Ana SayfaDış HaberÇEVİRİ | Judith Butler ile bir yemek: “Her şey kimliğe indirgendiğinde endişeleniyorum....

ÇEVİRİ | Judith Butler ile bir yemek: “Her şey kimliğe indirgendiğinde endişeleniyorum. Kimlik tek başına bir politika değil.”

Financial Times’tan Henry Mance, ünlü toplumsal cinsiyet kuramcısı Judith Butler ile buluşup yemek yiyerek yeni kitabı “Kim Korkar Toplumsal Cinsiyetten?” üzerine konuştu: “Judith Butler ile tanışmadan önce, Fransızca derslerimden bu yana ilk kez pronoun'lar konusunda gerçekten endişeliyim. Herhangi birinin pronoun'larını karıştırmak modern zaman sapkınlığı olarak görülebilir. Butler'ınkini karıştırmak da kesinlikle büyük bir cehalet olacaktır. Cinsiyet kimliği konusunu bir nezaketsizlik çukuruna düşmeden tartışmış olmaktan dolayı rahatlamış hissediyorum. Profesör beni değişimden çoğu zaman anlamsızca korkulduğuna ikna etti. Butler zaman zaman değişimin pratik sorunlar yarattığını da kabul etti. Anlaşılmaz dogmalardan ziyade incelikli çözümler, popülistleri yatıştırmanın en iyi yolu olabilir.”

Judith Butler ile tanışmadan önce, gençlik yıllarımdaki Fransızca derslerimden bu yana ilk kez pronoun’lar konusunda gerçekten endişeliyim. Cinsiyet kimliği, kültür savaşlarının belki de en acımasız cephesi olmuştur. Herhangi birinin pronoun’larını karıştırmak modern zaman sapkınlığı olarak görülebilir. Butler’ınkini karıştırmak da kesinlikle büyük bir cehalet olacaktır – çünkü Butler (they/them) belki de toplumsal cinsiyet teorisinin en önemli figürü.

Çalışmaları, insanların kadın ya da erkek olarak gruplandırılmasını sorgulamıştır. Non-binary kategorisine ilham kaynağı olmuştur. Yine utanç verici bir şekilde, Kongre’nin ABD Anayasası’nı güncellemesi, benim dilbilgimi güncellememden çok daha kolay gibi görünüyor.

Endişe etmeme gerek yoktu. Butler, Londra’nın yağmurlu bir caddesine bakan bir Japon restoranında omuz silkerek, “Pronoun’lar konusunda her zaman hata yapıyorum,” diyor. “İnsanlar bana ‘gender neutral’ ya da erkek ya da her neyse olduklarını söylüyor ve ben unutuyorum. Çabalayıp özür dilemek zorunda kalıyorum . . . Hepimiz tökezliyoruz ve yeni gerçeklikler öğreniyoruz.” İnsanlar bu tür sürçmeleri affediyor mu? “Bazen, ‘Aman, sana daha önce söylemiştim’ diyorlar. Bazen de sadece ‘Peki!’ diyorlar.”

68 yaşındaki Butler iki şeyle ünlü. Birincisi, toplumsal cinsiyetin performatif olduğu fikri – cinsiyetimiz hepimizin eylemlerimizle sürdürdüğümüz (ve bazen altüst ettiğimiz) bir şey. Bu fikir, 1990 yılında, sodominin bazı ABD eyaletlerinde yasadışı olduğu ve eşcinsel evlilik ve çoklu cinsiyet kimliklerinin henüz uzak ihtimaller olduğu bir dönemde yayınlanan Gender Trouble kitabıyla ortaya çıktı. Kitap bir klasik haline geldi: 2021 tarihli TV hicvi The White Lotus’ta seçkin bir ikinci sınıf öğrencisi tarafından bir kopyası sallanıyordu.

