Kamloops, Kanada’nın British Columbia eyaletinde 1890-1978 yılları arasında faaliyette olan ülke çapındaki yatılı okulların en büyüğüydü. 1950’li yıllarda öğrenci sayısı 500’e ulaşmış, 1978’de ise kapatılmıştı.
Peki ama Kamloops’un bir parçası olduğu Kanada’daki bu yatılı okul sistemi neydi?
Kanada’daki zorunlu-yatılı okul sistemi
Kanada’da yüz yılı aşkın bir süre görev yapan ve ülkenin çeşitli bölgelerinde faaliyet gösteren bu yatılı okulların 150 bin çocuğa ev sahipliği yaptığı tahmin ediliyor.
19’uncu yüzyılın sonlarına doğru kurulmuş bu yatılı okulların amacı Kanada’nın yerli halklarının çocuklarını ‘medenileştirmek’ti.
1930’lu yıllara değin ülkedeki her üç yerli çocuktan birinin yolu bu okullardan geçmişti.
Kanada’daki yerel halkların çocukları için yatılı okula yolculuk, resmi bir mektupla başlıyordu. Yerlilerin evlerine giden bir rahip onlara, çocuklarını bu okula göndermelerini ‘tavsiye eden’ resmi bir mektup veriyordu. Resmi mektuptaki tavsiyeye uymayan aileler hapis cezasıyla ve devlet yardımını kaybetmekle tehdit ediliyordu.
Bu okulların yatılı olmasının tek bir sebebi vardı: Çocukların aileleri ve kültürleriyle temasını en aza indirmek.
Çocuklar zorla ailelerinden alınıyor ve alındıkları evden, olabildiği kadar uzak bölgelerdeki bir okula götürülüyordu. Pek çok çocuk bu okullardan mezun olduktan sonra ailelerinin izini kaybediyordu.
Okullarda çocukların kendi yerel dillerinde konuşması yasaklanmıştı. British Columbia’daki Kamloops Yatılı Okulu’nda da 1898’de alınan bir kararla İngilizceden başka bir dil konuşmak yasaklanmıştı.
Okula böyle başlayan çocuklar kendilerine yabancı yemeklerle beslenmek, alışık olmadığı ev işleriyle meşgul olmak, mensup olmadıkları bir dinin ibadetlerini yerine getirmek zorunda kalıyorlardı. Bu proje nesiller, eğer şanslıysalar haftada bir saat aileleriyle görüşebiliyorlardı.
Fakat aileleriyle temas etmeleri, sarılmaları veya onları öpmeleri yasaktı. Aileler çocuklarıyla ancak rahibin gözetmenliğinde iletişim kurabiliyorlardı. Elbette İngilizce.
Okullarda tuhaf yasaklar vardı. Söz gelimi sol elle yazmak yasaktı. Yalnızca şeytan sol elle yazar diyen rahipler çocukları sağ elle yazmaya zorluyorlardı.
Bu şartlara intibak etmekte zorlanan pek çok çocuğun fiziksel, psikolojik şiddete ve cinsel istismara maruz kaldığı raporlara yansıdı.
Pek çok çocuk da ortadan kaybolmuştu.
Aşağıdaki grafikte her yıl okullara alınan öğrenci sayıları görülüyor.
1966 yılından sonra Kanada’da, okullardan sorumlu daireler, okullara alınan yıllık öğrenci verilerini paylaşmamaya başladı. Bu yüzden okullardaki çocuk sayısı ve kaç çocuğun okullarda hayatını kaybettiği hâlâ bilinmiyor.
Yukarıdaki grafikte ise 1965 yılına dek, resmi kaynaklara yansıyan, okullardaki her bin çocuktan kaçının öldüğü sayı ve oran olarak görülüyor.
Oranların birbirini tutmaması, Kamloop’taki gibi feci bir haberin her an yeniden patlak vereceğini düşündürüyor.
Bir yüzyıl boyunca bu okullarda 3200 ile 6000 arası çocuğun öldüğü tahmin ediliyor.
Son toplu mezarla bu sayıya 215 kişi daha eklendi.
