Çarşamba günü 100 yaşında ölen Heinz Alfred Kissinger, 27 Mayıs 1923’te Bavyera’nın Furth kentinde oldukça sıradan Alman Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
1938 yılında, 15 yaşındayken, Kristal Gece’den hemen önce ailesiyle birlikte Nazi Almanyası’ndan New York’a kaçtılar. Ergenlik çağındaki Kissinger, ağır Alman aksanını koruyarak ABD’de adını Henry’e çevirdiğinde, hiç kimse Kissinger’in yetişkinliğinde yüz binlerce insanın öldürülmesine ön ayak olacağını, hatta bunun sonucunda da milyoner olacağını tahmin edemezdi.
Kissinger 1943 yılında, 20 yaşındayken ABD Ordusu tarafından askere alındı. Aynı yıl ABD vatandaşlığına kabul edildi. Akıcı Almancası nedeniyle ordu istihbarat biriminde görev yaptı. ABD işgali altındaki Almanya’yı Nazilerden arındırma çalışmalarından sorumlu bir ekibin başına getirilmişti.
İkinci Dünya Savaşından sonra Kissinger Harvard’a okumaya başladı. 1950’de siyaset bilimi alanında lisans, 1954’te de doktora derecesiyle mezun oldu. 1952 yılında ise daha hala okuldayken, 1951’de Beyaz Saray tarafından komünizme karşı kurulan, ABD ve “demokrasi” lehine propaganda yapmak üzere planlanmış olan ABD hükümetinin Psikolojik Strateji Kurulu’nda işe başlamıştı. Tüm bunlar tamda ABD güçlerinin milyonlarca insanı katlettiği ABD’nin Kore’yi işgal ettiği yıllara denk gelmektedir.
ABD Hava Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Emmett O’Donnell’ın o dönemde bir Senato oturumunda ifade ettiği gibi: ” [Koredeki] Her şey yok edildi. Ortada kayda değer hiçbir şey bırakılmadı… Kore’de [bombalanacak] hedef kalmadı.” ABD’nin yürüttüğü psikolojik savaşa göre Kore yarımadasında işlenen soykırım suçları hala “Kore Savaşı” olarak adlandırmaktadır.
Bu yıllarda Kissinger, dünyanın dört bir yanından geleceğin genç liderlerini bir araya getiren bir yaz programı olarak kurulan ve Kissinger’in de bizzat programa yardım ettiği Harvard Uluslararası Semineri’nde, Harvard’daki meslektaşlarını ve katılımcı gençleri FBI adına devlet için gizlice bir ajan gibi gözetlemek üzere gönüllü olmuştu.
Akademik çalışmalarında Kissinger, uluslararası düzenin meşruiyetinin yalnızca büyük güçlerin mutabakatını gerektirdiğinde ısrar ediyordu. Ahlak konusuna gelince, bunun önemsiz olduğunu savunuyordu. Thomas Meaney’nin New Yorker’da açıkladığı gibi, Kissinger için “ahlaki belirsizlik insan özgürlüğünün bir parçasından ibaretti”.
Kissinger 1952’de editörlüğünü yaptığı Confluence dergisinde Weimar Cumhuriyeti’nin dışişleri bakanının öldürülmesi olayına karıştığı için cinayetten hüküm giymiş olan Ernst von Salomon’un bir makalesini yayınladı. Aralarında Hannah Arendt ve Reinhold Niebuhr’un da bulunduğu dergiye katkıda bulunan Alman Yahudi göçmenler bu durumdan hiç hoşnut olmadılar. Kissinger ise bir arkadaşına makalenin kendisinin “totaliter ve hatta Nazi sempatilerinin bir belirtisi” olarak görüldüğünü söyleyerek kendince şaka yapıyordu.
Kissinger, 1955-56 yıllarında Dış İlişkiler Konseyi’nde nükleer silahlar ve dış politika alanında çalışma direktörlüğü yapmış ve 1957 yılında ABD’nin zaferi garantilemek için savaşlarda düzenli olarak nükleer silahlar kullanması gerektiğini savunan Nükleer Silahlar ve Dış Politika adlı kitabını yayınlamıştı. Eleştirmenler daha sonra 2000’li yıllarda yaptıkları nedeniyle Venture Bros çizgi dizisinde olduğu gibi onu “Dr Henry Killinger” olarak parodileştireceklerdi.
Sağcı biyografi yazarı Niall Ferguson ise bu yıllarda Kissinger’ın kitabındaki argümanların “Stanley Kubrick’in Dr. Strangelove filminin ilham kaynağı” olduğunu “çok kolay bir şekilde görülebileceğini” belirtiyordu. Fakat Kissinger nükleer silahlarla ilgili kitabının bilimsel olmadığı yönündeki fakülte profesörlerinin itirazlarına rağmen, dekan McGeorge Bundy’nin desteğiyle Harvard’da nihayet kadro bulmuştu.
