Ana SayfaGÜNÜN YAZILARICennete giden merdiven

Cennete giden merdiven

Gözü paradan başka bir şey görmeyen, parlayan her şeyi altın sanan kadın cennete giden bir merdiven satın alıyor. Gittiğinde bir kuşun şarkısı karşılıyor onu: “Bazen düşündüğümüz, inandığımız her şey yanlıştır.” Şaşırıyor ama “Sakın paniğe kapılma” fısıltısını da getiriyor rüzgâr, “Evet, gidebileceğin iki yol var uzun vadede… Ama asıl önemlisi gittiğin yolu değiştirecek zamanın var hâlâ. Ve o yolda hepimiz bir olduğumuzda, bir kaya gibi durduğumuzda, yuvarlanmayacağız oradan oraya…”

Kadın zengin, kibirli… Hırslı da. Ona göre parlayan her şey altın. Bu dünya yetmiyor ona ve cennete kadar giden bir merdiven satın alıyor. Parayla her şeyi elde etmeye alışık. Oraya ulaştığında “mağazalar kapalı olsa bile” bir kelimesiyle yine her istediğini alacağına inancı tam.

Hızla çıkıyor son basamakları, işte duvarda tabelası… Ama yine de emin olmak istiyor; zira çoğu kez kelimelerin iki anlamı var. Pırıl pırıl akan derenin yanındaki bir kuşun şarkısı geliyor kulağına: “Bazen düşündüğümüz, inandığımız her şey yanlıştır.”   

Şaşırıyor tabii… Her şeyin düşündüğü, planladığı, istediği, “satın aldığı” gibi gitmemesine alışık değil. Biraz da irkiliyor; ruhu hemen oradan ayrılmak istiyor çığlık çığlığa… Dumanların, sislerin arasında bir yol daha beliriyor. Kuşun şarkısının yankılandığı bir yol.

“Merdiven fısıldayan rüzgârda”

Rüzgâr, toplanıp o kuşa bakanların, şarkısını dinleyenlerin fısıltılarını da getiriyor artık. Eğer herkes o melodiye kulak verirse, birlikte mırıldanmaya başlarsa o zaman “kavalcı” insanları akla, “neden”e götürecekmiş. Ve yıllardır ayakta bekleyenler, dayananlar için yeni bir gün doğacak, ormanlarda kahkahalar yankılanacakmış.

Çalılıklarda, çitlerde bir koşuşturma, bir panik sezilse de “Sakın telaşlanma” fısıltısını taşıyor rüzgâr, “O Mayıs Kraliçesi’nin bahar temizliği!” Ardından yine duyuyor o rüzgârla, “Evet, gidebileceğin iki yol var uzun vadede… Ama daha da önemlisi bulunduğun o yolu -hemen- değiştirmek için hâlâ zaman var. Umut orada…” Kadın anlıyor ki o yeni “dünya”ya giden “asıl merdiven fısıldayan, uğuldayan rüzgârın üzerinde”.

“Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için…”

Kadın da birçok insan gibi onca zaman -tek- bildiği ilk yoldan yürümüş, inatla… Gölgeleri ruhlarından uzun olmuş hep; hayallerini, erdemlerini o koyu gölgede bırakan karanlık yolda savrulup durmuş hayatları.

Başı, kulakları uğulduyor kadının. Ama hissediyor ki yolunu değiştirmezse o uğultu dinmeyecek. Yolunu değiştirdiğinde ve “herkes bir olduğunda ve bir her şey olduğunda” yeni bir gün. Kulağına çocukken okuyup çoktan unuttuğu o roman geliyor: “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için…” İşte o zaman kaya gibi olacak, yuvarlanmayacaklar oradan oraya. Aklın, mantığın, gülümseyen duyguların gücüyle, kahkahalarının yankısıyla dimdik duracaklar.

Lennon’ın hayalinden bir ay sonra

Sözlerine, betimlemelerine bağlı kalarak hikâyesini aktarmaya, gözümün önüne gelen filmini anlatmaya çalıştığım bu şarkı Led Zeppelin’in dördüncü albümünden. Sözü müziğiyle değerini yitirmeyen kült şarkısı “Stairway to Heaven”… Tam 54 yıl önce bugünlerde, 8 Kasım 1971’de çıkıyor piyasaya.