İkinci şöhret kaynağı ise Foucault ve Freud’a dayanan soyut isimler ve cevapsız sorulardan oluşan karmaşık düzyazılarıdır. Filozof Martha Nussbaum, Butler’ın bilinmezliğinin bir önem havası yarattığı konusunda karamsarlığa kapılmıştı. Yazar Tom Wolfe ise Butler’ı Rokoko Marksist bir zihinsel akrobasi yapmakla suçlamıştı.

Profesör Butler pişmanlık duymuyor: “[Kitaplarım] garip bir şekilde başarılı oldular. Bazı insanlar kendilerine meydan okunmasını istiyor.” Butler şahsen – çoğunlukla – çok daha sakin. Çok eşlilik “yalan söylemekten ve aldatmaktan daha iyidir!” diye şaka yapıyor bir noktada. “Kusura bakmayın, akademik çalışmalara girmeseydim komedyen olacaktım. Burada yapmak istediğim şakamı anlıyorsunuzdur!” Judith Butler ile öğle yemeği, “büyük Judith Butler” ile öğle yemeğinden çok daha kolaymış.

Butler’ın yeni kitabı Who’s Afraid of Gender? erişilebilir olmayı amaçlıyor. Vatikan, Vladimir Putin, Viktor Orbán, Giorgia Meloni gibi “eski düzeni geri getirme kampanyası” yürüten muhafazakâr güçleri hedef alıyor. Butler, Katolik Kilisesi’nin trans aktivistleri çocuk istismarıyla suçlamasının tuhaflığına dikkat çekiyor.

Evanjelik Hıristiyanlar 2017 yılında São Paulo’da Butler’ın bir kuklasını yakmışlardı. Donald Trump yeniden woke karşıtı isteklerin bir aracı haline dönüşebilir. Butler, “Tarihin sorunsuz bir şekilde ilerlediğini düşündüysek, açıkça yanılmışız” diyor. “Bu insanlar her zaman çok mu öfkeliydi yoksa yasama ve politika alanındaki başarılarımız arttıkça daha mı öfkeli hale geldiler?”

İngiltere’de Başbakan Rishi Sunak, muhalefetteki İşçi Partisi’nin kadının ne olduğunu bilmediğini iddia ederek alay ediyor. “Onların gülünç göründüğünü hayal ediyor. Aslında 19. yüzyıla kadar uzanan feminizm tarihi hep şu soruyu sormuştur: Kadın nedir ve neden kadınların sadece üreme kapasiteleriyle tanımlanması gerektiğini varsayıyoruz?”

Kadın nedir? “Bu soruya cevap vermiyorum, ancak bu sorunun bir tür kesinlik aradığına ve bu şekilde tarihi durdurmaya çalıştığına ya da kadın kategorisinin birçok değişimden geçtiğini ve umarım daha da geçeceğini kabul etmediğine işaret ediyorum.”

Kadın kategorisi tam olarak nasıl değişti? Butler, Martina Navratilova ile başlayan kaslı kadın tenisçilerin ortaya çıkışına atıfta bulunuyor. “Bir zamanlar tenis oynayan bir kadınsanız böyle görünmezdiniz.”

Butler’ın bu soruyla hedef saptırıp saptırmadığını tam olarak anlayamadım. Bildiğim tek şey, Butler’ın biyolojik farklılıkları ele alışının sadece hoşgörüsüz sağcıları kışkırtmadığı.

Navratilova’nın kendisi de dahil olmak üzere, kadın bedenlerini nesnel olarak farklı gören pek çok feministi çileden çıkarıyor.

Son zamanlarda ABD ve İngiltere’de trans haklarına verilen destek azaldı. Butler, popülistlere karşı “zorlayıcı bir vizyon” sunmak istiyor. Üniversite amfilerinde dinleyiciler bunu coşkuyla alkışlıyor. Peki Butler kamuoyunu ikna edebilir mi?

Şimdiye kadar ikimiz de eşleşen Patagonia puffer ceketlerimizi çıkardık: Benimki cinsiyet normatif bir mavi, Butler’ınki tanıdık bir siyah. Yeşil çay bardaklarımızı kaldırıp miso çorbası, sashimi ve bento kutusu sipariş ediyoruz.