Kissinger elbetteki kendini akademiyle sınırlamadı. Nelson Rockefeller gibi politikacılara ve başkan adaylarına danışmanlık yaptı. Bundy 1961’de Başkan John F. Kennedy’nin ulusal güvenlik danışmanı olduğunda Kissinger da ona danışman olarak atanmıştı; hatta bu pozisyonunu Lyndon Johnson döneminde de sürdürdü.
Kissinger’ın nükleer silahların kullanımına duyduğu sempati nedeniyle 1962 yılında İsrail’i ziyaret etmeye davet edilmişti. Büyük olasılıkla İsrail’in nükleer programının mimarı Şimon Peres tarafından 1965’te tekrar davet edilmesinin sebebi de yine aynıydı: Nükleer Silahların Kullanılabilirliği…
Arşivlerden çıkan yeni belgeler, Kissinger’in 1965 yılında Tel Aviv’deki ABD büyükelçiliğine İsrailli yetkililer ve bilim adamlarıyla yaptığı görüşmelere dayanarak verdiği raporda, İsrail’in nükleer silah geliştirdiğine inandığını ve bu programa “sempatiyle olmasa bile büyük bir anlayışla” baktığını ortaya koymaktadır.
Kissinger’in aynı tavrı onu 1969 yılında Nixon’ın ulusal güvenlik danışmanıyken, Nixon yönetiminin İsrail’in halihazırda geliştirdiği nükleer silah programına olumlu biçimde tölerans göstermesine aracılık etmeye de yöneltecekti.
Kissinger, ABD’nin Vietnam’daki savaşının anlamsızlığını bilmesine rağmen, 1968’de Richard Nixon’ın seçim kampanyasına Paris Barış Görüşmelerinden bilgi sızdırarak bir komplo da kurmuştu. Demokratların seçimleri kazanmaması için savaşı uzatmak da yine onun işiydi. Nixon seçildikten sonra Kissinger Ocak 1969’da ulusal güvenlik danışmanı olarak hemen göreve başladı ve bu görevi 1975 yılına kadar sürdürdü.
Nixon, Kissinger’dan “Yahudi çocuk” diye söz ediyordu. Elbette ömrü boyunca katı muhafazakâr bir Cumhuriyetçi olduğu için, sağcı antisemitizm Kissinger gibi birini hiç rahatsız etmemiş gibi görünüyor. Ayrıca Kissinger Eylül 1973’ten Ocak 1977’ye kadar Dışişleri Bakanı olarak görev yapmıştı.
Güney Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Kuzey Vietnam’ı yenmeye, hatta yok etmeye kararlı olan Kissinger, 1965 yılında Johnson döneminde başlayan Kamboçya’ya yönelik gizli taktik bombardımanı, 1973 yılına kadar devam eden acımasız bir hava bombardımanı kampanyasına dönüştürmeye karar verdi.
1969 Mart’ının başlarında Kissinger Nixon’a şöyle demişti: “Vurun onları!” 1973 yılına kadar 150,000 ila yarım milyon arasında Kamboçyalı Kissinger tarafından öldürüldü. Kissinger aşırı bombardımanı duygusuzca şöyle tanılmıyordu: “Çok da fazla bir şey yapmıyoruz, ihtiyatı elden bırakmıyoruz o kadar”.
Kissinger bombalama seferlerinin programlarını ve uçakların bir bölgeden diğerine tahsisini bizatihi olarak kendisi denetliyordu. Söylendiğine göre “bombardımancı” rolünü oynamayı çok seviyormuş!
Nixon ile birlikte Kuzey Vietnam’ı yeniden bombalamaya başladıklarında Kissinger en çok “bomba kraterlerinin büyüklüğü” karşısında heyecanlanıyordu. Nükleer silahların kullanılmasına verdiği destekle uyumlu olarak, 1969’da Duck Hook adlı bir operasyonun parçası olan Kuzey Vietnam’ı bombalamak için yeni bir plan daha tasarladı.
Sosyal çevresindeki bazı kişiler kendisinden “sevimli Kissinger” olarak, kadın dergilerinde ise “özellikle kadınlara karşı her zaman arkadaş canlısı” olarak tanımlanıyordu. Fakat, Kissinger’in “Hintlilere” “piçler” derken ya da “kaltak” ve “cadı” diyerek küfrettiği eski Hindistan Başbakanı Indira Gandhi gibi nefret ettiği kadınlardan bahsederken tatlı dilli kişiliğinden eser kalmıyordu.
