“İsrail, sivilleri hedef almıyor.”
“İsrail, Gazze’ye giden yardımları engellemiyor.”
“Gazze’de açlık yaşandığına dair haberler yalan.”
“ABD Başkanı Biden, İsrail’e nasıl savaşması gerektiği konusunda ders vermemeli.”
“Batı Şeria’da Filistinlere saldıran İsrailli yerleşimcilere ABD’nin yaptırım uygulaması gereksiz.”
“Gazze’ye giden yardımlar sivillerin eline geçmiyor, Hamas bütün yardımlara el koyuyor.”
“ABD, Hamas’ın tuzağına düşmemeli.”
Hayır bu cümleler, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun veya İsrail hükümet sözcüsünün açıklamaları değil. Hayır, İsrail’deki bir haber programının açılışında veya Haaretz dışındaki ana akım bir gazete manşetinde tekrarlanan ezber notları da değil. Bu cümleler, geçen hafta ABD’de düzenlenen önemli bir konferansa katılan onlarca ABD Temsilciler Meclisi üyesi ve Senatörü’ne dağıtılan konuşma notlarının sadece bir bölümü.
Kurulduğu 1963 yılından beri ABD’nin en güçlü lobi gruplarından biri olan Amerikan İsrail Kamu İlişkileri Komitesi (AIPAC), her sene İsrail ile yakın ilişkileri savunan Amerikalı siyasetçilerin katıldığı büyük bir konferans düzenliyor. Her sene İsrail Başbakanı’nın (ki genellikle bu kişi Netanyahu oluyor) bizzat veya video konferans yoluyla katıldığı konferans son zamanlarda Cumhuriyetçileri ve Demokratları bir araya getiren nadir buluşma noktalarından biri. AİPAC, İsrail ile yakın ilişkilerin korunması, İsrail’e yönelik koşulsuz askeri ve siyasi desteğin devam etmesi, Filistinlilere yönelik hak ihlallerine göz yumulması gerektiğini savunan bütün Amerikalı siyasetçileri parti fark etmeksizin destekliyor, bu siyasetçilerle iyi ilişkiler kuruyor ve her sene düzenlenen bu özel konferansa davet ederek ABD-İsrail ilişkilerindeki önemli ve güncel konu başlıklarını değerlendiriyor.
Her sene görkemli bir görsel şölenle ve büyük bir kabalıkla düzenlenen AİPAC Konfenransı, bu sene basına ve kamuoyuna kapalı bir şekilde gerçekleşti. AİPAC yöneticileri, savaş karşıtı protestolardan çekinmişti. Fakat her ne kadar İsrail’in Filistinlilere yönelik katliamı devam ettikçe ABD kamuoyunun tepkisi artsa da konferansa katılım pek azalmamıştı. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler tam kadro yine konferanstaydı: Senato Çoğunluk lideri Demokrat Chuck Schumer, Senato Cumhuriyetçi Grup Başkanı Mitch McConnell, Temsilciler Meclisi Sözcüsü Mike Johnson ve Temsilciler Meclisi azınlık lideri Demokrat Parti’nin gelecek nesil liderlerinden Hakeem Jeffries ve her sene olduğu gibi sayısız Kongre üyesi.
Netanyahu bu seneki AİPAC konuşmasını, doğal olarak Gazze savaşına ayırmış, “Refah’ta yarım kalan işi tamamlayacağız” diyerek Biden’in henüz birkaç gün önce ortaya koyduğu kırmızı çizgiyi Amerikalı Kongre üyelerinin büyük bir dikkatle dinlediği konuşmasında ezip geçmişti. Netanyahu konuşmasını AİPAC’e teşekkür ederek bitirdi: “Bütün İsrail halkı adına, AİPAC’e İsrail uğruna yaptıkları her şey için teşekkür ediyorum. Tanrı İsrail’i ve Amerika’yı kutsasın.” Gerçekten de Netanyahu AİPAC’e ne kadar teşekkür etse azdı. AİPAC, sadece İsrail destekçisi Amerikalı siyasetçileri bir araya getirmekle kalmamış, konferansa katılanlara Biden hükümeti ve ABD kamuoyu nezdinde İsrail’i savunmak için kullanabilecekleri argümanları içeren konuşma ve politika notları dağıtmış, yaklaşan 2024 seçimleri içinse İsrail destekçisi siyasetçileri desteklemek için 100 milyon dolarlık bir bütçe ayırmıştı.