Ondan bir ay önce, 11 Ekim’de yine İngiliz bir müzisyenin, John Lennon’ın 45’liği dönüyor pikaplarda: “Imagine”. Onun şarkısı da “cennet”le başlıyor lâkin hayallerinin tasviri, kapsamı farklı: “Hayal edin /Cennetin olmadığını /Denerseniz bu oldukça kolay /Altımızda bir cehennemin olmadığını /Üstümüzde sadece göklerin olduğunu /Hayal edin Bütün insanların ânı yaşadığını”.

“Hayâli cihan değer”…

Birçok insan için hayali bile müşkül, tabularla burun buruna bir ütopya devamı: “Hayal edin /Ülkelerin olmadığını /Hayal etmesi zor değil /Uğruna ölünecek ya da öldürecek bir şeyin olmadığını /Ve dinler de yok /Hayal edin /Bütün insanların barış içinde yaşadığını”…

Lennon’ın hayalindeki dünyada “mal mülk” de olmadığı için “açgözlülüğe de gerek yok”; “kardeş insanlar bütün dünyayı paylaşıyor”. Bugün bir yol olarak görülmese de, bir zamanlar “hayâli cihan değer”…

Lâkin Led Zeppelin’in hayali pek öyle, imkânsız sayılmaz; “herkes bir olduğunda ve bir her şey olduğunda”… Bir olmayı hayal edenler, birlikte yürüyebilenler gücüyle, zaferiyle bazen bi dünya… Mesela “Trump Amerikası”nda bir olanların “Müslüman sosyalist” Mamadi’yi belediye başkanlığı koltuğuna oturtabildiği New York ayrı bir dünya.

Bizde “insanlar birlik olsa” yasak

Lâkin 70’lerde de oralarda herkes şarkılarını söylerken bizde yine darbe günleri… 12 Mart 1971 askeri darbesinin karanlığında söyleyenler, yazanlar, konuşanlar seri halinde tutuklanıyor. Çetin Altan Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan içerde, hemen ardından ona Yaşar Kemal, Sevgi Soysal ve niceleri katılacak.

Pop Müzik sanatçısı Şenay bile alıyor darbeden nasibini. Güle oynaya, zıplıya hoplaya Lennon ve Zeppelin’le benzer “birlik beraberlik” sözleri dile getirmiş oysa: “İnsanlar el ele tutuşsa, birlik olsa /Bütün dünya buna insansa, bir inansa, hayat bayram olsa”. Darbenin mahkemeleri Şenay’ın “Hayat Bayram Olsa” şarkısını da komünizm propagandası ve bir grubun “marş”ı sayıyor. TRT’nin yasaklı şarkılar listesinde ilk üçte…

“Çiki çiki tik tok, çalano bimbo rok” serbest

Darbe deyince fırtınalar estiren 12 Eylül’ün generalleri ise Şenay’ın 1980’de çıkan albümündeki şarkı sözlerinde suç unsuru bulamıyor. Sıra ona gelmiyor belki: “Honki ponki toni nok (ah ah) /Çalano bimbo bori rok (eh eh) /Muşi muşi hubobo kozi zok /Çiki çiki şayne tiki tak tok.”

Devamı, “Demedim demedim /Bir şey demedim (a-a) /Derdimi kimseye /Söylemedim /(…) Çok gerilince /Sinirlerim /Tutamam çenemi (uh) /Söylenirim /Hiçbir anlamı yok /Bu sözlerin /Sadece rahatlamak için /Söyledim /(…) Sen de mi öğrendin? /Aferin /Haydi gel beraber /Söyleyelim (auv)”.

Neyse… Böyle bir ortamda gönülden tercümesiyle, ara nidaları, nağmeleriyle dilime takılacak. Türkiye’de 60’larda, 70’lerde istediğin her müziği dinlemek de zor. Portatifinden müzik dolabına pikaplar duruyor bazı evlerde de John Lennon’ın, Led Zeppelin’in plaklarına ulaşmak kolay değil. Neyse ki makaralı ya da küçük pilli teypler var. Çoğaltılıyor anında.

Kulübedeki inzivadan milyonlara

Stairway to Heaven’ın ortaya çıkış hikâyesi de ilginç… Milyonlarca insanı müzikal düşlere sürükleyen sözleri, buluşturan ezgisi bir tür inzivada kaleme, notaya dökülüyor. 1970’de Galler’deki 18. Yüzyıl’dan kalma bir kır evinde, ücra bir kulübede 18 aylık bir çalışmanın ürünü. Söz yazarı Robert Plant, müziği Jimmy Page’den.

