Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turundan önce Serbestiyet’te yayımlanan yazımda, umutlu olmasam da Kılıçdaroğlu’na oy vermek (daha doğrusu Erdoğan’a oy vermemek) için hangi motivasyonlara sahip olduğumu sıralamış, yazının sonuna da şu notu koymuştum: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun [14 Mayıs seçimlerindeki] yenilgi sonrasında geliştirdiği ‘yeni’ siyasi tutum kendisine oy vermeyi benim açımdan çok güçleştirdi, ama bu ayrı fasıl; onu da seçimden sonra yazacağım…” Şimdi sıra ona geldi.
2019 yılından beri hızla düşen işgücü gelirlerinin gayri safi yurt içi hasıla (GSYH) içindeki payı 14 Mayıs seçimlerinden önce yıllık 6 puan arttı. Ekonomist İris Cibre: “Hani videolarda görüyorduk ya ‘Hayır ekonomi çok iyi, ben halimden memnunum’ diyenleri. 2022 Temmuz ve 2023 Ocak’ta aldıkları görece yüksek zamlarla kendi ölçeklerinde refaha ulaştılar. Bu geçici refahın da etkisi var seçimlerde...”
İmamoğlu’nun siyasi yasağının Yargıtay tarafından onaylanması durumunda, genel başkan olabilmesi açık yasa hükmü gereğince mümkün değil. Aynı tartışma, 21 yıl önce AK Parti’nin kuruluşunda da yaşanmış, siyasi yasaklı olan Erdoğan’ın genel başkan olmasının önü Anayasa Mahkemesi’nin Hasan Celal Güzel hakkında verdiği bir kararla açılmıştı. Kararın ardından Abdullah Gül, AK Parti’nin kuruluşunun hızlandığını açıklamış, Erdoğan’ı ziyaret eden Akşener ise o zamanlar içinde bulunduğu yeni parti çalışmalarının önünün açıldığını ve Erdoğan’ın bu karar vesilesiyle kurucu genel başkan olacağını belirtmişti. Erdoğan ve AK Parti’nin 2002 zaferinden sonra yasa değişti, açık hükümle siyasi yasaklı bir kişinin genel başkan olamayacağı açık bir şekilde düzenlendi.
Erol Erdoğan (ARGETUS Araştırma Danışmanı):
“Muhalefetin değişim vaadi statükoya, helalleşme hesaplaşmaya evrildi.” Can Selçuki (Türkiye Raporu Direktörü): “14 Mayıs sonuçlarında gördük ki muhalefet, seçmenin kararında aidiyetin önemini atlamış.” Yusuf Akın (Areda Survey Genel Müdürü): “Muhalefet genel başkanlarının ve üst düzey temsilcilerinin karşılıklı imaları seçmeni korkuttu.”
Laik kesimin serveti artık pek sorun değil, asıl mesele toplumun geri kalanına ‘yabancılaşmış’ görülen kültürü. Laik kesim bu açıdan Kemalizmi hala aşamamış durumda. İyi de söz konusu yabancılaşma ortada dururken seçimi nasıl kazanacaksınız? Dindarlığa karşı olmadığınızı söyleyebilirsiniz ama yeterli değil. ‘Ben de seninle aynı yerde duruyorum’ (aynı kimliğe ve duygulara sahibim) mesajı vermeniz lazım. Ve elinizde söz konusu yabancılaşmayı aşabilmek için tek aracınız var: Milliyetçilik. Ne var ki devran dönmüş, Kemalist milliyetçilik ışıltısını kaybetmiş durumda. Nitekim siz de İttihatçı milliyetçiliği seslendirmeye çalışabilirsiniz, ama kendiniz henüz Kemalizmden uzaklaşmış olmadığınız ölçüde, bu da pek ikna edici bir konumlanma değil…