Fakat bu yoğun çaba pek işe yaramamış olacak ki AİPAC Konferansı’na katıldıktan sadece 2 gün sonra ABD Senatosu Çoğunluk lideri ve ABD’deki en üst düzey Yahudi devlet görevlisi Demokrat Partili New York Senatörü Chuck Schumer, Netanyahu’ya istifa ve erken seçim çağrısı yaptı.
Schumer’a göre, İsrail’in radikal hükümeti iki devletli çözümü desteklemiyor, İsrail’in itibarını dünya kamuoyu nezdinde sıfırlıyordu. Hamas ve Netanyahu, İsrail ve Filistin arasındaki barış için iki önemli engeldi. Amerikalı senatör, Hamas ile Netanyahu’yu eşitlemişti. Schumer her ne kadar Gazze’deki sivil katliamını sert bir şekilde kınamasa ve “İsrail sevgimden dolayı Netanyahu’yu eleştiriyorum” gibi bir argümanı temel alsa da her sene AİPAC konferansılarına katılan, İsrail’i geçmişte en net şekilde destekleyen birinin böyle bir konuşma yapması geniş yankı uyandırdı. Konuşmayı hazırlarken günlerce düşünen ve düzenli görüştüğü kadın hahamının dini görüşlerine başvuran Schumer’a Cumhuriyetçiler başta olmak üzere birçok İsrail destekçisi Amerikalı tepki gösterdi, fakat en büyük tepki “ABD, içişlerimize karışıyor” diyen İsrail’den geldi. Muhalif İsrailli figürler dahi ABD’ye tepki gösterdi.
ABD Başkanı Biden, yasama üyesi olan Schumer’in görüşlerini aynen paylaştığını açıklamadı, fakat “iyi bir konuşma” olduğunu söylemekle yetindi. Tablo çok netti. Amerika, gereken mesajı Chuck Schumer üzerinden İsrail’e vermişti. New York’taki şahsi konutu Filistin yanlısı solcuların, Barış Yanlısı Yahudilerin ABD’nin İsrail’e yönelik desteğini protesto etme noktası haline gelecek kadar İsrail destekçisi olan Schumer’in Hamas ile Netanyahu ve radikal sağcı koalisyon ortaklarını eşitlemesi, istifa çağrısında bulunması Netanyahu’ya yönelik net bir uyarıydı. Mesaj kadar elçi de önemliydi.
Netanyahu ve destekçilerinin “içişlerimize karışmayın” sitemi ise birçok Amerikalı öfkelendirdi. Gerçekten de bu sitem oldukça trajikomikti. Zira daha 2 gün önce ABD’nin en etkili lobilerinden AİPAC , Amerikalı Kongre üyelerini Amerikalı vergi mükelleflerinin parasıyla İsrail’in savaş suçlarını fonlamaya ikna etmek için toplamış, “konuşma notları” dağıtmış, assolist olarak da İsrail Başbakanı Netanyahu’yu sahneye çıkarmıştı.
ABD’nin İsrail’e askeri yardımları kesmesini savunan Amerikalılar, Netanyahu’nun “içişlerimize karışmayın” çıkışını çok basit bir soruyla iade etti: “Dürüst olalım esas kim, kimin içişlerine karışıyor? Biz mi, siz mi?”