Müziği de gezdiriyor insanı… Akustik gitarla, Plant’in hüzünlü, yumuşacık sesiyle sakin sakin başlıyor. Ardından önce yavaş yavaş, sonra çığlık çığlığa hard-rock… Sözlerdeki duygusal geçişler müzikle de harman. Page’in müziği iç sesine, senin sözlerine bırakan gitar solosu da rock tarihindeki kült örnekler arasında.

Plant’e göre “bir düğün şarkısı gibi”

Şiirsel bir güftenin hikâyesi herkese farklı değiyor tabii… Yorumları da rengârenk. Robert Plant de 70’leri yazdığı o şarkının sözleriyle ilgili soruları yanıtlayarak geçiriyor. Ama yanıtları aydınlatıcı sayılmaz: “Ben de tam olarak ne anlattığımı bilmiyorum… Şarkıyı günüme göre hep farklı yorumluyorum. Bu kadar popüler olması da belki soyutlamalarıyla ilgili…”

Şarkı daha çok mitolojik imgeler, sembollerle örülü. Plant de zaten mistik olan her şeye, mitolojiye, eski İngiliz efsanelerine, folklorüne, Kelt yazıtlarına büyük hayranlık duyduğunu saklamıyor. O birikimi şarkısındaki “May Queen”, “kavalcı”, “çalılar, çitler” gibi imgelerle de ortada.

Sonraki yıllarda Plant şarkının 23 yaşındaki bir adamın zihninden çıktığını da söylüyor. Jimmy Page o şarkıyı bir başyapıt olarak görse de, onun düşüncesi öyle değil; “bir düğün şarkısı gibi”. En sevdiği Led Zeppelin şarkısı ise “Kashmir”. Grup dağıldıktan sonra Plant, nadir durumlar dışında o şarkıyı söylemeyi, “artık klişe hâline geldi” diyerek reddediyor.

Cennetlik-cehennemlik yorumlar

Şarkının herkese temâsı farklı. Sözleri tek bir anlama sıkıştırılmadığı için herkes kendi anlamını çıkarabiliyor. Birçok şey gibi cennetlik yorumlarının yanında, cehennemlik yorumlara da müsait. Şarkının şeytani mesajlar içerdiğini, o kadının cennete merdiven karşılığında ruhunu şeytana sattığını düşünenler, böyle yorumları büyücülük-cadılıkla süsleyenler de oluyor. Seslendiren grup da saçıyla başıyla her yaftaya uygun.

Ama hepsi boş, müzik tarihindeki yeri tartışılmaz. Birçok müzik otoritesi için “klasik rock’ın en önemli şarkılarından biri”. En çok “cover”ı yapılan, gitara başlayanların -bilhassa solosuyla- çoğu kez başarısız denemelerine ilham olan bir şarkı aynı zamanda.

Ayrıca rock müziğinde uzun formun (sekiz dakikalık şarkı formu) miladı olarak görenler de az değil. Velâkin King Crimson’ın 1969’da çıkardığı 8 dakika 47 saniyelik “Epitaph”ını, o inanılmaz müzik şölenini, rock senfonisini unutmamak, hakkını yememek gerek.

“Cevabı esen yelde arkadaşım”

Led Zeppelin IV’ün ses mühendisi Andy Johns yorumları da benzer: “Şarkının kaydını yaparken harika olacağını anladık. Gerçekten özel bir parça olduğunu biliyordum ve içinde yer almaktan gurur duyuyordum. Ancak en az üç nesil çocuk için unutulmaz bir ilahi olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi!” 

Bir dönüm noktası… Rock’n Roll’a ad veren güçlü mesajındaki farklı derinlik şarkının “kaya gibi durup oradan oraya yuvarlanmamak” sözleriyle de bâki. Belki Bob Dylan’ın 1962’de yazdığı ve o yılların marşına dönüşen Blowin’ in the Wind”e de gönderme: “Cevabı esen yelde arkadaşım /Cevap rüzgârda esiyor…” Ki yürürken insanı nasıl rahatlatıyor, ruhunu okşuyor o rüzgâr.

- Advertisment -