Pandemi birçok açıdan insanlığa yansıtılan ayna vazifesi gördü. Virüs; vatan, millet, sınır tanımadan 3.7 milyon kişinin hayatına mal oldu ve her gün on binleri öldürmeye devam ediyor. Pandemi sona erince acaba kaç ülkenin lideri yüzleri kızarmadan çıkıp “Süreci başarı ile yönettik” diyebilecek? Yüzü kızaracak lider olur mu ya da? Ya da yüzleri kızarmayan yöneticilere artık veda mı etsek acaba?
..
Avustralya pandemi döneminde koronavirüsle en iyi mücadele eden ülkelerin başında geliyor. Şimdiye kadar 30 bin kişi Avustralya’da virüsü kaptı ve bunlardan 910’u hayatını kaybetti. Toplumun aşılanması konusunda da erken davranan yetkililer, aşı programı başlamadan gerekenin birkaç katı dozu garantilemişti.
Bu başarının arkasındaki sır da Avustralya’nın ‘stratejik önemsizliği’ ile yakından ilişkili. Türkiye’nin ‘stratejik önemi’nin aksine… Hani hep söyleriz ya.
Bunun ne kadar avantaj olduğunu söylerken, ne kadar sıkıntı yarattığını görmezden geliriz.
Avustralya’nın COVID-19’la mücadeledeki başarısının tek nedeni aslında bir ada ülkesi olması ve hava trafiğini “şak!” diye kapatmasından ibaret. Büyük ve Hint okyanuslarının ortasında bulunmanın stratejik avantajını kullanarak sınırları kapatıp virüsün bulaşma riskini asgariye indirdi.
Sonrasında yapılan her şey işlerin pek de iyi gitmediğinin bir göstergesi oldu.
Bir kere bu başarının arkasında on binlerce Avustralyalıya sınırların kapanması vardı. On binlerce kişi kendi ülkelerine giremiyor. Pandeminin başından beri binlerce kişinin öldüğü ülkelerde mahsur kalmış vatandaşlar var.
Avustralya başarılı ve evet, iyi ki sınırın bu tarafındayım.
Ya dışarıda kalan bir Avustralyalı olsam?
Ülkemin pandemiyle mücadelesinin nedeninin benim ülkede olmamam olduğunu bilseydim ne hissederdim? Biraz örselenmiş, şaşırmış, dışlanmış ve hatta kapı suratına çarpılmış… Elimi belime koyup, “Kimi, kimin ülkesine almıyorsun sen?” diyebilirdim mesela.
Türkiye gibi stratejik önemin tavana vurduğu bir ülkede, sınırları kapatmak zaten imkânsız. Avustralya gibi vakaları sıfırlama stratejisi gütmek Türkiye’de mümkün değil. Vakaları kontrol altında tutup nüfusu aşılamak tek çare.
Avustralya’nın diğer büyük başarısı aşı tedariki. (idi)
Hatta ben de aşı tedariki üzerinden iki ülkeyi karşılaştırıp, Türkiye’yi eleştirmiştim.
Şimdi sözümü geri almanın tam zamanı.
Avustralya nüfusunun bilmem kaç katı aşı garantilemekle hava atarken bir anda krize girdi. Bunu ‘tüm yumurtaları tek sepete koyma’ hatasıyla açıklayabiliriz.
Şubatta başlayan aşılama programına AstraZeneca aşısıyla başlandı. Pfizer aşısı da alındı ancak programın merkezinde Avustralya’da da üretilen AstraZeneca bulunuyordu.
AstraZeneca 60 yaş üzerine yapılıyor!
Önce, AstraZeneca aşısının kan pıhtısı riskine yol açtığı ortaya çıkınca halk arasında endişe yaratmaya başladı. Sonra resmi aşı kurumu, hükümete 50 yaş altındakilere AstraZeneca yapılmamasını tavsiye etti. 52 yaşında bir kadın kan pıhtısından hayatını kaybedince de geçen hafta da yaş sınırını 60’a çıkardı.
Şimdi nüfusun 60 yaş altındakilere yetecek kadar Pfizer aşısı bulmaya çalışıyor hükümet ve elinde büyük bir ihtimalle kullanamayacağı on milyonlarca AstraZeneca aşısı kalacak. Bir başka büyük ihtimal de bu kullanılmayacak aşıların her gün yüzlerce veya binlerce kişinin öldüğü ülkelere verilmesi… Bekleyip göreceğiz.
Bu arada 60 yaş üstündekiler için tek opsiyon AstraZeneca aşısı ve onlar da aşı olmaya pek hevesli değil. Bildiğimiz bir başka şey de nüfusun çoğu aşı olmazsa, sınırlar açılmayacak. Kısaca; kaldım mı burada!