Gerçekten de Christopher Hitchens, Kissinger’ın seçkinler arasındaki popülaritesiyle ilgili olarak, “Kissinger’ın zarif tavırları ya da keskin zekası (Kissinger’in tavırları her halükarda oldukça kaba, zekası ise ödünç alınmış ve oda sıcaklığında, ikinci el oklardan oluşan bir sadaktan ibaretti) nedeniyle değil, daha ziyade ham güç yaydığı için davet edilip el üstünde tutulduğunu” iddia etmektedir. Kissinger, Dr. Strangelove’dan çok Austin Powers filmlerindeki Dr. Evil karakterine benziyordu, ancak çok daha az çekiciliği vardı.
Kissinger 1971 yılında eski Pakistan Devlet Başkanı Yahya Han’ın Doğu Pakistan’a (Bangladeş) karşı yürüttüğü soykırım kampanyasını sonuna kadar desteklemişti; 1975 yılında ise Endonezyalı diktatör Suharto’nun Doğu Timor halkına karşı yürüttüğü ve nüfusun üçte birinin katlettiği soykırım savaşını destekliyordu. Suharto 1965 yılında ABD destekli bir darbe ile iktidara gelmiş ve komünist olduğundan şüphelenilen bir milyon kadar Endonezyalıya karşı katliamlar başlatmıştı. Doğu Timor’da ölen 200,000 kişi konusunda Kissinger’ın bir fikri yoktu: “Timor hakkında yeterince şey duyduğumuzu düşünüyorum” deyip geçiyordu.
1970 yılında sosyalist Salvador Allende Şili’de halk tarafından başkan seçildiğinde ise Kissinger şu yorumu yapıyordu: “Kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünistleşmesine neden seyirci kalmamız gerektiğini anlamıyorum.”
Kissinger Nixon’ı Allende’ye karşı şiddetli bir darbe düzenlemeye itti ve ülke sonraki on buçuk yıl boyunca faşist yönetime mahküm kaldı, binlerce kişi ABD destekli askeri cunta tarafından öldürüldü ve katledildi.
ABD’nin Güney Afrika, Rodezya ve Portekiz sömürgeleri olan Mozambik ve Angola’daki beyaz ırkçılığı yapan sömürgelerle bağlarını güçlendirmeye yönelik “katran bebek” politikasını savunan da yine bizzat Kissinger’dı.
Ortadoğu’ya gelince, Nixon ve Ford dönemlerinde ABD’nin önemli bir müttefiki haline gelen Siyonist yerleşimci kolonisi İsrail ile bağlarını güçlendirmenin yanı sıra Kissinger, 1973 savaşı sırasında “bir Arap zaferini önlemek” amacıyla İsrail’i tepeden tırnağa silahlandırmıştı.
Savaş sırasında İsrail’e yaptığı acil askeri yardımlar, Mısır ve Suriye ordularının erken zaferlerini birden tersine çevirdi. İsrail’in savaşı kazanmasını [Kissinger] sağladı. Ayrıca ABD’nin Filistin Kurtuluş Örgütü ile herhangi bir ilişki kurmasını da engelleyen yine Kissinger’dı.
Eylül 1975’e gelindiğinde, Kissinger İsraillilerle birlikte, İsrail’in ırkçı, Yahudi üstünlükçü bir devlet olarak “var olma hakkını” tanımadığı sürece ABD’nin Filisin Kurtuluş Örgütü’nü tanımayacağını veya FKÖ ile müzakere etmeyeceğini taahhüt eden bir “mutabakat zaptı” imzaladı. Eski FKÖ başkanı Yaser Arafat nihayet 1988’de Cenevre’de ve 1993’te Oslo’nun imzalanmasıyla bunu kabul etmek zorunda kalacaktı.
Kissinger aslında İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki kolonizasyonunun on yıllar boyunca devam etmesini sağlamıştır. Eski Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın Camp David’de İsrail’e teslim olmasının ve Filistinlilerin haklarını satmasının mimarı olan Kissinger, ABD’nin Filistinlilere ve İsrail’e yönelik politikasını belirleyen ve o zamandan beri Arap dünyasının çoğunda devam eden felaketlere neden olan, Amerikan destekli sözde “barış sürecini” de tasarlamıştır.
Kissinger’ın dünya çapında savaş çığırtkanlığı yaptığı, faşist diktatörlerin iktidara gelmesine yardım ettiği ve Güney Afrika ve Filistin’deki yerleşimci kolonilerinde beyazların üstünlüğünü desteklediği bir dönemde, Sovyetler Birliği ile yumuşama ve Çin ile diplomatik ilişkiler kurma çabalarıyla da tanınır.
