“Her şey hızlandığında ve insanlar akıllarını yitirdiğinde, ayaklarını yere basman önemli. Telefonunu kapa, bir dua oku, arkadaşlarınla vakit geçir ve internetin gerçek hayatta karşılığı olmayan bir öfke nöbeti olduğunu hatırla. Her şey güzel olacak.”
31 yaşındaki aşırı sağcı siyasi aktivist Charlie Kirk, Trump’a yönelik girişimden sonra ABD ve dünyayı en çok sarsan suikast neticesinde hayatını kaybetmeden sadece üç ay önce paylaştığı bu mesajıyla büyük ihtimalle çok yakından takip ettiği, hatta bizzat yönlendirdiği genç erkeklere seslenmişti.
Elbette, bu Kirk’e ait tek alıntı değildi. Ve diğer sözleri hiçbir şekilde bu kadar sakin ve naif değildi.
“Siyah kadınların beyinlerini kullanma yetileri yok.”
“Siyahlara yönelik 1960 hak eşitliği reformu hataydı.”
“İdamlar kamuya açık bir şekilde televizyonda yayınlamalı.”
“Demokratlar Tanrı’nın nefret ettiği her şeyi savunuyor.”
“Taylor Swift, feminizmi reddedip, kocasına biat etmeli, kontrol onda değil.”
“Filistin diye bir yer yok.”
“Müslümanlar Avrupa’yı fethediyor.”
“Translar, Tanrı’nın gözünde iğrenç yaratıklar.”
Beyaz erkekler dışında herkese nefretle yaklaşan Kirk’in belki de verdiği tavsiyeye en çok uyması gereken kişi yine kendisiydi. İşin kötüsü Charlie Kirk, bu nefretini sadece kendisine saklamamış, kampüslerde, üniversite şehirlerinde yayılması için hayatı boyunca özel bir çaba harcamıştı.
Lise yıllarından beri sağ-muhafazakar çizgide ilerleyen Charlie Kirk için dönüm noktası Amerika’yı sarsan bir suikaste kurban gittiği Utah Valley Universitesi gibi üniversite kampüsleri olmuştu. Üniversite eğitimini yarım bırakıp kolları sıvayan Kirk, özellikle üniversite kampüslerinde ve gençlerin yaşadığı şehir merkezlerinde muhafazakarların azınlık olmasına, hocaların ve öğrenci kulüplerinin liberal-solcu öğrencilerin elinde bulunmasına kafayı takmış; ABD’nin neredeyse yarısını oluşturan muhafazakar sağın, dindarların kampüslerde var olması için aktivizme başlamıştı.
Charlie Kirk, sıkı bir Trumpçı Cumhuriyetçi seçmene nazaran bile oldukça radikal bir sağcıydı. Kiliseyle devlet arasındaki ayrımın şeffaflaşmasını savunan bir Hıristiyan milliyetçi, İsrail destekçisi tavizsiz bir siyonist, sık sık Müslüman Amerikalı vekil ve gazetecileri “bu ülkeden defolup gidin” diyerek hedef gösteren bir İslamofobik, 10 yaşında tecavüze uğrayan bir kız çocuğunun kürtaj yaptırmasına bile karşı çıkacak kadar radikal bir kürtaj karşıtı, siyahların değil beyazların ırkçılığa uğradığına inanacak kadar siyah ve azınlık hakları karşıtı, Ohio’da göçmenlerin kedi ve köpekleri yediği yalanını yayanlardan biri olacak kadar da göçmen karşıtı bir isimdi.
Her ne kadar özellikle son zamanlarda Jeffrey Epstein’in “İsrail ajanı” olabileceğine dair teorilere inandığını belirtmesi gibi kendisinden beklenmeyen çıkışlarda bulunsa da aslında Trump, Netanyahu gibi aşırı sağcı popülist isimleri öven, bu isimlerin siyasi amaçları için Amerikan sağcı gençliğini mobilize eden bir “neferdi”.
