Yıllar önce şimdi adını hatırlayamadığım bir psikiyatrist “aynayı kırmak bu” dedi. Bir trans kadın cinayetinden bahsediyordu. Katil öldürdüğü trans kadını tanımıyordu. Cinayet için ortada sebep yok gibi görünüyordu. Katil, müşteri olarak gittiği seks işçisi transı ilişkiye girdikten sonra öldürmüş. Doktor cinayetin, katilin kendi gizli eşcinselliğiyle yüzleşmesinden kaynaklanabileceğini söylüyordu. “Kendi aksiyle aniden karşılaşmış ve ne yapacağını bilmeyen bir vahşi gibi aynayı parçalamış” demişti. Allahın belası.
Böyle imam mı olur? Olur. Tanıdığım böyle bir imam var. Böyle Meryem mi olur? Olur. Tanıdığım bir Meryem var. Öyle psikiyatrist mi olur? Olur. Peri gibi bir doktor tanıdım ben. Evet, geçen haftaki yazının devamı bu. Çünkü bir başkadır benim memleketim. Ama iyi anlamda değil.
Bir kurmaca bu ya hu. Bir dizi film sadece. Sanki yemek sepetinden suşi sipariş etmişiz de lahmacun gelmiş. Telefona sarılıp müşteri temsilcisine bağırıp çağırıyoruz. Ama bu bir sipariş değil ki? Aranızda para toplayıp dizi siparişi verdiniz de senarist istediğiniz karakterlerin tam aksini mi yazmış? Sakin sakin eleştirebilme kabiliyetimiz olsa sorun olmayacak. Ama o kadar öfkeli yazılar okudum ki biraz daha deşeyim dedim meseleyi.
Her kesimden nefretle eleştirenler var. Ama en çok iktidara yakın olanları anlamıyorum. O karakter öyle olur muymuş, neden başörtülü kadın diğer kadınlarla eşit değilmiş.
Evlere temizliğe giden Meryem karakterinin hikayesi bu. Hiç Meryem görmemiş gibisiniz. Ve her bölümün sonunda oyuncuların adının hangi sıralamayla yazıldığını da görmemişsiniz. Sizce neden yönetmen ve yapımcının hemen arkasından Öykü Karayel’in adı yazıyor? Başrol olduğu için olabilir mi?
‘Müslüman’ senaristler ve dahi sinemacılar belediye konferanslarından vakit mi bulamıyorlar mesela bir 28 Şubat filmi yazıp çekemiyorlar? Başrolde de seküler kadınlarla eşit hatta daha yukarıda bir başörtülü karakterin olduğu şahane bir hikâye anlatsalar da dinlesek. Neyiniz eksik?
Seküler taraftan nefretle eleştirenlerle ilgili söyleyebileceğim çok bir şey yok açıkçası. Muhafazakârlar iktidara gelmeden önceki zihniyetleri neyse aynen devam ediyorlar. Durup duruyorlar yani.
140journos ekibinin yaptığı filmleri görmüşsünüzdür Youtube’da. 6 ay kadar önce bir siyasetçinin parti kurma aşamasındaki hikayesini yayınladılar. ‘Sakın Kader Deme’ filmin adı. O kadar gerçek dışı ki anlattıkları, böyle siyasetçi mi olur dedim. Çok sakin adam hiç bağırmıyor, kızgın da değil sanki. Ekonomiden falan bahsediyor. Ülkenin durumu çok fena falan diyor. Milyonlarca kişi seyretmiş bu filmi Youtube’da. Olacak iş değil.
Bu yetmezmiş gibi aynı ekip 19 Kasım günü ‘Coğrafya Kader’ adında bir film daha yayınladı. İki günde 1 milyon kişi seyretmiş. Güya bir siyasetçi hikayesi yine. Eşi anlatıyor, 4 yıldır hukuksuz bir şekilde ülkenin bir ucundaki hapishanede mahkûmmuş bu siyasetçi? Hatta siyasetçinin annesini konuşturuyorlar, şimdiki cumhurbaşkanını hapiste olduğu dönemde nasıl dualarıyla desteklediğini anlatıyor. “Onun da annesi hayatta olsaydı şikâyet ederdim” diyor. AİHM güya defalarca bırakın adamı demiş ama serbest bırakmamışlar falan. Ne kadar gerçek dışı değil mi? Öyle ülke mi olur?
Bu dijital platformlar işleri değiştiriyor artık. Haberiniz olsun sağ sol bütün muhafaza ediciler, var olanı koruyucular, zihniyetinden memnun olanlar. Bir kurmacayı gerçekten uzak olmakla eleştiriyorsak gerçeği görünce de kurmaca olduğundan mı yakınacağız acaba?