Okulda yaşadıkları travmalar nedeniyle mezunlar arasında intihar vakaları da görüldü.
Nihayet bu yatılı okul sisteminden 1969 yılında vazgeçildi ve okullar kapatıldı.
Yıllar içinde okullarda yaşanan insan hakları ihlalleri, şiddet ve cinsel tacizler, ölüm olayları ortaya çıkmaya başladı.
11 Haziran 2008 günü Kanada Meclis’inde düzenlenen ve okulların mezunları ile yerli halkların temsilcilerinin katıldığı bir törende Kanada Başbakan’ı Stephen Harper, “tarihimizdeki utanç verici bir dönem” diye tanımladığı bu okul sistemi için Kanada adına okulun öğrencileri, aileleri ve tüm yerli halklardan defalarca özür diledi.
Mezunlar, Kanada Meclisi’nde dakikalarca ayakta alkışlandı.
https://www.c-span.org/video/?205172-1/apology-native-canadians
Bu okul sisteminde yaşanan asimilasyon ve insan hakları ihlalleriyle yüzleşmek için 2 Haziran 2011’de Manitoba Üniversitesi’nin öncülüğünde Dürüstlük ve Uzlaşma Komisyonu kuruldu… Komisyon ülke çapında yatılı okullardan mezun olan yaklaşık 7 bin kişiyle mülakat gerçekleştirdi. 2015 yılında çalışmasını tamamladığında ise binlerce sayfadan oluşan bir rapor yayımladı. Raporda, bu okulların sistematik bir kültürel soykırım yaptığı sonucuna ulaşılmıştı.
Raporda görüşülen öğrencilerinin anıları…
Bob Baxter, Kanada’nın yerel halklarından Anişinabeler’e mensup. Onun da yolu yatılı okuldan geçmiş. Anılarını Dürüstlük ve Uzlaşma Komisyonu’yla paylaşırken şunları söylemiş:
“Çocukluğum hep güzel anılarla doluydu. Babam geceleri kardeşlerimle bana hikâyeler anlatırdı; gündüzleri ise avlanmak için tuzaklar kurmayı öğretirdi. Ailem beni önemsiyordu ve ben de kendimi oraya, aileme ait hissediyordum. Yatılı okula gitmeden önce çocuklar ailelerinden kültürel ve manevi değerleri tevarüs ederken bu zincir okullarla kırılmıştır. O yıllarda hükümet bunun bir entegrasyon olduğunu söylese de yaşanan tam bir asimilasyondu!”
Isaac Daniels, Cree dili konuşan yerli bir ailenin çocuğuydu. 1945 yılında mektubun evlerine ulaştığı o dramatik geceyi kendisiyle görüşenlere şöyle anlatmıştı:
“Rahiple aralarında geçen konuşmaya dair tek kelime anlamadım. Cree bizim anadilimizdi. Küçük bir kulübemiz vardı ve bütün aile orada, yan yana yatardık. Annemle babamı konuşurlarken duydum. Babam bir yandan ağlıyor, bir yandan söyleniyordu. Ya çocuklarım için hapse girerim ya da çocuklarımın okula gitmesine izin veririm. Ertesi sabah uyanınca babamın hapse girmesini istemediğimi ve bu yüzden yatılı okula gideceğimi söyledim”.
Vitaline Elsie Jenner 1940’ların sonuna doğru doğmuştu. On iki kardeşi vardı ve ailesiyle birlikte Kuzey Alberta’da yaşıyordu. Sekiz kardeşi için 1951 yılında aynı mektubu almışlardı:
“Ailemin ekonomik gücü hepimizi doyurmaya yetmezdi ve babam çoğu kez yardım almak için merkeze giderdi. Bir gün ona, bizi yatılı okula vermezse yardımların tamamen kesileceği söylenmiş. On iki kardeştik ve sekizimiz birden yatılı okullara yerleştirildik”.
Dorothy Ross, ailesinden kendisini yatılı okula verdiği için uzun bir süre nefret etmiş. Babası önce baskılara direnmiş ancak en sonunda bütün çocuklarının yatılı okul tarafından alınacağı tehdidi karşısında ağlayarak “Bir baba olarak başarısız oldum. Çocuğumu koruyamadım” demişti.