Butler, Cleveland, Ohio’da üst orta sınıf bir Yahudi ailede büyümüş. Bazı teyzeleri ve amcaları Naziler tarafından öldürülmüş. “Büyükannemin tepkisi sosyal olarak kusursuz görünmekti. Bir Yahudi olarak asla utandırılmayacaktı, kimse ona tepeden bakmayacaktı. Belli bir biçimde görünmek zorundaydı.”

Butler’ın büyükbabasının sinemaları varmış. Büyükbabası ve karısı film yıldızlarına öykünerek Amerika’da asimile olmaya karar vermişler. “Büyükbabam Clark Gable oldu, büyükannem Helen Hayes ve annem daha çok Joan Crawford. Çocukluğumda bu insanların bu olağanüstü gösterişli cinsiyet fikirlerini gerçekleştirmelerini izledim.”

Butler’ın annesi, kadın kıyafetlerine ve tavırlarına uymanın Butler için “bir imkansızlık” olduğunu anlamakta zorlandı. Butler’ın lezbiyen olduğundan şüphelenen babaları kendine “bir baba olarak başarısız olup olmadığını” sordu. İyi bir baba figürüne sahip olsaydım, düzgün bir heteroseksüel olacağıma dair naif bir psikanalitik fikri vardı.”

14 yaşındayken Butler’ın ailesi onu bir psikiyatriste götürdü. Seanslar “harikaydı, çünkü beni düzeltmeyi reddetti! Sonunda bana, aile geçmişimden dolayı birilerini sevebildiğim için oldukça şanslı olduğumu söyledi. Beni patolojikleştirmedi.”

Bu 1970’li yıllardı. “Hiçbir zaman kimliğimi açıklayamadım: Açılma pratiği henüz yoktu.” Peki bugün ABD’de çocuklar Butler’ın neredeyse maruz kaldığı gibi yanlış bir şekilde patolojikleştiriliyor mu, diye sordum “Öyle” diye yanıtladı, Butler.

Butler 1993’ten beri Berkeley’de ders veriyor. Erkek-fatma, queer ve trans olarak etiketlendikten sonra, 2019 yılında Kaliforniya’nın öz kimlik politikasını kullanarak yasal kimliklerini non-binary olarak tescil ettirmiş. “Neden inşa ettiğim barınağı işgal etmeyeyim diye düşündüm. Kategorilere hala biraz şüpheyle yaklaşıyorum – biz onları işgal ediyoruz, onlar bizi işgal ediyor. Bir kategori tarafından tamamen ele geçirilme fikrinden hoşlanmıyorum.”

ABD’de 30 yaş altı yetişkinlerin yüzde 5’i cinsiyetlerinin doğumda atanan cinsiyetlerinden farklı olduğunu söylerken, bu oran 50 yaş üstü yetişkinlerde yüzde 0, 3. Butler, transların da tıpkı göçmenler gibi günah keçisi ilan edildiğini savunuyor. Cinsiyet çeşitliliğini şeytanlaştırmak Melon tarzı popülizmin “merkezinde” yer alıyor. “Bu korkunç motivasyon olmadan, bu ekonomik ve siyasi ajandanın diğer kısımlarının işe yarayacağından emin değilim.” Butler’ın halka mesajı ise sakin: “Tam olarak neden korkuyorlar? Hayatlarına aynı şekilde devam edebilirler.”

Butler’a göre bedenlerimiz dünya ile etkileşimlerinin dışında var olmazlar; cinsiyet sınıflandırmalarının kendileri de toplum tarafından şekillendirilir. Biyolog Richard Dawkins ise cinsiyetin “gerçek bir ikililik” olduğu ve insanların yalnızca yüzde 0,02’sinin interseks olduğu konusunda ısrar ediyor. Butlersa örneğin testosteron seviyelerinde daha fazla geçiş olduğunu savunuyor. Cinsiyet bir spektrum olabilir. “Sahip olduğumuz sosyal kategoriler, doğduğumuz bedenlerle her zaman mükemmel bir şekilde eşleşmiyor. Kimse biyolojiyi inkar etmiyor ama biyoloji bize başlangıçta pek bir şey söylemiyor.”

