadı.
Yıllardır izlediğimiz dizilerde anlatılan “normal”in içinde sağcısından solcusuna hep seküler hayatlar vardı. Yani “insanı insana anlatırken” hep seküler taraf “normal” sayılıyordu. Dindar/muhafazakâr karakterler ya yerilerek ya yüceltilerek (tek boyutlu anlatıyla) karikatürleştiriliyordu. Kızılcık Şerbeti ile belki de ilk defa muhafazakâr/dindar bir aile “normal” kategorisinden, üstelik Show TV gibi bir ana akım kanalda dizi piyasasına sürüldü. Ülkenin en az yarısını oluşturan bir kitle ancak normalleştirilebildi, ancak ‘görüldü.’