Özellikle Cumhuriyetçiler ve Trump için rolü çok önemliydi. Zira Charlie Kirk, Trump’ın normal şartlarda etkilemekte zorlanabileceği kampüs gençliğini düzenlediği etkinliklerle Trump’a kanalize ediyor, Trump’ın etrafında birleştiriyor, Trumpçı siyasetçilerle kampüsleri geziyor, kurduğu Turning Point USA adlı sivil toplum örgütü ile Trump dünyası için genç devşiriyordu.
Fakat Charlie Kirk’in aktivizmi sadece Trump ile sınırlı değildi. Kirk, çok daha geniş bir bakış açısıyla üniversiteleri ve gençliği değiştirmek istiyor, “solcu”, “woke-duyarbaz” hocaları fişleme listeleriyle ifşa ediyor ve özellikle kampüslerde dışlanan muhafazakar-sağcı öğrencilerin iyi hissetmesi için her türlü kampüse girerek etkinlik düzenlemeye çalışıyordu.
Muhafazakarlar Kirk’i kampüslerde dışlanan sağcı gençlerin şövalyesi olarak görüp takdir ederken ve özellikle genç seçmenleri kaybetmemek için yanından ayırmazken; Charlie Kirk Demokrat Partililer için üniversite kampüslerinde, sosyal medyada nefret yayan, kutuplaştırmayı arttıran, azınlıkları, kadınları ve eşcinselleri hedef gösteren bir figürdü.
Charlie Kirk’in en sevdiği hobisi ise giderek kutuplaşan Amerika’nın bu iki kanadını bir araya getirip kavganın bol olduğu bir “kamusal alan” oluşturmaktı. Charlie Kirk, üniversite bahçesine bir platform kurar, eline mikrofonu alır, radikal açıklamalar yapar, ardından liberal-solcu öğrenciler gelerek Kirk’e cevap verir, çoğu seferinde sözleri kesilir, heyecanlanır, hazır cevap Kirk tarafından Cumhuriyetçi seçmenler gözünde “rezil edilirdi”. Bu münazaradan kısa kesitler özellikle “liberallerin göz yaşları” “genç liberal kadın nasıl rezil oldu” gibi başlıklarla yayılır, sosyal medyada muhafazakarların “Trumpçı, sağcı olmak cool” söylemini pekiştirmek için kullanılırdı.
Arka plandaki bu sinsi söyleme rağmen, öyle yada böyle silaha başvurulmayan, iki tarafın da karşı karşıya gelerek birbirini dinlediği, birbirine cevap verdiği bir diyaloğa girmesi, sağlıksız olmasına rağmen bugünün Amerikası için önemli bir “istisnaydı”.
Ne trajik ki Charlie Kirk’in münazara bağımlığının sonunu da tam da böyle bir etkinlik getirdi. Charlie Kirk, yüzlerce genç öğrencinin kendisini dinlemek için katıldığı Utah Valley Üniversitesi’ndeki bir münazara etkiliğinden çatıya yerleşmiş bir suikastçı tarafından tek bir kurşun darbesiyle katledildi.
Ve maalesef sosyal medyada bu sefer hararetli münazara kesitleri değil, başka siyasi cinayetleri tetikleyebilecek korkunç bir suikast videosu yayıldı.
Şiddet pandemisi sağı vurunca
Belki Charlie Kirk suikastı; öldürülen kişinin çok popüler biri olması, vurulma anının farklı açılardan sosyal medyada popüler videolara dönüşmesi açısından Amerika’yı şok etse de özellikle son zamanlardaki ilk siyasi şiddet olayı değildi.
Nitekim sadece geçtiğimiz beş senede Amerika, Michigan valisi Demokrat Partili Gretchen Whitmer’in aşırı sağcılar tarafından kaçırılmaya çalışılması, Trump’ın yönlendirmesiyle Kongre’nin basılması, Demokrat Partili Temsilciler Meclisi sözcüsü Nancy Pelosi’nin evinin basılıp eşi Paul Pelosi’ye saldırılması, Trump’a yönelik birden fazla suikast girişimi düzenlenmesi, Minnesota’nın eski eyalet meclisi lideri Demokrat Partili Melissa Hortman ve yine siyasetçi eşinin Trumpçı bir radikal sağcı tarafından katledilmesine tanık olmuştu.