Amerika’ya rağmen İsrail
Uchicago ve Harvardlı akademisyenler John Mearsheimer ve Stephen Walt’ın 2006 tarihli “İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası” adlı makalesi, AİPAC’ı İsrail destekçisi Evanjelistlerle (kendilerine Hıristiyan siyonist diyorlar) birlikte en etkili İsrail lobi örgütü olarak tanımlıyor. AIPAC, kurulduğu günden beri Kongre üyeleri ve hükümet yetkilileri nezdinde yasal lobi faaliyetleri yürütüyor, yasa tasarı hazırlıklarına yardım ediyor, İsrail ile ABD ilişkilerinin zedelenmemesi için yoğun faaliyet gösteriyor. Fakat en önemlisi, İsrail’i eleştiren, İsrail hakkında olumsuz açıklama yapan veya Filistin-İsrail sorununda Filistinlilere daha yakın olan ne kadar Demokrat, Cumhuriyetçi siyasetçi varsa bu kişilerin siyasi kariyerlerini bitirmek adına para topluyor, rakiplerini destekliyor, aleyhlerine açıklama yaparak itibarlarını sıfırlamaya çalışıyor. Taktikleri belli: İsrail’i eleştiren, Filistinlilere yönelik hak ihlallerini kınayan yasa tasarılarını destekleyen siyasetçiler mercek altına alınıyor, önce ikna edilmeye çalışılıyor, ikna edilmezse açıkça kınanıyor, “Hamasçı, terör destekçisi, antisemitist” ilan ediliyor ve bir sonraki seçim döneminde rakipleri destekleniyor.
AIPAC, 2021 yılına kadar açıkça seçimlere müdahil olmamış, işbirliği yaptığı kurumlar ve yakın ilişkide olduğu bağışçıları vesilesiyle İsrail’e eleştirel bakan siyasetçiler aleyhine para toplamıştı. Fakat 2018’den itibaren özellikle Demokrat Parti önseçimlerinde Alexandria Ocasio-Cortez, Filistin asıllı Rashida Tlaib ve Ilhan Omar gibi Filistin destekçisi isimlerin artmasıyla birlikte AIPAC taktik değiştirdi ve Cumhuriyetçi ve Demokrat Partili siyasetçilere seçim dönemlerinde bağış yapmak amacıyla yüklü bir bütçe oluşturdu. 2022 yılında İsrail karşıtı isimlere kaybettirmek adına 30 milyon dolar harcadı. Ne trajik ki, AİPAC’ın ilk kurbanlarından biri de solcu Amerikalı Yahudi Andy Levin oldu. AIPAC, Levin’in Demokrat Parti önseçimindeki rakibi Haley Stevens’a 4 milyon dolar bağış yaptı. İsrail destekçisi Haley Stevens da kampanya boyunca Andy Levin’i İsrail’i yeterince desteklememekle itham etti. Levin seçim yenilgisinin ardından AIPAC’i çok sert bir şekilde eleştirdi ve Yahudilerin sesini kısmaya çalıştığını söyledi. Levin, İsrail’e eleştirel bakan, insan haklarını önceleyen sol eğilimli Amerikalı Yahudileri temsil ediyordu. Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi’nin sağ görüşlerine yakın isimlerce yönetilen AİPAC özel olarak bir Yahudi’nin kaybetmesi için çaba harcamıştı. İsrail uğruna etkin bir Yahudi siyasetçi koltuğundan olmuştu.
2024 seçimlerinde ise AİPAC hedefi büyüttü. Kongre’de ne kadar Filistin destekçisi siyasetçi varsa hepsine kaybettirmek için 100 milyon dolarlık özel bir bütçe ayırdı. Ve ABD siyasetini İsrail uğruna etkilemek adına büyük bir savaş açtı.
