Canan Karatay popüler bir sağlık uzmanı olarak açıklamalarıyla herkesin dikkatini çekiyor. Fitness dünyasında da kendisinin iddiaları ve yorumları sıkça konuşuluyor.
Son olarak spor salonlarının zararlı olduğunu söyledi. Daha önce de sporcu gıdaları hakkındaki iddiaları, hepimizin yaşamak için yediği makarna ve ekmek gibi karbonhidratların zararlı olduğu da kendisi tarafından sıkça tekrarlandı.
Bu iddiaların birbiriyle bir uyumu ve alakası olmadığı gibi aslı da yok. Ne yazık ki sporcu hayatı gibi örnek alınması gereken bir yaklaşım, ülkemizde yaygın bir şekilde hor görülüyor.
Aslında bu satırları yazmak bile cesaret ister, zira neredeyse 10 yıllık yayıncılık hayatım boyunca onca yaramazlık yapmama rağmen en ağır linçlerimi ve abone kaybımı Canan Karatay’ı eleştirdiğim için yaşamıştım.
Doğrunun onuru için değer.
Her neyse, söylendiği gibi spor yapmak, spor salonu içerisinde spor yapmak, sporcu besinleri ve karbonhidratlar zararlı mı?
Spor zararlı mı?
Geçen aylarda Okan Bayülgen’in spor hakkındaki iddiaları da gündeme düşmüştü, kısaca bu videoda değinmiştik:
Okan Bayülgen Neden Bahsediyor??! 🤯
Aslına bakarsanız Dünya Sağlık Örgütü’ne göre en büyük problemlerden biri hareketsizlik. %80’den fazla yetişkin insan yetersiz hareket ediyor.
DSÖ bunun için aşağıdaki görselde özetlediğimiz önerilerde bulunuyor:
Literatüre bakıldığında kolayca görüyoruz ki, fiziksel aktivitesi yüksek olan insanlar ölüm sebeplerini %30 civarında azaltıyor.
Does physical activity increase life expectancy? A review of the literature – PubMed
İleri seviyede spor yapan bireyler ise aktif olmayan ancak sağlıklı yetişkinlere nazaran ömür beklentisine 5-6 yıl ekleyebiliyorlar.
Canan hanım muhtemelen genel çerçeve itibariyle bunlara itiraz etmez. Ancak önce DSÖ’nün nasıl yozlaşmış bir maşa olduğuna dair kestirme birkaç şey söyler, sonra dedelerimizin bunlara ihtiyaç duymadığıyla devam eder, en sonunda da aktivite için 20 dakika yürüyüşün yeterli olduğu söylemini tekrarlar.
20 dakika yürüyüş harika bir başlangıç olsa da yeterli değildir. Zira bizim kaslarımızı kuvvetlendirmek için direnç çalışmalarına da ihtiyacımız var.
Örneğin yürüyüş bizim kaslarımızı düşmeye karşı koruyamaz ancak ağırlık çalışmak korur.
Öte yandan artan kas kütlesi, sağlıklı kiloda kalmayı oldukça kolaylaştırır. Dolayısıyla sürekli diyet yapmak zorunda kalmayız.
Ayrıca sürdürülebilir şekilde yürüyüş yapabilmek, spor salonunda ağırlık çalışmaktan çok daha zor ve risklidir.
Zira büyük şehirlerde yürümek için yeterli alan bile yok. Üstelik aşırı sıcak ve soğukları da düşününce bu söylenen aktiviteleri maksimum yılın yarısı yapabiliriz.
İç mekanda spor zararlı mı?
Bütün bunların ardından sporun dış mekanda ve açık havada yapılması gerektiği, iç mekanda spor yapmanın ise kötü hava koşullarından dolayı potansiyel zararları olacağını sorguluyor olabilirsiniz.
Elbette pembe bir senaryoda dış mekanda egzersiz yapmak en iyisi olurdu ancak söz konusu hava kirliliği olduğunda iç mekanlar, dışarıdan daha iyi bile olabilir.
Why You Don’t Want to Exercise Outside When Air Quality Is Bad
Zaten büyük şehirlerde hayatımızın neredeyse tamamı bir şekilde “iç” diyebileceğimiz mekanlarda geçiyor.
Spor yapmadığımız zaman sorun olmayan hangi faktör, spor yapınca sorun oluyor anlamak gerçekten güç.
Vücut geliştirme ile kilo verilmez mi?
Enteresan bir başka iddia ise vücut geliştirme veya ağırlık çalışmanın kilo verme konusunda verimsiz olacağı iddiası.
Tam aksine, sağlıklı bir kilo verme sürecinin en iyi yolu, işte bu meta analizdeki onlarca çalışmanın sonucuna göre:
- Günlük aldığımız toplam kaloriyi bir miktar kısıtlamak,
- Yüksek protein almak
- Kuvvet antrenmanı yapmaktır.
Sadece kaloriyi kısıtlamak veya sadece egzersiz yapmak değil, bunları beraber yapmaktır.
Bilin bakalım kimin önerisi burda geride kalıyor? Spor salonundaki sıradan bir antrenörün mü yoksa enteresan iddialarını asla ispatlamaya tenezzül etmeyen Canan hanımın mı?
