ÖZEL HABER

ÖZEL HABER | Hidayet avcısı: Kendini Ermeni bir CHP’li olarak tanıttı, Ayasofya’da Müslüman oldu, yüz binlerce TL dolandırdı

Kendisini Ermeni bir Hıristiyan ve eski CHP’li olarak tanıttıktan sonra önce gerçek Atatürkçü olduğunun farkına vardığını söyleyip Erdoğancı, sonra İhsan Şenocak’ın yağmur duası tuttuğu için Ayasofya’da Kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Hidayet hikâyesiyle sosyal medyadaki dindar kullanıcılardan büyük destek aldı, binlerce takipçisi oldu, gazetelerde çok sayıda habere ve yazıya konu oldu, Milli Beka Hareketi’nde genel başkan danışmanlığına kadar yükseldi. Popülerliğini kullanarak yürüttüğü yardım kampanyalarında yüz binlerce TL vurgun yaptıktan sonra Twitter hesabını kapattı. Hidayete ermiş kadın profilleri üzerinden sosyal medyada dolandırıcılık yapmaya devam ederken teşhir edilince kazandığı paralarla ortadan kayboldu.

RÖPORTAJ | “Bugün Irak’ta yaşanan sorunların temelinde İran’ın Irak üzerinde kurduğu hegemonya var”

2007-2009 yılları arasında Irak Özel Temsilciliği ve 2009-2011 yılları arasında Irak Büyükelçiliği yapan Murat Özçelik: “Mukteda Sadr'ın siyaseti bırakma kararına İran'ın Ayetullah Hairi'ye el çektirmesi yol açtı. Hairi, Sadr’ın Ayetullah kabul ettiği biri. Buna karşı çıktı ve halkı evlerine dönmeye çağırdı. Halk da buna büyük bir tepki göstermiştir, protestolar düzenlemiştir ama işin kontrolden çıkacağını anladığında Sadr, destekçilerine ‘Çekilin, dönün yerlerinize’ demiştir.”

Türkiye’nin en absürt “tarihi” ve “kutsi” davaları

Celal Şengör, “Musa diye biri tarihte yok” dediği için ifadeye çağırıldı. Sezen Aksu da şarkısında Hz. Adem’e hakaretle suçlanmıştı. Stand-up'çı Emre Günsal, Atatürk, Mevlana ve Şemsi Tebrizi’ye hakaretten tutuklanmış, gazeteci Oktay Candemir’in evi padişahlarımızla dalga geçtiği için polis tarafından basılmıştı. En son Spotify’da müzik listelerine verilen isimlerden dolayı “din ve devlet büyüklerine hakaret” suçundan dava açıldı. Son zamanlarda açılan ve anlam verilemeyen hakaret davalarını derledik.

ÖZEL HABER | “Diyarbakır’ı kucağıma verseler ağırlığını anlamazdım”

29 Ağustos günü Mezopotamya Ajansı’nın servis ettiği bir fotoğraf, bir anda tüm Türkiye’nin gündemine oturdu. 7 yıldır oğlunun cenazesini arayan Erzurumlu Ali Rıza Arslan, oğlu Hakan Arslan’ın kemiklerinin olduğu bir karton kutuyu Diyarbakır adliyesinden torba içerisinde teslim aldı. Serbestiyet, Arslan ailesi ile görüşmek için Erzurum’un Karayazı ilçesine gitti. İstanbul’da inşaatta çalıştığını zannettikleri 22 yaşındaki oğullarının Sur’da hendek olaylarında öldüğünü televizyondan öğrenen anne Melike Arslan: “Ben yıllardır oğlumun bedenini görmek için bekliyordum ama oğlumu, eşimin kucağında bir karton kutunun içerisinde televizyonda gördüm” diyor. Baba Ali Rıza Arslan ise o günü unutmuyor: “O an tüm Diyarbakır’ı kucağıma verseydiler ağırlığını anlamazdım.”
- Advertisement -

Erzurum’dan Yassıada’ya: ‘Taşkesenlioğlu ulema ailesi’nin hikâyesi

Taşkesenlioğlu ailesi adını 19. yüzyılda Bingöl’den Erzurum’un Taşkesen köyüne irşad için gelmiş Nakşi-Halidi şeyhi Şeyh Ahmed’den alıyor. Binlerce müridi olan ve medreselerinde eğitim veren ailenin ikinci kuşağı da molla. Dördüncü kuşaktan Zehra ve Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun babası Mazhar Taşkesenlioğlu tefsir çevirileri olan, Erzurum’dan taşındığı İstanbul Fatih’te geniş bir çevre edinmiş bir vaiz ve medrese hocası. Amca Fetullah Taşkesenlioğlu ise Yassıadada yargılanmış bir DP milletvekili, daha sonra AP milletvekili olarak da Meclis’e girmiş. Aile Erzurum ve çevresinde “Taşkesenlioğlu uleması” olarak tanınıyor.

En Son Çıkanlar