İsrail lobisi solculara karşı
2016’da Trump’ın başkan seçilmesi birçok beyaz olmayan, genç, solcu Amerikalının siyasete atılmasına sebep olmuştu. Alexandria Ocasio-Cortez’in 2018’de Kongre’ye seçilmesiyle birlikte başlayan bu akım ABD’nin ilk Filistin kökenli Kongre üyesi Rashida Tlaib, Ilhan Omar, Jamal Bowman, Sumer Lee gibi isimlerle büyüdü. Kongre’de İsrail’e mesafeli duran, Filistin’deki insan hakları ihlallerini gündeme getiren solcuların sayısı ciddi oranda arttı. 2016 seçimlerine Demokrat ve Cumhuriyetçi Parti başkan adayları arasında AIPAC Konferansı’na katılmayı reddeden tek isim Amerikalı Yahudi sosyalist Bernie Sanders olmuştu. Kendilerine “The Squad” (Ekip) diyen bu solcu Demokratlar da bu konuda Bernie’nin izinden gidiyor. Son 6 aydır ateşkes çağrılarını yineliyor, İsrail karşıtı Yahudilerle işbirliği yaparak Filistin’de yaşanan katliam konusunda farkındalık oluşturuyorlar. ABD kamuoyu da zaman içerisinde ateşkese destek verme, İsrail’e verilen destekleri sorgulama aşamasına geldi. Amerikalıların %67’si kalıcı ateşkes istiyor.
AIPAC, 7 kişiden oluşan bu ekibi 2024’te Kongre dışına atmak için 100 milyon dolarlık bir bütçe ayırdı. Planları şimdiden belli: Her bir ismin karşısına önseçimde İsrail destekçisi Demokrat bir rakip bulmak, bu rakibi ikna edip aday olmasını sağlamak, AIPAC’in adayının başarısız olması durumunda ise genel seçimde bağımsız veya Cumhuriyetçi isimlere destek vererek solcu Demokratların kaybetmesini sağlamak. AIPAC sadece var olan rakipleri desteklemekle kalmıyor, böyle bir rakibin çıkmaması durumunda da özel bir ekip kurarak İsrail’i eleştiren solcu Demokratları önseçimde yenebilecek kişilerin aday olmasını sağlıyor, bu kişileri cesaretlendiriyor.
Solcu Demokratlar da bu hamle karşısında “AIPAC’i reddet” adlı bir siyasi fon kurdu. Bu fon sayesinde AIPAC’in hedef aldığı veya AIPAC’in parasını kullanmak istemediği için yeterli kaynağa sahip olamayan adaylar destek olmayı planlıyorlar. İlham kaynağı ise Cortez. Zira Cortez, 2018 yılında İsrail’i bir televizyon programında eleştirmiş, ardından AIPAC yetkilileri kendisiyle iletişime geçerek kampanyasına 100 bin dolarlık bir bağış yapmayı teklif etmiş ve bir “diyalog” süreci başlatmak istemişti. Cortez teklifi reddetmiş ve İsrail’e yönelik eleştirilerinin dozunu her geçen sene daha da arttırmıştı. Fakat bu “rüşvet” teklifi karşısında siyasetin ne kadar kirli olduğunu da henüz daha Kongre’ye seçilmeden anlamıştı. Cortez’in tecrübesi Demokrat Parti’nin sol kanadına AIPAC karşısında bir duvar örmenin ne kadar elzem olduğunu bir kez daha göstermişti. Kimseyi AIPAC parasına muhtaç bırakmamak, alternatif fonlar oluşturmak lazımdı.
Solcuların oluşturduğu alternatif fon ne kadar başarılı olacak meçhul. Her koşulda AIPAC’in 100 milyon dolarlık fonunu geçemeyeceği kesin. ABD Yüksek Mahkemesi, seçimler için yapılan harcamaları ifade özgürlüğü saydığı için AIPAC gibi kurumlar destekledikleri adayın kampanya şemasından bağımsız ve özerk siyasi bağış fonları kurarak serbestçe milyonlarca lira harcayabiliyor. Bu nedenle de AIPAC karşıtlarının şimdilik tek çaresi, AIPAC’ten daha fazla para toplamak.
Nitekim bu da yeterli olmayacak, çünkü ABD siyasetine İsrail uğruna karışan sadece AIPAC değil.
