Ana SayfaANALİZLERANALİZ | Hakan Atilla’nın anlattıkları, Halkbank davasının Türkiye’de bir korku süreci olarak...

ANALİZ | Hakan Atilla’nın anlattıkları, Halkbank davasının Türkiye’de bir korku süreci olarak yaşandığını doğruluyor

Hakan Atilla, ABD’de yargılandığı iki yıl boyunca eşinin ve çocuğunun ABD’ye gitmesine Türkiye’den izin verilmediğini söylüyor. Neden acaba? Eşi ve çocuğu ABD’ye gitmiş bir Hakan Atilla ile Türkiye’de kalmış bir Hakan Atilla arasında fark olacağı mı düşünülmüş? Bu engelleme, eşi ve çocuğu yanına gelmiş ve “rahatlamış” Hakan Atilla’nın muhtemel tercihlerinden duyulan rahatsızlığın bir yansıması olabilir mi?

ABD’deki Halkbank davasında yargılanıp 28 ay hapis yatan eski Halkbank genel müdür yardımcısı Hakan Atilla yaşadığı yargı sürecini geçtiğimiz günlerde yayımlanan “Amerika Atilla’ya Karşı” adlı kitapta anlattı. Gazeteci Cüneyt Özdemir de kendi YouTube kanalından Atilla’yla kitap üzerine odaklanan ilk söyleşiyi gerçekleştirdi.

Hakan Atilla’nın anlatımları imâlarla, sitemlerle, suçlamalarla yüklüydü.

Bugün Serbestiyet’te söyleşinin bazı bölümlerini yorumsuz olarak aktardık. Ben de burada Hakan Atilla’nın özellikle iki noktada söylediklerinin altını çizmek, yorumlamak istiyorum. Çünkü bu noktalar, Halkbank davasının Türkiye’de bir korku ve tedirginlik süreci olarak yaşandığına dair spekülasyonun somut temellerinin olduğuna dair çok güçlü karineler içeriyor.

Bunlardan birincisi, ABD adli makamlarının Atilla’nın avukatlarına yönelttiği işbirliği çağrısına avukatların verdiği tepki…

Hakan Atilla, Cüneyt Özdemir’in, “Yani Amerikan hükümeti ya da oradaki savcılık size haber gönderip, ‘Eğer sen bu davayla ilgili başka isimler verirsen, başka ilişkiler anlatırsan bir anlaşma yapacaklarını’ söylediler. Siz ve avukatlarınız da kabul etmediniz. Doğru mu anladım” şeklindeki sorusuna şu cevabı veriyor:

“Benimle doğrudan değil avukatlarım ile görüştüler. Avukatlarım konuya vakıf olup delilleri gördükten sonra bana suçlu olmasam bile hapishaneden çıkmak için anlaşma yapmayı kabul etmem halinde avukatlığımı bırakacaklarını söylediler.”

ABD yasalarına göre bir sanığın “anlaşma yapmak istiyorum” demesinin kendi başına bir kıymeti yok; sanığın iddianameyi güçlendirecek, iddianamedeki suçlamaları teyit edecek bilgiler vermesi gerekiyor.

Böyle olunca, avukatların tehdit gibi sözleri anlamlı hale geliyor. Bu tepki, sanki Hakan Atilla’nın işbirliği için kullanabileceği argümanlarının olduğu ve avukatların onun bunu yapmasından endişe ettikleri hakkında kuşku uyandırıyor.

İkinci nokta, yani Atilla’nın ailesinin dava boyunca ABD’ye “gidememesi” keyfiyeti daha önemli.

Cüneyt Özdemir’in konuya dair sorusuna Atilla’nın cevabı şöyle:

Özdemir: Eşiniz ve oğlunuz davanın son kısmına geldi. Bir sıkıntı mı vardı orada?

Atilla: Evet gelmelerine müsaade edilmedi.

Özdemir: Gelmelerine kim müsaade etmedi?

Atilla: Orası bir soru işareti artık. Ama neticede belli bir dönem gelemediler. Daha sonra konu farklı yerlerde gündeme gelip konuşulup tartışılınca o sorun aşılmış oldu. Ama bir süre boyunca böyle bir sorun yaşadık.

Cüneyt Özdemir, “müsaade etmeyen”lerin kimler olabileceğini soruyor fakat bir cevap alamıyor. Belli ki Hakan Atilla’nın bir fikri var ama cevabı kendine saklıyor.

Peki Cüneyt Özdemir “neden müsaade edilmemiş olabilir” diye sorsaydı acaba nasıl bir cevap alırdı?

Muhtemelen Hakan Atilla burada da susma hakkını kullanırdı. Fakat “neden” sorusunun cevabı çok zor değilmiş gibi görünüyor.

ABD’de yargılandığı iki yıl boyunca eşinin ve çocuğunun ABD’ye gitmesine Türkiye’den izin verilmemesinin nedeni ne olabilir? Eşi ve çocuğu ABD’ye gitmiş bir Hakan Atilla ile Türkiye’de kalmış bir Hakan Atilla arasında fark olacağı mı düşünülmüş? Bu engelleme, eşi ve çocuğu yanına gelmiş ve “rahatlamış” Hakan Atilla’nın muhtemel tercihlerinden duyulan rahatsızlığın bir yansıması olabilir mi?

- Advertisment -