Butler, sahte pembe kiraz çiçeği ile süslenmiş olarak gelen sashimi karşısında şaşırıyor. “Biraz çiçekli ama güzel.” Cinsiyet stereotipleri hakkında bir şaka yapmaya başlıyorum lakin hemen vazgeçiyorum.

“Kim Korkar Toplumsal Cinsiyetten?” başlıklı kitap, JK Rowling gibi cinsiyetin ikili olduğunu savunan feministlere saldırıyor. Rowling ve destekçileri kendilerini “toplumsal cinsiyet eleştirmeni feministler” olarak adlandırıyor, oysa Butler onların eleştirinin akademik tanımına uymadıklarını söylüyor. Bu nedenle, Butler’ın kendini tanımlama konusundaki kararlılığı göz önüne alındığında, ironik bir şekilde, bu eleştirmenleri ” Terfler ” olarak adlandırıyor – yani transları dışlayıcı radikal feministler – bu birçoğunun rahatsız edici bulduğu bir terim. Fakat Butler, “Saygılı olduğumu düşünüyorum” diye ısrar ediyor.

Acaba ortak bir nokta var mı? Cinsiyet kimlikleriyle mücadele eden pek çok genç çocuk Londra’daki Tavistock kliniğine gitmiştir. Eminim ki birçoğunun ruh sağlığı problemleri vardı; bu çocukların cinsiyet huzursuzluğu duyguları terapi yöntemiyle veya ergenlik döneminde çözülmüş olabilirdi. Fakat onlara genellikle hızlı bir şekilde, uzun vadeli güvenilirlikleri çok az araştırılmış olan ergenlik engelleyicileri verilmekle yetinildi.

Butler, cinsiyet hoşnutsuzluğunun bir “patolojikleştirme” olduğunu reddediyor, fakat yine de şunu da itiraf ediyor: “Hepimiz bu konulara çok daha fazla zaman ayırmalıyız. Kimse aceleyle tedaviye alınmamalıdır.” Cinsiyet kimliği “bazıları için … normale dönebilir”. (Araştırmalar çoğu böyle olduğunu gösteriyor.)

Peki ya spor? Araştırmalar erkek ergenliğinin kalıcı faydaları olduğunu gösteriyor: Trans kadınlar doğuştan bir avantaja sahip. Bu nedenle Dünya Atletizm Federasyonu erkek ergenliği geçirmiş trans kadınları kadın kategorilerinden men etti.

Butler bir kadın kategorisi fikrini kabul ediyor, ancak ikili cinsiyet kalıbına sahip olmayan sporcular için üçüncü bir kategoriye karşı temkinli: Bu “izolasyon” anlamına gelecektir. Butler’ın yaklaşımına göre, bazı trans kadınlar yine de kadın kategorilerinden dışlanacak mı? “Beni ilgilendiren kriterler karmaşık. İyi bir kararın neye benzeyeceğini düşünmeye başladığımızı bile sanmıyorum.”

Bu, karmaşık konuyu bir kenara bırakıyor, fakat orantısal olarak çok fazla değil, çok az trans sporcunun şampiyon olabileceğine dikkat çekiyorum.

Cezaevlerinde, Butler doğuştan erkek olarak atanan kişilerin sırf kendilerini kadın olarak tanımladıkları için kadın cezaevlerine yerleştirilemeyeceğini kabul ediyor mu? “Eğer [kendi kendini kimliklendirme] olmasaydı ne olurdu? Uzman otoritemiz kim?” Butler, trans kadınların benzersiz bir şekilde riskli olarak görülmemesi gerektiğini savunuyor. Erkek gardiyanlar da riskli, diğer kadın mahkumlar da. Ve trans kadınlar erkek hapishanelerine yerleştirilirse, “tecavüze uğrayacaklar ve zarar görecekler” diyor.