Obama’nın intikamını kim alacak?
AIPAC, hukuki zeminde İsrail’den resmi destek almayan bir kurum. Kağıt üzerinde, İsrail’i destekleyen Amerikan vatandaşlarının bağışlarıyla ve katkısıyla işleyen bu siyasi lobi kurumu, bu nedenle yabancı devlet kurumlarına uygulanan kurallardan muaf. Silah şirketlerinin kurduğu siyasi lobi grupları gibi tamamen yasal bir şekilde faaliyet gösteriyor. Fakat ABD’deki kadın haklarından, bireysel silahlanmaya kadar uzanan çıkar grupları arasında yabancı bir devletin çıkarları için çalışan bu denli etkin ve güçlü tek lobi grubu. Suudi Arabistan, Katar gibi başka ülkeler de bu tür dolaylı lobi örgütlerini kullanıyor, Amerikan vatandaşlarının kurduğu bu tür lobi kurumları ABD ile söz konusu yabancı ülkenin ilişkilerinin iyileştirilmesi için lobicilik yapıyor. Fakat hiçbiri AİPAC kadar etkin ve profosyonel değil. Genellikle ABD ile yapılan ticari anlaşmaların veya askeri yardımların hızlı geçmesi için çaba harcıyor, Filistinlileri gündeme dahi taşımıyor, Kongre üyelerinin politikalarını etkilemek için eğitimden medyaya kadar uzanan geniş çaplı faaliyetler yürütmüyor. AİPAC ise tam tersi bir şekilde, canla başla İsrail için çalışıyor. Bu yüzden de arada organik bağ olmamasının bir sonucu yok. Zaten AİPAC yöneticilerinin dünya görüşleri Netanyahu ve radikal sağcı müttefikleriyle aynı. Herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan İsrail hükümetiyle hızlı bir şekilde aynı hizaya gelebiliyorlar. AIPAC yetersiz kaldığı zaman da zaten Netanyahu da kendini tutamayıp ABD siyasetine doğrudan müdahale edebiliyor.
2012 seçimlerinde Demokrat Partili Barack Obama’nın İran ile nükleer müzakereleri yürütmesine karşı çıkan Netanyahu, yaptığı konuşmalarla Obama’nın Cumhuriyetçi rakibi Mitt Romney’in seçilmesini istediğini ima etmiş, Romney kampanyasında Netanyahu hükümeti için çalışan iletişimciler görev almış, hatta Florida gibi kritik bir eyalette Romney lehine yayınlanan bir reklamda Netanyahu’nun İran nükleer anlaşmasına yönelik eleştirilerine yer verilmişti. Netanyahu tabii ki büyük bir özgüvenle bu iddiaları reddetmiş, “tarafsız” kaldığını söylemişti. Fakat Obama’nın İran konusundaki her adımını eleştirmekten de geri durmamıştı. Elbette İsrail başbakanının, ABD Başkanı’nın Ortadoğu politikasını eleştirmesi doğal. Fakat Netanyahu bu eleştirisini uluslararası mecralarda değil, sanki Amerikalı muhalefet lideriymişçesine Amerika’da dile getirmiş, Temsilciler Meclisi çoğunluğunu elinde bulunduran Cumhuriyetçilerin davetiyle Kongre’de Obama’nın İran anlaşmasını eleştiren sert bir konuşma yapmıştı.
Cumhuriyetçiler Netanyahu’yu davet ederken Obama yönetmine haber dahi vermemişti. Büyük bir diplomatik kriz yaşanmıştı. 2012 seçimlerinde kaybeden ata oynayan, 2015’te Obama’yı kendi ülkesinde “küçük düşürmeye” çalışan Netanyahu bu nedenle 2016’da Trump’ın başkan seçilmesiyle rahat bir nefes aldı, Trump ile birlikte ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması, Filistin’deki diplomatik misyonunun kapatılması, insani yardımların kesilmesi gibi radikal politikaların hayata geçirilmesini sağladı. Fakat Demokrat Partililer nezdinde onarması zor bir yara açtı. Bu nedenle de dört gözle Trump’ın 2024’te tekrardan seçim kazanmasını ve İsrail’e verilen desteği arttırması bekleniyor. Daha ne kadar artabilecekse… Fakat Netanyahu’nun işi artık biraz zor. ABD’de işler biraz da olsa değişmeye başladı bile.