Bu arada Canan Hanım kalori konusunda da enteresan iddialara sahip. Besinlerin tıpkı insanlar gibi iyi ya da kötü olabileceğini söylerken kalori dengesine inanmadığını söylüyor, ancak şimdilik bu kadarı çok fazla.
Sporcu gıdaları kanserojen mi?
“Kanserojen, trans yağ, kalp düşmanı, böbrek düşmanı” gibi ifadeleri kullanmak otomatik olarak bir şeyi sevme ya da sevmeme hissi yaratabiliyor.
Ancak bizim hislere değil, akıl mantık ile anlamaya ihtiyacımız var.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, sporcu gıdalarının zararlı olabileceğini düşünmek bile biraz komik.
Mesela otomobillerin güçlüsü veya ekonomik olanı vardır. Bir yarışma aracının motorunun güçsüz olduğunu düşünmeyiz değil mi?
Çünkü yarış motoru zaten normal fonksiyonların ötesinde, bu konuda iddialı olmayı baştan kabul etmiştir, o yüzden yarış aracı olmuştur.
Benzer şekilde sporcu, zaten normal hayati fonksiyonların ötesinde bir performans sergilemeyi hedefleyen kişidir. Bu kişilerin yaptığı şeylerin sağlığa zararlı olduğunu düşünmek baştan komiktir.
Bu yüzden doğrudan “sporcu gıdaları zararlıymış” diye bir sorunun sorulması, böylesi bir çalışmanın yapılması dahi abestir.
Yine de özellikle aileler çocuklarının protein tozu, kreatin gibi toz haldeki besinleri almasını endişeyle karşılayabilir.
Bu yüzden ifade etmem gerekir ki sporcu gıdaları gerek içerikleri gerek de üretim süreçlerinden ötürü zararlı olmayı bırakın, faydalıdır. Yani bunlar sağlığı ve performansı düşürmek için değil, artırmak için uzmanlar tarafından önerilir.
Buna rağmen ülkemizde sıkça karşımıza çıkan şey protein tozlarının kalbe, böbreklere veya karaciğere zarar verdiği iddialarıdır.
Ancak verilere göre hayvansal veya bitkisel gıdalar yoluyla alınan protein veya toz halindeki proteinler, sağlık riski bulunan ve hali hazırda problemli kalbi, böbreği ya da karaciğeri olanlara dahi doğru şartlarda önerilebilir.
İnsanlar üzerinde yapılmış tüm çalışmaları liste halinde buradan inceleyebilirsiniz:
Yalnızca böbreklerinde zaten hastalığı olanlarda yüksek protein alımının bir yan etkisi olabilir.
Bu da zaten proteinin toz olmasından değil, protein olmasındandır. Dolayısıyla et, süt, mercimek ya da yumurtanın fazla miktarda tüketimi de aynı sonucu verecektir.
Eğer sağlığınızın iyi olduğunu düşünmenize rağmen herhangi bir yan etki görüyorsanız, tahlillerinizi yaptırdıktan sonra, tıpkı diğer besinleri ekleyip çıkarabildiğiniz gibi protein tozlarını da diyetinize ekleyip çıkarabilirsiniz.
Belki de gerçekten gereğinden fazla protein alıyor olabilirsiniz, zira buradan hesaplayabileceğiniz gibi günlük protein ihtiyacı muhtemelen aşırı miktarlarda et, süt veya protein tozu almayı gerektirmez.
Sporcu Beslenmesi A’dan Z’ye Burada! Fitness Beslenme Programı
Kahvaltımızdaki peynir ne kadar mucizevi bir kas inşa edici veya ne kadar şeytani bir yiyecekse, protein tozu da en az öyledir. Hatta peynir yüksek yağ içerir ve kilo yapabilir. Protein tozu ise düşük kalori ve yüksek protein içerir, dolayısıyla hemen hemen her koşulda alınabilecek en iyi besindir.
Ancak proteinler işlenmiş!
Besinlerin işlenmiş olmasından sıkça dem vuran Canan Karatay, maalesef işlenmenin ne demek olduğunu ifade etme konusunda bizi tatmin edemiyor. Dolayısıyla bilmediğimiz bir konuda alarm halinde olabiliyoruz.
Paketin içerisine girmiş olan her şeye dikkatle yaklaşmamız gerektiğini söylüyor. Örneğin bir köy çocuğu olarak çok fasulye toplamıştım. Fasulyelerin çuvallanması da bir çeşit paketleme, bunun zararlı olduğunu mu düşünmeliyim?
Eğer iddialar ispatlanmış, en azından detaylarıyla teorize edilmiş olsaydı bir yanıt verme imkanımız olurdu. Ancak genelde yorumlar şu şekilde genellenmiş oluyor:
- Tatlandırıcı içeriyor
Harika! Demek ki lezzet vermek için şeker vb. gibi gereksiz kalori içermiyor.
- Katkı maddesi BPA içeriyor
Hayır kimse market fişinde bile daha fazla olan “kanserojen” maddelerin protein tozunda olduğu konusundaki ispatsız iddialarınız yüzünden alarm halinde olmak zorunda değil.
Özetle sağlığımızın başta bizim sorumluluğumuzda olduğunu, birkaç kısa demeçle egzersiz ve sağlıklı beslenme gibi önemli şeyleri göz ardı etmememiz gerektiğini değerlendirelim.