Komisyona konuşan öğrencilerden Albert Fidder, okuldaki ilk akşam yatağını ıslattıktan sonra sabah yaşadıklarını şöyle anlatmış:
“Bütün çocukların gözü önünde rahip beni dizlerimin üzerine çökecek şekilde yere attı ve ‘yatağını ıslattın’ diye bağırdı. İngilizce bilmediğim halde söylediklerinin bir kısmını anlayabiliyordum. Henüz daha iç çamaşırı giymek zorunda olduğumu yeni öğrenmişken herkesin içinde iç çamaşırımı açtı ve kalçalarıma deli gibi vurmaya başladı. Söylediklerini anlamıyordum, galiba bir daha böyle bir şey yapmamamı söylüyordu. Bütün çocukların önünde çırılçıplak bir şekilde kalmam, hayatımın en utanç verici anıydı!”
Alert Bay da tıpkı Fiddler gibi ilk akşamında yatağını ıslatan çocuklardan biriydi. Uyandığında herkesin kahvaltıya götürüldüğünü ve sonra duş aldıklarını belirten Bay, akşam yemekten sonra yatağını ıslatan çocukların ceza olarak çarşaflarını ve battaniyelerini elle yıkadıklarını, ardından dizleri kanayıncaya değin okulun merdivenlerini sildirdiklerini, pantolonunun her iki tarafının kanla kaplandığını hatırladığını anlatmış.
Patrick James Hall da yatağını ıslatan çocukların ertesi akşam tekrar ıslak yataklara yatırıldıklarını söylemiş. Bunun öncesinde okulun bütün çocuklarının yatağını ıslatan çocuklarla dalga geçmesi istenmiş ve ardından bu çocuklar soğuk suyla duş almaya zorlanmış.
Çocuklar, daha ilk andan itibaren okullarda işkence denilebilecek hadiselerle karşı karşıya kalıyorlardı.
Örneğin sorumlular üst devre çocuklara “yeni balıklar geldi, onlara hücum” diyerek yeni çocukları dövdürtür, bu kavgalar sırasında canice hadiseler yaşanırmış.
Kendilerinden sorumlu kişilerin pek çoğunun hastalıklı kişiler olduğunu söyleyen mezunlar, yatakhanede defalarca çırılçıplak soyulduklarını ve kafaları kanatılıncaya dek dövüldüklerini söylemişler.
Komisyon raporunda okulda tecavüze uğrayan çocukların anlatımları da var.
Josephine Sutherland, okulda tecavüze uğrayan kız çocuklarından sadece biri. Fort Albany okulundan hatırladıklarını şöyle anlatmış:
“Okulun garajında bir anda köşeye sıkıştırıldım. Biri beni arkadan yakaladı, beni sımsıkı tuttu, ağzımı kapattı; bağıramadım. Çok şaşırmıştım, hareket edemedim, yapamadım! Yardım isteyemedim, yapamadım! Bana korkunç şeyler yaptı ve ben sadece küçük bir kızdım, henüz on üç yaşında bile değildim!”
1960’larda Fort Frances yatılı okulunda kalan Richard Morrison da tecavüze uğrayan çocuklardan birisi. Olay esnasında sonuna kadar mücadele ettiğini, kendisine tecavüz etmek isteyene son ana kadar direndiğini söyleyen Morrison o günden sonra çok sinirli, kızgın bir çocuk haline geldiğini anlatmış.
Öğrencilerin söylediğine göre böyle zamanlarda bayılan arkadaşları hastaneye kaldırılmış ve bir daha geri dönmemişler.
Kanadalı bir yerli kadın Vancouver’daki anmada…
Başbakan Justin Trudeau, düzenlenen bir anma töreninde gözyaşları içinde yeniden özür diledi.
Kamloops’taki toplu çocuk mezarıyla ilgili soruşturma hâlâ sürüyor. Cesetlerin hangi yıllara ait olduğu araştırılıyor. Delillerin yok edilmemesi için okulun çevresi ve hava sahası kapatılmış durumda.
Olayla ilgili raporun Haziran sonunda yayımlanması bekleniyor.