27 Mayıs darbesinin ardından ilk seçim… Başbakan Adnan Menderes ve iki bakan idam edilmişti… Darbe sonrasındaki ilk seçim ortamındaydık… Babam, Tarsus CHP İlçe Yönetim Kurulu üyesiydi. O zamanlar Tarsus’un yaklaşık 140 köyü vardı. Milli Emlak Memuru olan babam, bu köylerin ve köylülerin tamamını adeta ezbere bilirdi. CHP ilçe örgütünün bir cipi ve bir de şoförü vardı:
İzzet Amca. Bu külüstür ciple babamla birlikte Tarsus’un dağ köylerine çıkar, köylülerle sohbet ederdik. Bu gezileri çok severdim. Hikâyeler, atasözleri, siyasi fıkralar havada uçuşurdu. Yollar berbattı, cip sık sık bozulurdu. Saatlerce yolda mahsur kalırdık. Ama sonunda İzzet Amca bir yolunu bulur, aracı çalıştırırdı.
Yoksulluk yıllarıydı. Özellikle dağ köyleri perişan durumdaydı. Babamın köyü olan Dedeler’in suyu bile yoktu. Bir buçuk – iki saat uzaklıktaki kuyulardan eşekle, fıçı içinde su taşırdık. Bu yüzden eşek, evin en kıymetli varlıklarından biriydi. Şehre alışverişe eşekle giderdik. Köyümüzün şehre çok yakın olmasına rağmen ulaşım pek kolay değildi. O dönemde iki parti vardı. CHP’lilere “Halkçılar”, Demokrat Partililere ise “Kıratçılar” denirdi. Kahvehaneleri ayrıydı.“Kırat”ın ilginç bir hikâyesi vardı:
Demokrat kelimesi köylülerin diline “Demir Kırat” olarak yerleşmişti. Babamla çıktığımız gezilerden birinde CHP’ye delege seçimi yapılacaktı. Küçük köyün sadece bir kahvesi vardı. Babam içeri girdi, selam verdi. Yarı ağızla bir “Aleykümselam” yankılandı. Babam, iyi tanıdığı köylülere isimleriyle seslenerek, “Hasan Efendi”, “Hüseyin Ağa” diyerek, delege olmak isteyip istemediklerini sordu. Bir süre sessizlik oldu. Ardından köylülerden biri fırladı, kahvenin ortasında göbek atmaya başladı. Biz onu şaşkınlıkla izlerken, adam yüksek sesle babama cevabını verdi: “Murtaza Efendi, sen de bilirsin; Mareşal öbür dünyaya göçtüğünde, o Sağır radyoda göbek havası çaldırıyordu.” Sözünü ettiği “Mareşal”, Fevzi Çakmak’tı.
“Sağır” diye andığı kişi ise İsmet Paşa. Fevzi Çakmak, 10 Nisan 1950’de, seçimlerden hemen önce vefat etmişti. Demokrat Parti’nin propaganda araçlarından biri de, radyonun “Mareşal”in yasını tutmayıp müzik yayınına devam etmesi olmuştu. Yukarıda anlattığım sahne, ülkemizdeki değişken seçmen davranışı açısından tipik bir örnek. Bu köy, çevredeki birçok köy gibi, CHP’den DP’ye kaymıştı. Babam da 1960’ların başında CHP ilçe yöneticisiyken, 1968 belediye seçimlerinde, Türkiye İşçi Partisi’nin Tarsus belediye başkan adayıydı. Çok partili rejime geçildiğinden bu yana, seçmen, dönüm noktalarında, mağdur olanı, altta kalanı, adalet arayanı dikkate alıyor. Güçlü olanı da zaman zaman uyarıyor.
Demokrasinin balans ayarını yapıyor. Faruk Gürler ve Turgut Sunalp, 12 Mart ve 12 Eylül gibi iki askeri darbe sonrasında, darbecilerin adayıydı. Ancak seçmen bu iki generale yönelim göstermedi, darbecilere yeşil ışık yakmadı. Onların yerine Ecevit (12 Mart) ve Turgut Özal (12 Eylül) gibi iki lider doğdu. Seçmen bazen bir partiye fırsat veriyor, onu iktidara taşıyor; ancak bu fırsatı kalıcı kılmayabiliyor. “Partiye” ya da “iktidara” bağlı görünen kitlelerin, zamanla karar değiştirebildiği bir gerçek. Elbette bu değişim süreçleri çoğu zaman yavaş, adım adım ilerliyor. Ben buna “Türk seçmen davranışı” diyorum. Dilerseniz, “Türkiye’nin sigortası” da diyebilirsiniz.