Netanyahu’nun pişkinliği, ABD’nin şerhsiz desteği
ABD, bugüne kadar İsrail’e yaklaşık 300 milyar dolarlık finansal destek verdi. Bunun yarısı askeri yardımları içeriyor. 7 Ekim’den bu yana bu destek daha da arttı. Şu anda Kongre’nin en önemli gündemlerinden biri İsrail’e yönelik 14 milyar dolarlık ek askeri yardım paketi. Bu yardım paketine, Demokrat Parti’nin az sayıdaki solcu Kongre üyesi dışında karşı çıkan yok. Fakat Biden, İsrail yardımlarını Ukrayna’ya verilecek olan yardımlarla birlikte Kongre’den geçirmek ve böylece Ukrayna’ya artık yardım verilmesini istemeyen Cumhuriyetçileri by-pass etmek istiyor. AİPAC’in Kongre üyelerine dağıttığı konuşma notlarında bu stratejiye cevabı hazır: Ukrayna’dan bize ne, İsrail’e yönelik yardımları tek başına Kongre’den geçirin.
İsrail hem Amerikalı vatandaşlardan toplanan vergilerle ortalama bir Amerikalı’nın haritada gösteremeyeceği bir coğrafyada korkunç bir katliam yürütüyor hem de kendisine bugüne kadar şerhsiz destek veren ABD hükümetinin en ufak bir eleştiri yapmasına dahi katlanamıyor. Netanyahu’nun, İsrail hükümetinin ve AİPAC gibi İsrail lobilerinin verdiği mesaj çok net: “Parayı verin ve susun.”
Fakat artık İsrail lobisinin keyfini kaçıran birileri var. Kongre’de artık Filistin konusunda duyarlı olan, İsrail’i eleştiren, AİPAC’in bağışlarını reddeden birileri var. Ailesi Batı Şeria’da yaşayan Filistinli bir Kongre üyesi, İsrail’in savaş suçlarını her gün sosyal medyadan paylaşan, Kongre kürsüsünden ABD’ye duyuran vekiller var. Bir avuç da olsa varlar ve özellikle genç nesil, kentli beyaz yakalar ve sol eğilimli seçmen arasında oldukça etkinler. Bu yüzden İsrail’e koşulsuz verilen yardımları sorguluyorlar, ABD’nin dış politikasını değiştirmeye çalışıyorlar.
Etkili de oluyorlar. Biden’in tek ciddi aday ve mevcut başkan olarak girdiği Demokrat Parti başkan adaylığı önseçimlerinde, İsrail’e yönelik ABD desteğini protesto etmek isteyen solcu, genç ve Müslüman seçmenler organize oldu ve pusulada “Kararsız” seçeneğinin yer aldığı eyaletlerde toplu bir şekilde tepki oyu verdi. Bu tepki oyları Minnesota, Michigan, Washington gibi eyaletlerde %10’u açtı. Genel seçimlerin 1-2 puanla sonuçlandığı Michigan’da bu oran Biden kampanyasında paniğe sebep oldu ve Biden bu önseçim tepkisinden sonra yavaş yavaş İsrail’e yönelik mesafe koymaya başladı.
