Emekli büyükelçi Selim Kuneralp, Rus muhalif Aleksey Navalny’nin cezaevinde ‘ölmesini’ ve Türkiye’deki Rusya algısını Serbestiyet’e değerlendirdi: “Bazı çevrelerde, özellikle muhalif geçinen, sol geçinen basında sanki Rusya hala sosyalist bir ülkeymiş gibi bu konulara hiç girmek istemiyor. Navalny’i de o yüzden yok farz ediyorlar. Rusya’ya karşı Batı ile birlikte bizim de gardımızı yükseltmemiz lazım. Bunun ilk örneklerini vermeye başladık. Medyaya bu da çok yansımıyor ama çok ilginç bir şekilde Almanya’nın önderliğinde Yunanistan ile birlikte bir ortak füze üretimi projesine imza attık. Bunun hedefi ancak Rusya olabilir. Bir taraftan S-400’leri almıştık ama bir taraftan bunu yapıyoruz… Tekrar bir Batı’ya dönüş var gibi gözüküyor ama bunun reklamı çok fazla yapılmak istenmiyor.
Türkiye’de neredeyse tüm camilerin kadınlar bölümünün camiden kopuk, izbe ve küçük yerler olması kadınlar tarafından eleştiriliyor. Camiyi göremeden, paravanların ve perdelerin arkasında namaz kılan kadınlar, ön saflara geçmek istediklerinde erkek cemaat tarafından engelleniyorlar. Sosyolog Rana Kaya kadınların cami içinde yaşadığı bu tecrit durumunun cemaate aidiyetlerini engellediğini söylüyor ve çeşitli Müslüman ülkelerden farklı uygulama örnekleri veriyor. En azından Endonezya’da uygulanan, caminin ortadan ikiye bir paravanla bölündüğü modelin Türkiye’de de uygulanabilir olduğunu söylüyor.
Netflix’te dizileri de yayınlanan Sıcak Kafa ve Kübra’nın yazarı Afşin Kum: “Modern demokrasilerde iktidarın tanımı toplumun ortak iradesiyle oraya yerleştirilmiş ve herkesin yararına çalışan bir şey ama gerçek öyle değil. Dolayısıyla yapay zekâya ‘iktidarı ele geçir’ dendiğinde ilk olarak inançla bağlantısını kurması bizi şaşırtabiliyor. Tarafsız bir zekâ, iktidarın inanca yaslandığını keşfediyor”, “Çekilen diziye teknik açıdan bakarsanız elbette çok başarılı ama çok daha iyi bir iş olma fırsatının kaçtığını düşünüyorum.”
Şebnem Korur Fincancı, 140Journos’un Adnan Oktar belgesinde hakkındaki iddialara Serbestiyet’te cevap verdi: “‘7 yıl önceki işkenceyi nasıl belgeledi’ diyor. Bu tıp bilgisinin olmamasıyla ilgili bir şey. 7 yıl önceki bir olay değil 30 yıl önceki olaylarla ilgili tanı koyma yeterliliğine de sahibiz. Rapor, sanıkların beyanlarıyla değil muayene edilerek, Çapa’nın diğer hocalarından görüş alınarak hazırlandı.” “Kızım 2016’da evlendi. Eşinin bu bağlantı nedeniyle görüşmediği bir ablası olduğunu öğrendim. Ama ben tanımıyorum o kişiyi.” “Göz yaşı bezinin, göz yaşı kanalına düştüğü görülüyor, bu travmatik bir durumla bağlantılı.” “İnsanlar, suçsuza işkenceye karşı ama suçluya işkence yapılabilir diye bakılıyor. Uğur Mumcu davası sanıkları için dönemin rektörü, ‘Bazılarına işkence yapılabilir’ demişti. Herkes bir gün Şebnem Korur Fincancı’nın işkence değerlendirmesine ihtiyaç duyacak. Spinoza’nın bir sözü var: ‘Istırap görüldüğünde sona erer.’ Ben gören gözüm, ıstırabı sonlandırmak üzere”
E.Ş. ailesiyle birlikte IŞİD'in ilan ettiği ‘Hilafet Devleti'ne kendi tabiriyle "hicret" etti. Rakka’da örgütün orta düzey kademesinde görev aldı. Ancak şahit oldukları karşısında fikri olarak örgütten koptu. Önce ailesini gizlice Rakka'dan çıkardı, sonra kendisi de Türkiye'ye sığındı. İki yıl hapis yattı. Kendisine yeni bir hayat kuran E.Ş., Serbestiyet'e kilise saldırısıyla yeniden hatırlanan IŞİD’i anlattı: "İktidar yanlış bir yöntem kullandı. İslamcı cemaatlere ya bana eklemleneceksin ya da marjinalleşeceksin dedi. Bu da muhalif İslamcı bazı gençleri İŞİD vb. örgütlere yönlendirdi.” “IŞİD’in genç dimağlara düşürdüğü şüphelere akademi hala cevap veremedi.”