Kadına yönelik erkek şiddeti gerçeğini gözden kaçırmıyor muyuz? Butler’ın kitabından alıntı yapıyorum: Penis tecavüzün “nedeni değildir”. Bu, Ulusal Tüfek Derneği’nin silahların öldürmediğini söylemesine benziyor. “Bir silahın birincil işlevi ateş etmektir, ancak bir penisin birincil işlevi tecavüz etmek değildir. Bu sadece belirli koşullar altında gerçekleşir ve böyledir.”

Birleşik Krallık’ta tecavüz mağduru kadınların yüzde 99’u failin erkek olduğunu söylemektedir; hüküm giymiş katillerin yüzde 93’ü erkektir. Kadınlar daha az şiddete başvurmuyor mu? “Ne kadar çok kadının anneleri tarafından dövüldüğünü ve kilise ortamlarında ya da aile ortamlarında ‘disiplin’ adı altında nelerin sterilize edildiğini bilseniz şaşırırsınız. Erkekler doğaları gereği şiddet yanlısı olsalar bile, ki değiller, bu gerçekten bu organ sayesinde mi oluyor?”

Eleştirel teori ve yemek çubuklarını bir araya getirmekte zorlanıyorum, bu yüzden tempura edilmiş kuşkonmazımı tatlı sosa batırarak ikincisine odaklanıyorum.

Butler koalisyonlar kurmaktan bahsediyor. LGBTQIA+ aktivistleri çok mu hızlı davrandı? Belki de toplum “annelik” gibi terimleri terk etmeye hazır değil. Alışık olduğumuz dil ve söylemimiz kusurlu bir şekilde genelleme yapıyor olabilir ancak insanları bir araya getiriyor. 

“Anneliğin bir terim olarak terk edildiğini mi düşünüyorsunuz?” Butler birden tersliyor. “Bunu bildiğimi sanmıyorum. Belki senin bana öğreteceğin bir şeyler vardır” diye ekliyor, tabii bunu biraz önceki 90 dakika boyunca yaptığım katkıları nazikçe reddetmek olarak yorumladığım bir şekilde yapıyor. (Birleşik Krallık kampanya grubu Stonewall, şirketlerin ebeveynlik politikalarında annelerden değil, örneğin “öz ebeveynlerden” bahsedilmesini öneriyor).

Butler, “Neden hamile kalan kadınların olduğu, kendini kadın olarak tanımlamayan insanların hamile kaldığı ve hamile kalmayan kadınların olduğu bir dünyaya sahip olamıyoruz ki sanki?” diyor. “İnsanların kalplerinin ve zihinlerinin kapalı ve korku dolu olduğunu hissediyorum.”

Bazı aktivistlerin aksine Butler cinsiyetin olmadığı ya da doğumda cinsiyet atamasının yapılmadığı bir dünya istemiyor. Ancak cinsiyet ataması “her zaman geçicidir”: “Bu, bir kişi tarafından yaşandığı şekliyle cinsiyet atamasının kabul edilebilir olacağı anlamına gelmez.”

Butler ve 34 yıllık eşi siyaset bilimci Wendy Brown’ın bir oğulları var. “Erkeklerin bu kadar sevimli olabileceğini biliyor muydum? Belki de bilmiyordum! Artık farklı türde bir erkeklik mümkün.”