Katledilen Hortman çifti
Özellikle Trumpçı radikal sağcılar tarafından Pelosi ve Hortman’ın evlerinin bir gece vakti basılması, Hortman çiftinin soğukkanlılıkla siyasi bir saikle katledilmesi ABD’yi sarsmış; Trump Hortman çiftinin cenazesine katılmayarak üzerine düşen sakinleştirici görevini yerine getirmemişti.
Paul Pelosi’nin evini basan saldırganla mücadelesi
Fakat bu saldırılar silsilesi, hiçbir şekilde Amerikalıları kök nedenler üzerine düşündürmeye yetmedi. Her bir saldırının ardından Amerikalılar, saldırganın ten rengi, dini, cinsiyeti, cinsel yönelimi ve siyasi görüşü üzerine birbirine düştü, katilin kendi mahallelerinden çıkmaması, karşı mahalleden olmasını diledi. Cumhuriyetçiler genellikle azınlıkların, Müslümanların, transların; Demokratlar da radikal sağcı erkeklerin bu tür eylemlere imza attığını düşündüğü için hem yanılmamak hem de kendi mahallesindeki katil nedeniyle suçlanmamak, intikam tehditlerine maruz kalmamak için Kirk cinayetinden sonra da katilin kimliği gündem oldu.
Büyük ihtimalle Demokratlar dahil herkes solcu bir aktivisti beklerken, suikastçının kimliği Mormon Cumhuriyetçi eski polis babası tarafından bir rahibe şikayet edilmesiyle ortaya çıkınca Demokratlar derin bir nefes aldı, Cumhuriyetçiler ise ses tonlarını değiştirdi.
Henüz birkaç saat öncesine kadar “Demokratların hepsi katil” diyen Cumhuriyetçiler katil olduğu şüphesiyle gözaltına alınan Tyler Robinson için “kötü bir yola girmiş, İsa’yı bulması için dua edelim, Charlie de bunu isterdi” diyerek dua etmeye, suikast karşısında ilk günden itibaren çok sert ve kutuplaştırıcı açıklamalar yapan Trump ise sorulara kısa yanıtlar vermeye, başka konulara atlamaya başladı.
Tyler Robinson sıra dışı bir suikastçı. Benzer olaylardaki kişilere nazaran en azından ilk bakışta oldukça aile bağları kuvvetli ve mutlu bir aileye sahip gözüküyor, tipik Mormon bir ailenin çocuğu. Ailesi dededen beri Cumhuriyetçi. Robinson ise ailesine nazaran son yıllarda politize olmuş, Charlie Kirk’in şehre geleceğini duyunca sinirlenmiş, Kirk’in nefret yayan biri olduğunu söylemiş. Fakat diğer bir yandan kurşun kutularına “bunu okuyan gay’dir” başta olmak üzere aşırı sağcıların internetteki şaka dili ve özellikle genç erkeklerin oynadığı online oyunlardaki konuşma diline ait şakaları yazması, Nick Fuentes gibi Charlie Kirk’i yeterince sağcı bulmayan çok daha radikal sağcı isimlerin öfkeli takipçilerinden biri yani Groypers olabilmesi de olağan.
Şimdiye kadar çıkan detaylardan anlaşılacağı üzere birkaç ihtimal var: 22 yaşındaki Tyler Robinson ya ailesi ve çevresinden uzaklaşarak ani bir dönüşümle Charlie Kirk’i çok rahatsız edici buldu, nefret yayması karşısında öfkelendi, ya da Nick Fuentes gibi Kirk’ten daha radikal sağcı isimlerin etkisiyle Kirk’in orta yolcu olduğunu düşündü ve aşırı sağcılar arasındaki sözel iç savaşı silahlı bir saldırıya çevirdi. Belki de bu tür siyasi motivasyonların da ötesinde Tyler Robinson yaşadığı sorunlar karşısında dikkat çekmek, ismini duyurmak da istemiş olabilir. Henüz bu tür detayların hiçbirine vakıf değiliz. Somut bir açıklama yok.
