Ole Gunnar Solskjaer, bir önceki Hollandalı teknik adamdan farklı olarak, Beşiktaş’a kazandırdığı gerekçeli ve geçerli oyun değeri; geride maksimum düzeyde alan daraltmak ve top rakibe geçtiğinde geriye doğru koşmak yerine, alanı daha da daraltarak, atakları öne doğru fırlayarak karşılamak oluyor.
Futbol hakikatleri arasında yerini alan bu davranış, belki de Türkiye futboluna yapılan en pozitif katkıdır. Solskjear’ın takımı bu doğruda ısrar ederken, Okan Buruk’un takımı tam tersini yapıyordu.
Sadece bu saf gerçeklik, Beşiktaş’a oyunu rakip yarı sahasında oynama imkanı vermiyordu, daha fazlasını sağlayarak, Beşiktaş’ın kolayca rakip ceza sahasına sokulmasına imkan sağlıyordu.
İtiraf etmek gerekir ki, Okan Buruk oyuncu yeteneklerinin dışında kendine özgü ve yetenekli oyunculara katkı yapabilecek bir oyun tasarlamıyor. Her şey düz, her şey kaba saba ve tek açılı. GS’li oyuncular top dolaşımında görüş alanına düşen seçeneklere itibar ederek, aslın da Okan Buruk’un oyunsuzluğunu bir ölçü de tescil ediyorlar.
Mantık şu’’ madem sen yetenekli oyuncusun ve bunları yapabiliyorsun, çık yap’’. Bu teknik direktörlük tavrı değildir. Doğrusu da şudur’’ Madem çok yeteneklisin o zaman şunları şöyle, şöyle yap’’.. Bir teknik adamın varlığını gerekçelendirecek tek makul ve geçerli veri de bu.
Galatasaray’ın yenilgisi takımın bir kişi eksilmesi nedenine bağlanmaz.
İkinci bölge ve üçüncü bölge ilişkileri öyle keyfi bir seyir izliyor ki, bu hovardalık GS’nin yenilgisinde esas faktördür. Osimhen’nin yanına aynı özellikleri taşıyan Morata’yı koy ve galibiyeti garantile. Benzer atlet oyuncu da Barış Alper olunca, kes topu, havalandır topu, rakip arkasına at topu, bütün numarası Okan Buruk’un.
Hem Beşiktaş hem de Galatasaray Hücumu doğaçlama yönü ağır basan bir oyun oynuyor. Nitekim Rafa Silva bunun kitabi bir golünü attı. Rafa’ın golü kişisel olarak harikaydı ama oyunun diğer unsurları açısından tam bir sefaletti.
Beşiktaş futbol oyununa kısmen sadık kalarak ve haklı olarak Galatasaray’ı 2-1 yendi.