Filistin’deki katliamın tüm boyutlarıyla sosyal medyanın da etkisiyle dünyanın gözü önünde yaşanması sadece önseçimde oy kullananları etkilemedi, hiç yan yana gelmeyecek insanları dahi aynı hizaya getirdi. Trumpçı muhafazakar kanaat önderlerinden ve sosyal medya figürlerinden Candance Owens, iki sosyalist Amerikalı Cenk Uygur ve Ana Kasparian’ın sunduğu The Young Turks programından bir kesit paylaştı. Programın Ermeni asıllı sunucusu Kasparian, AIPAC’in Kongre üzerindeki etkisi ve lobi faaliyetlerini şeytani olarak tanımlıyor, çok sert bir konuşma yapıyordu. Candace Owens’in ezeli düşmanının videosunu paylaşma sebebi ise netti: “Bu konu hepimizi bir araya getiren bir konu olmalı.”
Elbette bunların hiçbiri ABD’nin yıllardır İsrail’e verdiği şerhsiz desteği sarsmayacak. Fakat 18 sene önce Mearsheimer’in “İsrail lobisi” makalesiyle surda açtığı gedik bugün önseçimde Gazze için oy kullanan seçmenlerle, Filistin’deki katliamı anlatmaya çalışan TikTok fenomenleri, solcu Kongre üyeleri, Müslüman Amerikalı aktivistler ve genç medya figürleriyle artık daha da büyüdü. ABD’de lobi faaliyeti yapan Arap veya Müslüman ülkelerin gündemlerinde Filistin olmadığı için de tek çare bu: AİPAC’i AİPAC taktikleriyle yenmek, alternatif fonlar oluşturmak, Filistinliler için lobi faaliyetleri yürütmek.
28 yaşında barmenlik yaparken ve cebinde beş kuruş parası yokken Kongre üyesi adayı olan Cortez’in AİPAC’ın 100 bin dolarını reddetmesi bu yüzden önemli, Cortez’lerin sayısının artması bu yüzden elzem.
Evet, belki Chuck Schumer’in Netanyahu’ya çağrısı cevapsız kalacak. Schumer gibi müesses nizam Demokratlar Filistin’deki katliama yönelik tepkisi hep düşük seviyede tutacak, ABD’nin İsrail’e verdiği silah desteğinin kesilme ihtimalini bile gündemine almayı reddecek.
Fakat ABD’de rüzgar AİPAC’ın, İsrail’in aleyhine; Cortez’lerin, Rashida Tlaib’lerin, İsrail’i eleştiren Andy Levin gibi Yahudilerin ise lehine esiyor. İşte tam da bu yüzden AİPAC, işi gücü bırakıp 100 milyon dolarlık bir bütçeyle Filistin konusunda vicdanlı bir avuç solcu Demokratın siyasi kariyerini bitirmeyi kafasına taktı.
AİPAC’in öfkesini anlamamak zor değil. ABD, kendi itibarını sıfırlarken, Ukrayna’da savunduğu ne kadar ilke varsa hepsini ayaklar altına alırken, uluslararası arenada izole olurken, yani kendi zararı pahasına İsrail’i desteklerken, Biden ABD tarihinin en önemli seçimlerinde en sadık seçmenlerini, gençleri, solcuları ve Müslüman Amerikalıları küstürmek pahasına İsrail’e şerhsiz askeri yardımları savunmaya devam ederken, AİPAC’ın beklentisi bütün bunların sorgulanmadan yapılması, kimsenin soru dahi sormamasıydı. Amerikalılar, sağlık sigortalarının dahi olmadığı güvencesiz bir düzende sabahtan akşama kadar çalışıp kenara ayırdıkları birikimlerinden verdikleri vergileriyle İsrail’in savaş suçlarını fonlayacak ve tek bir eleştiri dahi söylemeyecekti. Bugünler çoktan geride kaldı. En sıkı İsrail destekçisi Amerikalı siyasetçiler bile, kamuoyu tepkisinden çekindiği için Netanyahu ile Hamas’ı eşitlemeye başladı.
AİPAC’ın, Netanyahu’nun paniğinin de sebebi tam olarak bu. AİPAC’ın ABD siyasetindeki saltanatı sarsılıyor. Surda gedik açıldı. Devamı gelecek.