Fakat Tyler Robinson’ın Cumhuriyetçilerin iddia ettiği üzere öfkeli bir trans, obsesif bir sosyalist, Cumhuriyetçilerden nefret eden bir Demokrat olmadığı kesin. Nitekim Cumhuriyetçi dindar Mormon bir ailenin benzer şekillerde yetiştirilmiş, Trump seçmenleri arasında büyümüş, hatta Cadılar Bayramı’nda Trump kostümüyle poz vermiş biri.
Bu nedenle de Cumhuriyetçiler katilin ortaya çıkmasıyla, rahip arkadaşına haber vererek oğlunu ihbar eden ve teslim olması için ikna etmeye çalışan eski güvenlik çalışanı babaya teşekkür etti, “geri dönülmez bir hataya” düşen Tyler Robinson için dua etmeye başladı. Büyük ihtimalle suikastçı siyah, azınlık, Müslüman olsaydı bu sakinlikten eser kalmaz; bütün Cumhuriyetçiler hızlı bir şekilde suikastçının idam edilmesi için eylemler düzenlemeye başlardı.
Bu nedenle suikastçının motivasyonuna dair yeni bir detay ortaya çıkmadıkça Kirk suikastının çok daha fazla gündem olmasını beklememek lazım. Trumpçıların bu olay üzerinden sokak güvenliği, asayiş gibi meseleleri gündeme getirmeyi, Demokratların ise kendilerini savunmayı bırakması, herkesin bu tartışmaları bir sonraki suikasta veya siyasi şiddet vakasına kadar ertelemsi muhtemel.
Fakat iki tarafın da aslında asla ertelememesi gereken bir şey var. O da ABD’yi esir alan bu şiddet kültürü.
Şiddet bir kültür olabilir mi?
ABD’de siyasi suikastlar ve siyasi şiddet geçmişten bugüne olan bir fenomen. Fakat özellikle son yıllarda bu pek “kınanan” bir durum değil. Pandora’nın kutusunu ise Trump açmıştı. 2020 seçim yenilgisinin ardından seçim sonuçlarının mahkeme salonlarında değil, Kongre koridorlarında bertaraf edilmesi için destekçilerinden oluşan çeteleri yönlendirdi ve Kongre’yı bastırdı. Trump destekçileri eğer Demokrat vekillerle karşılasaydı büyük ihtimalle Kongre’de kan akacaktı. Bu olayın ardından ise Trump, Demokratlarca davalar yoluyla engellenmeye çalışıldı. Elbette siyasi yasak istemi bir şiddet değil. Fakat Demokratlar da tıpkı Trump gibi karşı tarafın devleti ele geçirmesi durumunda ülkenin yok olacağına inanmaya ve bu nedenle seçimleri kaybetmemek, hatta Trump’ın aday olmasını engellemek için her yolun mübah olduğuna dair sert bir söylem yaydılar. Bunun en güncel örneği Biden’in Trumpçıları radikal bir tehdit ilan ettiği konuşmasıydı. Biden kızıl bir arka planda ileri yaşına rağmen öfkeli ve tedirgin edici bir konuşma yapmış, Trumpçıların ülke için tehdit olduğunu belirtmişti.
Ne trajik ki kısa bir süre sonra Demokratlar “demokrasi için tehdit” olarak gördükleri Cumhuriyetçilere karşı seçimleri kaybetti. Halihazırda seçim döneminde Liz Cheney gibi Trump karşıtı Cumhuriyetçilerin “kurşuna dizilmesini” isteyen Trump, göreve oldukça öfkeli başladı. Cumhuriyetçilerin mesafeli durduğu kesimleri, Müslümanları, göçmen kökenlileri sık sık hedef gösterdi; bu ise birçok kesimin tedirginliğini doğal olarak arttırdı.
