Ana SayfaGÜNÜN YAZILARI“Başbuğ”un açılımını hatırlamak...

“Başbuğ”un açılımını hatırlamak…

1993’te Ermenistan’la temas kurabilecek son insan Türkeş’ti ama cesaret edip bu açılımı yapmıştı. Türkeş’in 1993’de Ermenistan ile barış için gösterdiği cesareti, bugün Bahçeli de çözüm sürecinde gösteriyor.

1993 yılı. SSCB dağılmış, yerine bağımsız devletler kurulmuş.

1991’de Azerbaycan bağımsızlığını ilan eder etmez, Azerbaycan sınırları içindeki Dağlık Karabağ’da Ermeniler Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni ilan eder.

Askeri olarak zayıf olan Azerbaycan’a karşı Ermenistan saldırıları başlar. 25 Şubat 1992’de Hocalı’da 600 Azerbaycanlı öldürülür.

Ermeni güçler Şuşa, Laçin, Hocavend’i işgal ederler.

Türkiye, Azerbaycan’ın yanındadır, Ermenistan sınırını kapatır, diplomatik ilişkilerini dondurur.

Muhalefet, Türkiye’nin Azerbaycan için bölgeye askeri müdahale yapmasını ister. Milliyetçi hisler zirvededir.

Bu hislerin başını da MHP çekmektedir. Türkiye’nin her yerinde mitingler yapılmakta, Ülkücü gruplar Azerbaycan’a savaşa gitmektedir.

Türkiye’nin sınırlarını kapattığı Ermenistan’a Rusya da yardımları kesmiştir. Kış ortasında ülke buğdaysız kalır.

Devreye Konyalı bir Ermeni girer: Samson Özararat

Özararat, 1951 Konya doğumluydu. Konya’nın son Ermeni ailelerinden birinin mensubuydu. İlkokulu Konya’da okumuştu. Sonra önce İstanbul’da Saint Joseph’i, ardından Ankara Fen Lisesi’ni bitirmişti. 70’lerin başlarında ODTÜ’de Endüstri Mühendisliği okudu. 12 Mart’ta solculuktan yargılandı. Mezun olunca önce Türkiye Elektirik Kurumu’nda ardından Sabancı’larda çalıştı. Türkiye’de askerlik yaptı. Sonra Fransız eliyle Nice’e yerleşti. SOS Armenia adlı bir yardım kuruluşunun başkanlığını yapmaktaydı.

Bir titri daha vardı: Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan’ın danışmanlığı.

Samson Özararat, Türkiye’den Ermenistan’a buğday gönderilip gönderilemeyeceğini yoklamış, tanıdığı Türk yetkililere ulaşmıştı.

Ama Ermenistan Azerbaycan’a saldırırken milliyetçi tepkilerden korkan Ankara önce yanaşmamıştı. Sonra Bakü’ye sorulmuş, aradan izin çıkınca trenle 41 bin ton buğday Erivan’a gönderilmişti.

O günlerde milliyetçi çevreleri ayağa kaldırmıştı bu yardım.

Özararat ise bu açılımı bir fırsat olarak görmüş ve barış için adım atmaya karar vermişti.

Böyle bir barışın önünde engel olabilecek en uçtaki isme ulaşmalıydı: Alparslan Türkeş’e:

“Ermenistan’ın yeni bağımsız olduğu yıllarda, Türkiye’den herhangi birisi bu meseleye eğilmeye kalksa Başbuğ Türkeş’ten çok çekiniyordu. Benim de çok korktuğum bir insandı. ODTÜ’de okudum. Deniz Gezmiş’le aynı yurtta kalıyorduk. Kendisini de arkadaşlarını da iyi tanıyordum. Bizi de zaten solda diye fişlemişler. Halbuki benim solculuğum solculara hakaret olur. O dönemlerde Türkeş benim çekindiğim, sevmediğim bir insandı. Ama baktım ki anahtar insan. Türk-Ermeni ilişkilerinde ilk önce oradan başlamak lazım. Türkiye’deki en büyük engel Türkeş’in bakış açısıydı o zamanlar.”

Önce Türkeş’in yakını olan isimlere ulaştı. Davet kısa sürede geldi

1993 Şubat’ında Özararat Ankara’ya gitti, bir otele yerleşti. Öğrenciliğinin geçtiği şehri dolaştı.

Sonra MHP’liler otelden aldı, güvenlik için önce bir eve, sonra başka bir eve götürülüp çay ikram edildi.

Sonra da Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş geldi ve arabayla Alparslan Türkeş’e götürdü:

“Konuşmasının başında, Türkiye-Ermeni ilişkilerini geniş bir perspektiften anlattı. ‘Türklerin Ermenilerle ilişkisi 1915’te başlamamıştır. 600 senelik bir müşterekliğimiz var. Birlikte türküler, yemekler icat ettik. Kız aldık verdik’ dedi ve bana sorular sormaya başladı: ‘Malazgirt Savaşı’nı Türklerin Ermenilerle birlikte kazandığını biliyor musun? ‘İstanbul’un alınmasında Ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberin var mı? ‘Fatih Sultan Mehmet’in Ermeni Patrikhanesini nasıl bir fermanla açtırdığından haberdar mısın?’ Çanakkale’de Atatürk’ün yanında savaşan Ermeni askerlerin adlarını biliyor musun?’ Atatürk’ün bugün kullandığımız alfabeyi Ermeni dil bilgini Agop Martayan’a hazırlattığını ve sonra ona Dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydun?’ ‘Atatürk’ün imzasını bir Ermeni güzel yazı hocasının çizdiğini duymuş muydun?’ Bunların bazılarını ben de bilmiyordum o zaman. Hatta bir süre acaba benimle alay mı ediyor diye düşündüm. Irkçı olarak bildiğim Alparslan Türkeş’ten bunları duymak beni şaşırtmıştı. Sonra da 1915’e geldi. ‘Tarihe böyle geniş bir perspektiften bakmak lazım. 1915 bu 600 yıllık ilişkinin bir kazasıdır. Olaylarda yabancı devletlerin çok dahli vardır. Buradaki insanları kullanmak istemişlerdir. Bizimkilerin de kabahatleri var, ama şimdi yapılması gereken bu kazayı telafi edip eski dostluğu devam ettirmektir’ dedi. Parmağımı ısırıyordum. Türkeş ‘Ne yapıyorsun?’ diye sordu. ‘Duyduklarım doğru mu, rüya mı görüyorum diye parmağımı ısırıyorum’ dedim. Bunun üzerine Türkeş, beni yanına çağırdı, yanaklarımdan öptü, ‘Çok dobra insanmışsın’ dedi. Konuşma bitince ‘Sayın Türkeş, ben yetkisiz bir insanım. Bu dinlediklerimi anlatsam kimse inanmaz. Ama Ermenistan’dakilerin bilmesinde yarar var. Bu söylediklerinizi Ermenistan Cumhurbaşkanı’na da söyleyebilir misiniz?” dedim ‘Tabii söylerim’ dedi.”

Özararat, hemen çıkışta Petrosyan’ aradı. Petrosyan mart ayında Paris’e gelecekti. Orada bir görüşme olabilirdi. Erivan önce Türkeş’in sicili ve partisinin iktidarda olmaması yüzünden tereddüt etti. Ama Özararat onu ikna etmenin önemini anlattı ve ikna etti.

Türkeş de yaptığı temaslar hakkında devleti ve Azerbaycan’ın başında olan Elçibey’i bilgilendiriyordu.

Onların da onayıyla 12 Mart’ta oğlu Tuğrul Türkeş ile birlikte Paris’e gitti. Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda ve Samson Özararat tarafından havalimanında karşılandı.

Concorde Meydanı’nda Ter Petrosyan’ın kaldığı Crillon Oteli’ne gittiler.

Halep doğumlu olan Petrosyan, görüşmenin başında Tuğrul Türkeş için Türkçe olarak “Oğlunuz mu, Allah bağışlasın” deyince bir anda gerginlik bitti.

Petrosyan yalnız değildi. Daha milliyetçi çizgideki Dışişleri Bakanı Papazyan ve tarihçi Libaridian da görüşmedeydiler.

Görüşmeyi Türkeş, anılarında şöyle anlatıyor:

“Kendilerine ben dostluk teklif ettim. Yardım edeceğimizi, Türkiye’den

kendilerine transit geçiş hakkı vereceğimizi söyledim. Hatta Karadeniz’de

kendilerine transit liman verebileceğimizi, böylece dünyaya

açılabileceklerini, dünyayla ticaret yapabileceklerini, ayrıca İpekyolu’nu ihya

etmek istediğimizi belirttim. İpekyolu’nun en kısa şekilde Ermenistan’dan

geçtiğini bunu ihya edebileceğimizi açıkladım.”

Ama, milliyetçi Ermeni gruplar Petrosyan’ın bu açılımına destek vermediler.

Türkeş, daha Paris’ten ayrılmadan Taşnak güçler Laçin Koridoru’na saldırdılar.

Ama görüşmeler devam etti. 1994 Nisan’ında bu kez Frankfurt’ta Türkeş, Ermenistan’ın Avrupa’daki en kıdemli elçisi ve geleceğin Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile buluşur. Sarkisyan, Türkeş’ten ambargonun kaldırılmasını ister, Türkeş “Azerbaycan topraklarındaki işgalin bitmesini” talep eder.

Bir sonuç çıkmaz.

Görüşme uzun yıllar gizli tutulur. Önce Türkeş, 1995’de çıkan anılarında Ter Petrosyan ile görüşmesini anlatır.

Ama hikayenin tamamı ve fotoğraflar Samson Özararat 2005’de Can Dündar’a konuşunca ortaya çıkar.

(Yazıdaki alıntılar da Can Dündar’ın Milliyet’teki yazılarından)

O günlerde Ermenistan’la temas kurabilecek son insan Türkeş’ti ama cesaret edip bu açılımı yapmıştı.

Türkeş’in 1993’de Ermenistan ile barış için gösterdiği cesareti, bugün Bahçeli de çözüm sürecinde gösteriyor.

Milliyetçilik sadece ülkenin belini büken, başını ağrıtan sorunları üzerinden ajite siyasetler yaparak siyasi mevzi kazanmaya çalışmak olmasa gerek.

O sorunlar ortadan kalktığında milliyetçiliğin hala anlamlı değilse belki de bu ülkeyi değil de bu ülkenin sorunlarını seviyorsundur.

- Advertisment -