Aydınların varlığı ve rolü her zaman toplumun belli kesimlerinde tartışma konusu halindedir. “Ah bu aydınlar doğru davransalardı, ülkemiz bu duruma düşmezdi” klişesi dünyanın pek çok köşesinde söylenebilir, muhtemelen de söyleniyordur. Zaten ‘eğitimli cahiller’ deyimi, sadece Türkçeye özgü değildir. Mesela bunun İspanyolcası ‘ilustres ignorantes’tir. Dedemden çok dinlediğim bir deyim de şuydu: “Okumak cehli giderir ama insanlık öğretmez.”
‘Aydınlar’ diye bir örgüt olmadığı için bunlar kaç kişidir bilemeyiz. Ayrıca her kişinin ve kurumun kendine göre bir aydın tarifi bulunur. Aydını okumuş yazmış, meseleleri derinlemesine anlayabilen, anlatabilen bir kişi diye tanımlayalım.
“Aydınlar itiraz edebilen, genel kabul görmüş düşüncelerden farklı düşünceler dile getirme cesaretine sahip, güçlüye karşı güçsüzü savunabilen, merkezi değil çevreyi kollayan, haksızı eleştirebilen kişilerdir” diye bir ilavede bulunursak buna da pek itiraz geleceğini sanmıyorum. Tabii aydının otoriteye karşı gelebilme gücü ülkeden ülkeye farklılıklar gösterebilir. Örneğin otoriter yönetimler altındaki ülkelerde itiraz edebilmek neredeyse imkansızlaşabilir. Kafayı kaldıranı ezmek üzere hazır bir sistem tetikte bekliyorsa, orada itiraz edene ‘aydın’ değil ‘çılgın’ demek daha doğru olur. Örneğin Rusya’da Navalni’nin durumunu ele alalım. Toplum içinde çok yoğun bir desteği olmasına rağmen, hayatta kalıp kalmayacağı, hangi cezaevine yollandığı bile bazen bilinmeyebiliyor. Veya: Eğer Rusya’da Wagner silahlı gücünü Putin’in yönlendirmesiyle kuran Prigojin’in uçağının kazayla düştüğü yalanına itiraz ederseniz, ertesi gün akıbetiniz belirsizleşebilir.
Tabii Rusya en azından göz önünde ve gündemini takip etmenin mümkün olduğu bir ülke. Çin’de, aydınlarla, devlet ve güç odağı arasındaki ilişkinin nasıl olduğunu takip edebileceğimiz bir mekanizma bile herhalde hemen hemen yok. Demokratik bir ülkenin en temel karakterlerinden biri, aydınların konuşma, eleştirme hakları ve güçleridir.
Despotik ülkelerdeki aydınların durumuyla, demokratik ülkelerdeki aydınların durumu doğal olarak birbirinden çok farklı. Gelişmiş ülke aydını daha rahat konuşur, daha rahat eleştirir. Ancak oralarda da ciddi sorunlar olabilir. Gelişmiş ülkede, polisin gücünün yerini, sermayenin veya akademik otoritelerin gücü alabilir. Bunun yanında ‘iptal kültürü’ de bir sivil baskı mekanizması olarak devreye girebilir.
Türkiye’nin doğusundaki ülkelere gittiğim zaman kendi halimize bakıp “İyi ki o ülkelerin yurttaşı değilim” diyorum. Batı’ya, Avrupa’ya döndüğümde ise çağdaş uygarlık noktasındaki eksikleri ve zaafları nasıl aşacağımızı düşünüyorum.