BM’nin rutin yayın listesinde henüz bu hafta beliren resmi belgeler arasında 16 Mart 2023’te Rusya tarafından BM Genel Sekreterliğine sunulan bir mektup (orijinal ifadesiyle “letter”) kamuoyumuz açısından ilgi çekici bir içeriğe sahipti. Zira Türkiye kamuoyu ve Rusya’nın Kırım’ı ilhakını kınayan geniş devletler topluluğu arasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti, Kırımlı Tatarlara dair gelişmeleri yakından takip ediyor.
77/182 sayılı söz konusu mektup, Rusya’nın sözde özerk cumhuriyeti Kırım Cumhuriyeti’ni temsil eden Kırım Tatarları Konseyi adına sunulmuş. Malum, Türkiye dahil uluslararası toplumun büyük çoğunluğu Kırım Cumhuriyeti’ni Rusya’nın bir özerk parçası olarak tanımıyor. Bunun istisnası olan devletler sadece Ermenistan, Belarus, Bolivya, Küba, Suriye, Kamboçya, Kuzey Kore, Afganistan, Burundi, Laos, Myanmar, Nikaragua, Venezüella, Sudan, Zimbabwe ve Myanmar.
Mektubun içeriğine geçmeden hatırlamakta fayda var: Kırım Tatarları Konseyi, Rusya’nın Kırım’ı 2014’teki ilhakının ardından yaşanan gelişmeler sonucunda ve meşruiyeti son derece tartışmalı bir şekilde Kırım Cumhuriyeti’ni temsil eden organ olarak yeniden yapılandırılmıştı. Esasında, Kırım sadece hukuken değil fiilen de Ukrayna’nın parçasıyken özerk statüdeki Kırım’da ve hem yasama hem de yürütme faaliyetleri gösteren böyle bir organ vardı. Ancak bu organın başbakanı ve bakanları, seçimle ve sonrasında Ukrayna Devlet Başkanı’nın onayıyla göreve gelmekteydi. İlhaktan sonra Rusya’ya bağlı silahlı grupların (gruplar denmeli çünkü Rusya’nın resmi askeri birlikleri değil) bu organın binasını fiilen kuşatmasının ardından o dönemin başbakanı olan Anatoly Mohyliov ve bakanlar kurulu baskı altında alınan -yahut aldırılan- bir güvensizlik oyuyla indirilerek Rusya yanlısı Sergey Aksyonov başageçirilmişti. Hemen akabinde ise bu organ, hukukiliği tartışmalı (hatta hukuk dışılığı tartışmasız) bir referandum ile Ukrayna’dan bağımsızlığını ilân etmiş ve Kırım halkının kendi geleceğini tayin hakkı çerçevesinde Rusya’ya bir özerk cumhuriyet olarak katılma kararı almıştı. 29 Mart 2018’de ise bu organın yeniden yapılandırılmasıyla bugün etkin yönetim olarak faaliyet gösteren Kırım Tatarları Konseyi ihdas edilmişti. Elbette söz konusu referandumların ve ortaya çıkan Konsey’in uluslararası hukukun tanıdığı bir hak olan halkların kendi geleceklerini tayin etme hakkının kullanımına hiçbir şekilde uymadığı açık, aksini savunmak hukuki açıdan epey zor bir zanaat olacaktır. Bu zor zanaati icra etmeye girişen Avrupa’nın bazı itibarlı uluslararası hukukçuları dahi Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından tahkimi zor olan bu mevziyi terk etmek zorunda kalmıştı.
En son 8 Eylül 2019’da yapılan ve sahihliği son derece sorgulanabilir seçimlerle Rusya yanlısı kompozisyonu pekişen Konsey’in Rusya’yı son derece öven bir mektup sunması elbette kimseyi şaşırtmayacaktır. Bu mektubu sunanın Rusya’nın BM temsilcisinin olması zaten malumun ilâmı. Ancak mektubu haber yapan, Kırım’ın şu an nasıl bir yönetim altında olduğunu ve bu yönetimin nasıl bir duruşa, nasıl söylemlere sahip olduğunu göstermesi.
Mustafa Abdulcemil Kırımlıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’labirlikte.