Şubat’ta başlayan aşı kampanyası kapsamında şimdiye kadar nüfusun yüzde 3.2’si çift doz aşı olmuş durumda. 25 milyonluk ülkede dört ayda 6.4 milyon aşı yapılmış.
Böyle giderse Avustralya’da gelecek yıl ortasından sonra gerekli sayıda kişi aşı olacak. O zaman da kapıları açınca şimdi dönmek isteyenler geri gelecek mi, bilinmez.
Bilinen şey, “Sizi almadık, kurtulduk” stratejisi güden bir ülkenin yurt dışındaki vatandaşlarının son derece öfkeli olduğu gerçeği.
Türkiye’de hükümet, Çin’den Rusya’dan aşı bulmaya çalışırken şimdiye kadar en etkili olarak görülen Pfizer’ı aylar boyunca göz ardı etti. Türkiye’nin stratejik öneminin dışında BioNTech’in başındaki Türk çiftin de stratejik önemi burada devreye girdi ve şimdi aşılama büyük bir hızla devam ediyor.
Avustralya’da en son verilere göre, son on günde 1.1 milyon aşı yapılmış. Bu Türkiye’de bir günde yapılan aşı sayısının altında. Türkiye’de 40 milyon doz aşı yapılmış. Nüfusun yüzde 17’si çift doz aşı olmuş.
Dünya Türkiye’ye imreniyor mu bilmem ancak buradan bakınca, Türkiye’deki sağlık sistemine, gece gündüz çalışan yüz binlerce sağlık çalışanlarına ve bilim insanlarına imrenmiyor değilim. Türkiye’de elli bin kişinin şimdiye kadar hayatını kaybetmiş olması ve hala her gün ellinin üstünde insanın ölmesinin sorumluluğu kesinlikle sağlık çalışanlarının değil. Gizlenen rakamlar, aman geldi, vah gelmedi diye özetleyebileceğimiz aşı süreci, burnuna tereyağı sürenlere rağmen şu anda gelinen nokta fena değil, ki bu yine de dünya ortalamasının üstünde.
Brezilya’dan ABD’ye, Hindistan’dan İngiltere’ye, birçok ülkede olanlar, sağlık çalışanlarının ellerinden geleni yapmasına rağmen sorunun yönetimsel olduğunu gösteriyor.
Brezilya’da Jair Bolsanaro, açıkça virüsü ciddiye almadığını söyledi. Ülkede aylardır her gün iki binden fazla insan koronavirüsten ölüyor. Toplam ölüm sayısı yarım milyonu geçti. Hindistan’da da uzun uğraşlar ve aşı kampanyası sonrası günlük ölümleri iki bin 500 seviyesine düşürebildiler.
ABD’de aşı programının ivme kazanması için Donald Trump’ın gitmesi gerekti. Toplam ölüm sayısı 600 bini geçmiş durumda. Fransa, İtalya, İngiltere ve Rusya’da ölümler 100 binin üstünde.
Türkiye’de resmi sayılara bakacak olursak ölümler 50 bine yaklaşmış durumda.
Bu insanlar kurtarılabilirdi. Çoğu…
Avustralya’da ölenlerin yüzde 90’ı yaşadığım eyalette yurt dışından gelip yaşlı bakım evlerinde kalanlara bulaşan virüsten oldu. En fazla ölümün yaşandığı yaşlı bakım evinde, yönetimin ailelerden ve devletten aldığı parayı bağlı bulunduğu dini kuruma aktardığı iddia ediliyor. O kurumun başındaki kişinin de kendine Sydney’de milyon dolarlık manzaralı bir daire aldığı belirtiliyor.
İtibardan tasarruf olmaz!?
Her din insan hayatının kutsiyetini öne çıkarır. Zamansız yitip giden bu kadar hayata karşı bu kadar nobran olmamak lazım. Ancak öyle açıklamalar geliyor ki…
Ya da hiç ağızlarından tek kelime bile çıkmıyor.
Üzülmüyorlar, sorumluluk hissetmiyorlar.
Utanamıyorlar bile!
Geçmişimiz de karanlık zaten.
Soma’da 301 madencinin ölümü…
Ankara gar katliamında yüzden fazla kişinin ölümü.
“Masum bir canın ölümü karşısında bunu gördüğü, bildiği halde sessiz ve tepkisiz kalan bu cinayete ortaktır.”
Kutlu Adalı, Deniz Poyraz…
“Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur.”
Utanamıyorlar!