Eşcinsel hakları, evliliği genişleterek tartışmalı bir şekilde muhafazakâr oldu. Trans hakları toplumu dönüştürebilecek mi? “Çok daha sıradan bir hale dönüşebilir. Aslında öyle olmasını umuyorum,” diyor Butler. “Sıradan olmak harika olurdu. Pek çok queer ve trans insan sıradan hayatlara sahip olmak ve kaygı, korku, fantezi, terör, fobi, tüm bunların odağı olmamak istiyor. Hayal kırıklığı yarattığım için üzgünüm. Bazı şeylerin içindeki dramı boşaltmak kötü bir şey değildir.” (Ertesi gün öğrencilerle konuşan Butler, çekirdek aileyi yeniden düşünmekten yana olduğunu açıklayarak daha radikal bir tavır sergiliyor. Bana öyle geliyor ki Butler, ana akımı yönlendirmek yerine uçları zorlamaktan daha mutlu).

Orta Doğu.

Butler İsrail konusunda oldukça açık sözlü. Sonunda trans haklarından daha az tartışmalı bir konuya geçiyoruz: Orta Doğu. Butler “Yahudi istisnacılığı duygusu” ile büyümüş. İsrail rejiminin apartheid olarak tanımlandığını ilk duyduklarında “çok kızmıştım – bu benim için tamamen kabul edilemezdi”. Ancak İsrail’e yaptığı ziyaretler Filistinlilere uygulanan boyunduruğun boyutlarını gözler önüne serdi.

“Şimdi bize Filistinlilerin şiddet yanlısı oldukları, tek istediklerinin öldürmek ya da İsrail’i denize dökmek olduğu söyleniyor. Oysa bence bu insanlar esas olarak özgürlük ve eşitlik içinde yaşamak ve ister tek devlet ister iki devlet olsun, gerçekten bir devletin vatandaşı olmak istiyorlar.”

Peki gençler dünyayı değiştirebilecekken neden cinsiyet kimliklerini ve pronoun’larını değiştiriyor? “Bence her ikisini de yapıyorlar. Pronoun’lar, yapabileceklerini düşündükleri mikro değişikliklerdir. Bu pronoun’lar bir şeyleri değiştiriyor, bazı ön kabullerimizi sorgulatıyor. Nasıl çağırılacağı konusunda değişikliği talep eden tanıdığım çoğu insan aynı zamanda iklim adaleti, Black Lives Matter ya da Barış için Yahudi Sesi için de mücadele veriyor.”

İkili cinsiyet rolünden kurtulup non-binary olmanın kişisel bir özgürleşme olup olmadığını soruyorum, hemen. “Benim yaşımda, dünyayı nasıl anladığım konusunda yaş cinsiyetten daha önemli. Her şey kimliğe indirgendiğinde endişeleniyorum. Kimlik tek başına bir politika değil.”

Yaşlı insanların gençleri genellikle sansürcü bulduğunu söylüyorum. “Genç bir çocuk size gelip benim cinsiyet kimliğim bu dediğinde, size bir şey söylemeye çalışıyordur. Sizinle bir ilişki kurmaya çalışıyorlar. Peki siz onları dinliyor musunuz?”

Butler annesiyle az çok uzlaşmış durumda: “Ne yaptığımı pek anlamasa da benimle gurur duyuyor sayılır.” Butler eleştirmenleriyle uzlaşabilir mi? “Doğru düşmanlara sahip olmalısınız. Bazı kişiler benim düşmanım olmak durumunda.”

Mütevazı hesabımızı telafi etmek için restorana yüklü bir bahşiş bırakıyorum. Cinsiyet kimliği konusunu bir nezaketsizlik yarığına düşmeden tartışmış olmaktan dolayı rahatlamış hissediyorum. Yüz yüze görüşmenin en güzel yanlarından biri herkesin pronoun’larının sen/siz (you/yours) haline gelerek beni hafifletmesi. Profesör beni değişimden çoğu zaman anlamsızca korkulduğuna ikna etti. Butler zaman zaman değişimin pratik sorunlar yarattığını da kabul etti. Anlaşılmaz dogmalardan ziyade incelikli çözümler, popülistleri yatıştırmanın en iyi yolu olabilir.

Kaynak: https://www.ft.com/content/cfe35ca1-9dbd-4a83-a3a9-372967ab5fac

Çeviri: Hasan Ayer.

- Advertisment -