Siyasi kutuplaşmanın da ötesinde özellikle ABD’nin resmi olarak İsrail’in Gazze’de işlediği soykırıma ortak olması, İsrail’in Amerikan silahlarıyla her gün sivilleri katletmesi ve bunu sürdürülebilir kılması için Amerika’da ciddi bir savaş propagandası yürütmesi; belki Gazze’de yaşanan dehşete halk desteğini arttırmadı ama genel olarak şiddeti, katliam olgusunu ister istemez Amerikan halkı gözünde de normalleştirdi. Büyük bir amaç uğruna sivillerin katledilmesi, özellikle Cumhuriyetçilerin sık sık başvurduğu bir argümana dönüştü. Nitekim öldürülen Charlie Kirk de “büyük İsrail” projesi için Filistinlilerin feda edilmesi gerektiğine inananlardan biriydi.
Her ne kadar feda edilen Amerikan sağcılarının nefret ettiği Müslüman Arap Filistinliler olsa da “sivillerin büyük amaçlar uğruna harcanması” İsrail uğruna bu konuda tecrübesi olan Amerika’da çok daha normalleşti, kanıksandı.
Amerika hem siyaseti, ikiye bölünmüş toplumu hem de dünyanın en korkunç soykırımına elini bulaştırmasıyla kendisini oldukça “yerli ve milli” bir şiddet tsunamisinin içinde buldu.
22 yaşındaki Tyler Robinson’ın Charlie Kirk’i neden öldürdüğü henüz belli değil. Fakat silahlara düşkün bir ailede, silahlara erişimin süpermarketten ekmek almak kadar kolay olduğu bir ülkede, şiddetin hayatın her alanında giderek normalleştiği bir toplumda büyümesi azımsanmayacak etkenler olsa gerek.
Ulaşılmak istenen amaçlar için şiddetin olağan bir araç olması, karşı tarafa iplerin kısa bir süreliğine bile olsa verilmemesi gerektiğine dair keskin bir kutuplaştırıcı dil, karşı mahalleye duyulan arkaik bir öfke, diğer ülkelerde olduğu gibi ABD’yi de derin bir uçurumla ikiye yaran kronik sorunlar.
Charlie Kirk önce bu uçurumun oluşması için çabaladı, ardından maalesef bu uçurumun içine düşen kurbanlardan biri oldu. Geride eşini, bir ve üç yaşlarındaki iki çocuğunu bıraktı.
Tam olarak bu nedenle her ne kadar Amerikalılar henüz idrak edememiş olsa da katilin kimliğinden, motivasyonundan, amacından, renginden, dilinden, dininden çok daha önemlisi şiddetin, siyasi kutuplaşmanın normalleşmesi.
Charlie Kirk’in karşı görüşlerle bir araya geldiği kamusal alanların münazaralarla, tartışmalarla değil, kanla dolması. Tam da bu nedenle Türk kökenli sosyalist Hasan Piker gibi Demokrat mahalledeki siyasi aktivistler, Kirk suikastı karşısında dehşete kapılıyor, bunun bir gün kendilerinin de başına gelebileceğini söyleyip insanları sakinleştiriyor.
ABD bu gerçekle yüzleşmedikçe ve normalleşmedikçe, katline ferman verilen sadece Charlie Kirk’ler değil; ne yazık ki ABD ve ABD’de esen en ufak rüzgardan etkilenip üşüten, ne kadar kötü şey varsa hepsini örnek alan, ihraç eden dünya olacak.
Fildişinden Notlar:
- Ne okudum? John Freely’in Robert Kolej etrafında şekillenen 60’lar İstanbul eğlence kültürünü anlattığı Stamboul Ghosts kitabı. Çok ilginç hikayeler var. Geçmişte İstanbul’da çok renkli bir sürü ilginç yabancı yaşamış.
- Ne izledim? Çatay’ın yeni açtığı Youtube kanalındaki Cuma sohbetleri. Kaçırmayın. https://www.youtube.com/@TheCatay