Kırım Tatarları Konseyi’nin mektubundan okuyalım:
• Kırım Cumhuriyeti’nin 2014’ten bu yana “büyük ve birlik içerisindeki” Rusya ailesinin bir parçası olmasıyla birlikte Kırım’a birçok fırsat açıldı,
• Çok etnik gruplu bir nüfus yapısına sahip olan Kırım halkı arasında hiçbir ayrımcılıkkalmadı,
• Etnik yahut dini arka plânları önemli olmaksızın tüm Kırım vatandaşlarının hakları ve özgürlükleri temin edildi,
• Rusya Devlet Başkanlığının 268 sayılı ve 21 Nisan 2014 tarihli kararnamesiyle Kırım halkı temel güvencelere ve “onuruna” tekrar kavuştu,
• Kırımlılara uygulanan sınırdışıuygulamaları artık suç kılındı ve Kırım halkı bu açıdan da güvence altına alındı,
• Rusya’ya katılımla birlikte Kırım halkı kendi tarihleri, dilleri ve kültürlerini yaşama ve yaşatma fırsatına kavuştu,
• Kırım Tatar medyası ve yayıncılığı aktif bir şekilde faaliyet gösterir duruma geldi,
• Çoğunluğu oluşturan Müslüman Kırımlılar her türlü ulusal ve dini bayramlarını rahatça kutlayabilir hâle geldi,
• Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in tensipleriyle Kırım’ın büyük merkezi camii, Simferopol’da faaliyete açılabildi,
• Kırımlıların Rusya Federasyonu’nun vatandaşları hâline gelmesiyle birlikte Rusya büyük ve sistematik altyapı yatırımlarıyla halkın “rehabilitasyonunu” başarıyla gerçekleştirdi, bilhassa doğalgaz temini konusunda sübvansiyonlarla büyük bir destek sundu,
• Alanında yetkin birçok kanaat önderi ve uzmanın yer aldığı Kırım Tatarları Konseyi ihdas edildi ve Konsey, Kırım halkının sorunlarına çözüm bulmak ve ulusal “dirilişi” gerçekleştirmek üzere faaliyet göstermeye başladı,
• Kırımlı Tatarlar canlı bir sivil toplum ağıyla hem Kırım Cumhuriyeti’nin hem de Rusya Federasyonu’nun toplumsal ve siyasi yaşamına aktif olarak katılabildi,
• Kırım Tatarları’nın sözde temsilcisi olduğu iddia edilen ve sürgündeki Kırımlı liderlerden oluşan “Meclis (Mejlis)” oluşumu gayrımeşrudur,
• Meclis, Rusya’da yasaklıdır ve onların“provokatif” faaliyetleri Kırım Tatarları Konseyince asla ve asla desteklenmemektedir,
• Meclis’in liderleri hiçbir temsil kabiliyetine sahip olmayan “psödo-liderler”dir, her türlü beyanları geçersizdir,
• Meclis’in tüm çabası, Kırım Tatarları’nın toplumsal ve siyasi durumunu istikrarsızlaştırmaktır,
•Meclis, uluslararası toplumu Kırım konusunda yanlış yönlendirmekte ve yalanlar sunmaktadır,
• Meclis’in en öne çıkanlarının isimleriarasında yer alan Refat Çubarov, (Türkiye kamuoyunun çok yakından tanıdığı) Mustafa Abdulcemil Kırımlıoğlu, Lenur İslamov ve İskender Bariev birer “haindir”,
•Bu sözde liderler Kırım’da dahi yaşamamaktadır. Bir kısmı “Türkiye’de”ikamet etmektedir,
• Bu sözde liderlerin ve Meclis’in Rusya’ya uygulanan yaptırımlar bağlamında Kırım’ı da etkileyen ambargolara olan desteklerihainliklerinin delilidir,
• Bu sözde liderlerin ve Meclis’in faaliyetleri “aşırılık yanlısıdır” ve Kırım Tatar halkını oluşturan farklı etnik gruplar arasında şiddet ve düşmanlık çıkarmayı hedeflemektedir.
Mektubun metninden ana başlıkları yazarken kullanılmış ifadelere sadık kalındığını özellikle vurgulamak isterim. Kullanılan ağır ithamlar metinde aynen geçmektedir. 2014’te yaşanan ilhak sonrasından bugüne uzanan gelişmeler ve uluslararası hukukun temel ilkeleri ışığında Kırım Tatarları Konseyi’nin bu mektubunun nasıl değerlendirilmesi gerektiğinin yorumunu ise okuyucular yapabilir…