Kenan Evren'in şahsına duyulan nefret son derece normal ve anlamlı. Ancak 1980 darbesi bir şahsın ürünü değildi. Bir devlet geleneğinin, askerî vesayet üzerine inşa edilen bir sistemin ve uluslararası konjonktürün ürünüydu.
Yüzlerce yıl savaşlara, toplara, işgallere, depremlere karşı yekvücut direnen surlar birkaç yerden dinamitlerle yıkılıp, şehre hava kanalları açılır. Surların yıkılması halkı kızdırır, itiraz edenler yargılanır. Surları bir Fransız arkeolog kurtaracaktır.
Kenan Evren ve 12 Eylül rejiminin, temel "ideolojik malzeme"si, askeri cunta için yorumlanmış bir "Atatürkçülük"tü. Cezaevlerinde sopayla "Atatürkçülük" eğitimi veriliyor, okullarda, askeri birliklerde, devlet dairelerinde "Atatürkçülük" okutuluyor, "laiklik" de bu "eğitim"in ambalajlarından birisini oluşturuyordu.
Komünizmin Sovyet taraftarı ve karşıtı bütün varyantları, varlık nedenini yitirdi. Eski, tarihsel TKP de bu gerçeği kabullendi, biz Maocuların bir bölümü de bu gerçeği kabullendik. Öte yandan, her iki taraftan (ve ara kesimlerden) kabullenemeyenler de çıktı şüphesiz.
Geçmişin bir türlü geçmişte kalmaması ve sürekli ilgilenilen bir alan olması, Katolik ve Protestanların bütünleşmesini de engelliyor, toplumsal bölünmüşlüğü derinleştiriyor. Bugün evlerin % 92’si, okulların ise % 93’ü bölünmüş durumda.