Hatta Kissinger gibi bir adam Kamboçya’yı vahşice bombaladığı sırada Kuzey Vietnam ile “barış” görüşmeleri yaptığı için Nobel Barış Ödülü’ne bile layık görüldü.
Kissinger, Ronald Reagan ve George W. Bush da dahil olmak üzere daha sonraki ABD başkanlarına danışmanlık yapmaya ve onların savaşlarını desteklemeye devam etmiştir. 1982 yılında, ABD ve Avrupalı emperyalist şirketlere ve bankalara, Batı destekli Üçüncü Dünya diktatörlerine ve ırkçı yerleşimci kolonilerine danışmanlık yapmak üzere, son derece gizli bir müşteri listesine sahip Kissinger Associates adlı kendi danışmanlık firmasını kurdu. Kendisinin son bildirilen net serveti 50 milyon dolar civarındaydı.
Ancak Kissinger’ın korkunç sicili onu pek çok ABD’li liberal politikacıya da sevdirmiştir. Clintonlar onu çok severler, doğum günü partilerine katılırlardı. Hillary Clinton, dışişleri bakanı olarak görev yaptığı dönemde kendisine verdiği tavsiyeler için onu övmekten kendini alamıyordu ve “Kissinger iyi bir dosttur” gibi ifadeler kullanıyordu.
Eski Başkan Barack Obama 2008 başkanlık kampanyası sırasında Kissinger’ın İran’la ilgili kendi görüşlerini desteklediğini belirtmiş, ancak Kissinger Obama’yı geri çevirmişti.
2010 yılında ise Obama yönetimi, Kissinger’ın Kamboçya’daki ölümcül politikalarını, Obama’nın dünyanın dört bir yanında Amerikan vatandaşlarını ve Amerikalı olmayan insanları, iha’larla öldürmesini meşrulaştırmak için kullandı.
2016 yılında Obama’nın savunma bakanı, savaş suçlusu sanığa “Dr. Henry A Kissinger’ı yıllarca süren seçkin kamu hizmetlerinden dolayı onurlandıran” bir ödül verdi. Son birkaç yılda, Nobel ödülünü almasının 45. yıldönümünü kutlayan Massachusetts Institute of Technology, Yale ve New York Üniversitesi de dahil olmak üzere birçok liberal ABD üniversitesi tarafından davet edildi. Onu protesto edenler ise çoğunlukla sosyalistler oldu.
Nisan 2018’de Kissinger, Trump’ın Beyaz Saray’daki ilk devlet yemeğine, Trump’ın milyarder dostlarıyla birlikte konuk oldu. Bu davette Kissinger birkaç kez görüş değiştirdiği Ukrayna’daki savaş konusunda da fikirlerini bildirecekti.
Kissinger hakkındaki kitabında Hitchens onu savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve “cinayet işlemek amacıyla komplo kurmak, adam kaçırmak ve işkence yapmak da dahil olmak üzere genel ya da örfi veya uluslararası hukuka karşı” suçlarla tek tek itham etmiştir.
Ancak Hitchens, Kissinger’ın başına buyruk biri olmadığını ve bu suçların her birinin daha genel olarak ABD hükümetine yöneltilmesi gerektiğini fark etmemiş görünüyor.
Gerçekten de Kissinger’ın izlediği tüm emperyalist cinayet politikaları, kendisinden önceki ya da sonraki ABD dış politikasından farklı değildi. Amerikan iş dünyası ve entelektüel seçkinleri, liberaller ve muhafazakarlar arasındaki popülaritesinin nedeni de tam olarak buydu.
Meaney’nin de belirttiği gibi, ülkenin günahları için tek bir adamı suçlamak herkesin işine gelmektedir: “Kissinger’ın dünya çapında tarihi bir figür olarak statüsü zaten herkesçe belli ve kabul görüyor; ve onu eleştirenler Kissinher’in dış politikasını devam eden bir dış politika geleneğinden ziyade bir istisna olarak görme eğilimindeler.”
Kissinger’ın ahlak dışı soykırım suçları, ABD’nin kuruluşundan bu yana işlediği suçlardan daha korkunç değildir. Aksine Kissinger, hayatı boyunca hizmet ettiği ve kendisine uzun bir şöhret, zenginlik ve lüks yaşamı garanti eden suçlu ABD elitlerinin sadık bir temsilcisiydi.
Kaynak: https://www.middleeasteye.net/opinion/murderous-legacy-henry-kissinger
Çeviri: Hasan Ayer.