spot_img
Ana SayfaGÜNÜN YAZILARI29 Ekim Cumhuriyet’in ilanına doğru: Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine aşırı uyar bir yazı...

29 Ekim Cumhuriyet’in ilanına doğru: Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine aşırı uyar bir yazı (II)

Kuruluş ilkeleri çok açık ki 1923’te vazedilmiş ve 1928’e kadar da korunmuştur. Bu tarihte büyük değişiklikler yapılmıştır. 1928 değişiklikleriyle kuruluş ilkelerinden tamamen sapılmıştır. Karşımıza yepyeni bir Cumhuriyet çıkmıştır. İsterseniz siz ona İkinci Cumhuriyet deyin!. İlerleyen bölümlerde 1928 yılında ne yapıldığını göreceğiz.

Bu yazı dizisinin ilk makalesini 29 Ekim 1923’ten yaklaşık altı ay sonra yayımlanan 20 Nisan 1340/20 Nisan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 16. maddesinde mebusların yemin metninde Cumhuriyet esasları” lafzıyani kuruluş ilkeleri resmen ilk kez kullanılır[1] diye bitirmiştim. Hatırlatayım aynı kanunun reisicumhurun yemin bahsini ele alan 38. maddesinde de “Cumhuriyetin kanunlarına ve hâkimiyet-i milliye esasları” geçmektedir.

Nedir bu esaslar/ilkeler? Önce yine kuramsal bir saptama yapayım:

1924 Anayasası ve onun 16. maddesi 09 Temmuz 1961’de ilan edilen yeni anayasaya kadar muhafaza edildi.

Bu şu demektir: 1961 yılına kadar 1924 Anayasası’nda Cumhuriyet esaslarına yönelik yapılan (laiklik gibi) her değişiklik mebusların üzerine yemin ettikleri esasları da değiştirmiş oldu.

Demek ki değişebilen bir Cumhuriyet Esasları kümesiyle karşı karşıyayız.

Bu esasları 1961 Anayasası da değiştirdi, 1982 Anayasası da. Yani her yapılan anayasa az ya da çok Cumhuriyet’in esaslarını değiştirdi.

Bu aşamada dizinin ilk bölümünde de yönelttiğim sorular yine karşımıza çıkıyor:

1. Cumhuriyetin esaslarını ilânihaye değiştire(bile)cek miyiz?

2. Bizler yaptığımız hangi değişikliklere bakarak ihanet içinde olup olmadığımıza karar vereceğiz?

3. Yoksa bu değişikliklere bakmayı bir kenara bırakıp itiraz konusu olan asıl kuruluş ilkelerini mi nazar-ı dikkate alacağız?

Niçin bu soruları yöneltiyorum?

Çün ki yazı dizimin ilk bölümünde de söylediğim gibi siyaset bilimine vakıf olanlar bilir, vazedilen temel ilke ve değerler değişirse söz konusu kurum da değişir.

Bu durumda 1923’te ilan edilen Cumhuriyet ile 1928 yılındaki Cumhuriyet anayasadaki değişiklikler yüzünden farklı mıdır? 1937’de bir kez daha ve daha sonraki yıllarda yapılan değişikliklerle farklılaşmış mıdır?

Bu kuramsal soruları ortaya koyduktan sonra şunu söyleyebilirim:

Kuruluş ilkeleri çok açık ki 1923’te vazedilmiş ve 1928’e kadar da korunmuştur. Bu tarihte büyük değişiklikler yapılmıştır. 1928 değişiklikleriyle kuruluş ilkelerinden tamamen sapılmıştır. Karşımıza yepyeni bir Cumhuriyet çıkmıştır. İsterseniz siz ona İkinci Cumhuriyet deyin!. İlerleyen bölümlerde 1928 yılında ne yapıldığını göreceğiz.

Birinci paragrafta bahsettiğim 1924 Anayasası’nda belirtilen Cumhuriyet esaslarının ne olduğuna geçmeden önce şunu da açıkça ortaya koymak lazım:

İddiaya göre Türkiye Cumhuriyeti, yalnız tek bir kişinin ve onun orijinal fikri olarak, yanında başka hiç kimse olmadan, tarihi şartlar da müsait değilken ve daha önce de fikren bile olsa denemeler yapılmamışken ilan edilmiştir.

Bu iddiaların hepsi tamamen yanlıştır. Cumhuriyet rejimi Osmanlı hakimiyetindeki topraklarda bile mevcuttur. Örnek olarak 1808’e kadar Osmanlı hakimiyetinde yaşayan Ragusa (Dubrovnik) Cumhuriyeti verilebilir.

Cumhuriyet rejimi İtalya, Fransa, İsviçre, İspanya (1873 ve 1931), Portekiz (1910), Çin (1912) gibi topraklarda I. Dünya Savaşı’ndan önce ve 1918 I. Dünya Savaşı’ndan sonra da İrlanda, Polonya (1918), Almanya (1918), Litvanya (1918), Rusya (1918), Ermenistan (1918), Kuban (1918), Macar (1919), Belarus (1919), Tuva (1921), Finlandiya, Çekoslovakya, Avusturya birçok Avrupa ülkesinde benimsemiştir. Ukrayna (1917) ve Moldavya (1917) I. Dünya Savaşı daha bitmeden cumhuriyete geçmişlerdir. Müslümanlar arasında da Türkiyedekilerden çok önce cumhuriyet rejimini ilan edenler vardır: Örneğin Batı Trakya Türk Cumhuriyeti (1913), Arnavutluk (1913), Kırım Halk Cumhuriyeti (1917), Aras Türk Cumhuriyeti (1918), Trablusgarp Cumhuriyeti (1918), Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (1918), Trablusgarp Cumhuriyeti (1918) ve Rif Cumhuriyeti (1921).

Kısacası Mustafa Kemal Paşa daha Samsun’a gitme fikrine bile sahip değilken[2] Türkiye’nin etrafı çoktan cumhuriyetlerle dolmuştu. Bir anlamda zamanın ruhu ülkelere cumhuriyeti dayatıyordu. Türkiyedekiler neredeyse cumhuriyeti ilan etmeye mecburdu. Bu bakımdan orijinal bir fikir olduğunu sanmak tamamen tarih cehaletidir.[3] Ha, cumhuriyet yanında hiç kimse olmadan bir kişinin tarafından ilan edildi ve oturtuldu iddiası da hem hatalı hem de komiktir. Zira koskoca Türk kalemiye (bürokratlar) ve ilmiye zümrelerinin çabalarını çok iyi biliyoruz.

            İsterseniz makaleyi daha uzatmamak adına vaad ettiğim 1924 Anayasası’nda lafzı geçen Cumhuriyet esaslarının ne olduğunu üçüncü yazıya bırakalım.


[1] Düstur, tertip 3, c. 5: 1019-1032.

[2] Bu arada, İzmir’e çıkan Yunan askerinden bir hafta sonra Mustafa Kemal Paşa’nın 1919’da Samsun’a resmi gönderilme sebebini de tashih edelim. İngiliz hükümeti Osmanlı hükümetinden Anadolu’da başta Rumlara olmak üzere gayrimüslimlere yönelik Müslümanların yaptığı çetecilik faaliyetlerini engellenmesini ister. Padişah Vahideddin ve Damad Ferid Paşa da Mustafa Kemal Paşa’yı İngilizlerin emri ve izniyle Samsun’a bu sebeple gönderir.

[3] Şükrü Hanioğlu, “Tarihselleştirilemeyen geçmiş, insanlaştırılamayan kurucu”, Sabah Gazetesi, 13.11.2011.

- Advertisment -