Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan seyahati öncesi Esenboğa havalimanında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Erdoğan, Sabah gazetesinden Abdurrahman Şimşek’in “FETÖ ile mücadele konusunda yıllardır haberler yapıyorum. Yargıda reform söylemleriyle birlikte, Fethullahçı terör örgütü üyelerinin yeniden mülkiyet hakkı üzerinden kendi mallarının iade edilmesi veya yargıda reform ile Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması gibi ağır bir söylemleri var. Bunun için ne düşünüyorsunuz?” şeklindeki güdümlü sorusuna cevap verirken, sözlerine “Yargının işine müdahale etmek tabii benim haddime değil” diyerek başladı.
Bu giriş, birkaç hafta önce partisinin grup toplantısında muhalefete karşı kullandığı Anayasa’nın 138. Maddesini bir kez daha akla getirdi. Bu maddeye göre “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Ne var ki Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen ardından “ama” diyerek, “haddi olmasa da” yargıya nasıl müdahale edeceğini açıklayıverdi:
“Ama şunu herkesin bilmesi lazım ki biz özellikle Demirtaş gibi bir teröristin varsa sözde hakkını koruyacak değiliz, ki böyle bir şey yok. Ben inanıyorum ki bizim yargımız Demirtaş gibi bir teröriste böyle bir imkân hazırlamaz. Kaldı ki Kobani’nin faili odur. Diyarbakır’ın faili odur. Yasin Börü’nün faili odur. Bunları görmezden mi geleceğiz? Yargı bunları görmezden mi gelecek? Biz ne gerekiyorsa sonuna kadar bunun mücadelesini veririz, böyle bir teröristin önünün açılmasına yol vermeyiz.
“Mülkiyet hakları noktasında da durum aynı. Bunların mülkiyet hakkı diye bir hakkı yok. Bunların bu millete ödemesi gereken çok hesapları var. Bunca insanlar öldürüldü, onların mülkiyet hakkı ne olacak. FETÖ de aynı şekilde… Şu anda İngiltere’ye kaçmış olan zat acaba bunun bedelini nasıl ödeyecek?”
Bir kısacık açıklamada, toplamda birkaç dakika içerisinde, Erdoğan hem yargının ne yapması gerektiğini devletin en üst makamında oturan biri olarak dile getirdi, hem Magna Carta’dan beri güvence altında olan mülkiyet hakkını yok saydı. Böylece yaklaşık bir aydır gündemimizde olan “yargıda reform”un ne anlama geldiğine dair akıllardaki şüphe kırıntılarını giderme hususunda ikna edici bir adım daha attı.