Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIÇözüm süreci neden Erdoğan için de bir fırsat penceresi?

Çözüm süreci neden Erdoğan için de bir fırsat penceresi?

Aslında bu süreç sadece 50 yıllık bir çatışmayı bitirmek için bir fırsat penceresi değil, Cumhurbaşkanı ve AK Parti için de bir fırsat penceresi. Bu süreçle Erdoğan ve Kürtler arasındaki grotesk hikayenin sonu değişebilir. Bu da denklemi bütünüyle değiştirir.

Hafta sonu çözüm süreci Demirtaş’tan, Sırrı Süreyya Önder’den gelen pozitif açıklamalarla yeni bir ivme kazandı.

Süreçten milliyetçilikten değil, siyaseten memnun olmayanlar için son tutamak noktalarından biri haline gelen Demirtaş’ın durumu, ondan gelen sürece net destek açıklamasıyla ortadan kalkmış oldu.

“Demirtaş’a rağmen, onu içeride tutmakta anlaşarak bu işe giriştiler” argümanını bitiren açıklamasında Demirtaş, sekiz yıldır AİHM kararına rağmen içeride olmasının öfkesini gütmeden “Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Özgür Özel ve diğer tüm parti liderlerine, barış için aldıkları ve alacakları inisiyatifler nedeniyle teşekkürlerimi sunuyor, desteğimi iletiyorum” dedi.

Demirtaş; Kandil, DEM tarafından kendisine sürekli diğer mahkum siyasilerle eşit bir statüde davranılmasına da takılmadı.

Öcalan’ın süreçteki rolünü gölgelememek, onu da tedirgin etmemek için Öcalan’a da bağlılık ve desteğini bildirdi.

Özellikle mesajının şu bölümünün altını çizmek gerek:

”Kürtlerin çoğunun yönü de yüzü de Türkiye’ye dönüktür. Barış ve güçlü bir demokrasi inşa edilebilirse bu süreçten hep birlikte kazanarak çıkacağımıza inanıyorum. Bunun için, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de yönünü, yüzünü tüm Kürtlere çevirerek büyük ve onurlu barışın inşasını sağlayacağını umuyor, diliyorum.”

Bu aynı zamanda “45 milyon Kürt’ün yüzü Türkiye’ye dönüktür” dediği için Kürt milliyetçileri tarafından linç edilen Ahmet Türk’e de bir destekti.

Türk de, Demirtaş ile görüşmesinden sonra “Barışı sağlayarak Türkiye’nin Orta Doğu’da demokrasi ihraç edebilecek bir noktaya gelmesini istiyoruz” dedi.

Bu sürecin moderatörü, o kelimenin tam anlamıyla kolaylaştırıcısı olan Sırrı Süreyya Önder de aynı görüşmeden sonra da yine klişelerin dışına çıkan, kapsayıcı mesajlar vermeye devam etti.

Özellikle şu iki cümle akıllarda kaldı: “Şehit ve gaziler ülkemizin onuru, hepimizin onlara karşı sorumluluğu var.”

“Şu an çözersek iki tarafla çözeceğiz eğer bu fırsatı da kaçırırsak 72 taraf bu işe müdahil olacak”

İktidar çevrelerinin çok sevdiği iki kelimeyle ifade edersek bunlar yerli ve milli cümlelerdi.

İlk çözüm süreci laik ve sol muhaliflerin “iktidarla anlaşıyorsunuz” mahalle baskısı altında kalmıştı. Bu süreçte Kürt cephesinin dilinini Gezi olayları ile birlikte bozan, tarihi bir anlaşmanın eşiğinde oldukları iktidara ve Erdoğan’a karşı sertleştiren bir etki yaratmıştı.

Büyük risk alarak Dolmabahçe fotoğrafını veren Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışına kadar vardı bu mahalle baskısı.

Ama anlaşılan bu kez Kürt cephesi bu mahalle baskısını o kadar duymuyor. MHP’nin en önde koştuğu bu süreçte Kürt seçmenlerin iki seçimdir ellerinin gittiği CHP’nin kafası karışmış görünüyor.

Ama Kürt seçmenin hala ikinci partisi olan AK Parti de tuhaf bir şekilde MHP’nin gerisinde, sessizce olan biteni izliyor.

Aynı sıralarda Diyarbakır’da konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ilk kez “Son dönemdeki çalışmaların amaçlarından” bahsetti:

“Terör belasını bitirmek için önemli bir fırsat penceresi açılmıştır. Son dönemdeki çalışmaların tek bir amacı vardır. Terör örgütünün kendini feshetmesi, silahların teslimi, bir Türkiye partisi olamayan siyasi yapıya kendini geliştirme fırsatı verilmesi”

İlk kez ‘çalışmaların’ amacından bahseden Cumhurbaşkanı bir süredir her konuşmasında tekrarladığı “PKK’nın kendi fesh etmesi”ne “siyasi yapıya kendini geliştirme fırsatı verilmesi” ni de ekledi.

Ama önceki süreçlerin esas motor gücü, taşıyıcısı, ön açıcısı olan Cumhurbaşkanı hala temkinli, tasarruflu konuşuyor.

Diyarbakır İl Kongresi’nde oy oranları her seçimde azalsa da hala üç milletvekili kazandırabilen seçmenleri salonu doldurmuştu ama salondaki gazetecilerin yazdıklarına göre böyle bir sürecin ortasında beklenen coşku ve heyecan salonda yoktu.

Erdoğan ile Kürtler arasındaki ilişki karmaşık bir ilişki.

Erdoğan, Cumhuriyet tarihinde Kürt meselesinde en ileri adımları atan siyasetçi ama hikayenin sonunda Kürt seçmenler arasında en belirgin oy verme duygusu anti-Erdoğan haline geldi.

Erdoğan 2005’de Diyarbakır’da Kürt sorunu benim sorunumdur demiş Türkiye Cumhuriyeti tarihinin Kürt sorununu kabul eden ilk Başbakanı.

Buna en yakın olan açılım 1991’de Diyarbakır’da “Kürt realitesini kabul ediyorum” diyen Başbakan Demirel’inkiydi.

İkisi arasında dağlar var.

Kürt meselesinin çözümü için epey uğraşmış Özal’ın gücü bile yıllarca söylediği GAP TV’de Kürtçe yayınına yetmemişti.

O yayın 1999 AB süreciyle konuşulmaya başlanmış ama bir saatlik yayın bile askerlerden izin çıkmayınca yapılamamıştı.

Onu da 2004’de Başbakan olarak Erdoğan yaptı. Orada durmadı 2009’da TRT’nin Kürtçe kanalı TRT Şeş’i açtı, birkaç yıl sonra da adını TRT Kürdi yaptı.

1994’den beri hapiste olan Leyla Zanaları 2004’de hapisten çıkarmaya Erdoğan cesaret etti.

2005’de Diyarbakır’da Kürt sorunu benim sorunum dedikten sonra PKK ile ilk çözüm müzakerelerini de Erdoğan başlattı.

2007-2009 arasındaki Oslo görüşmelerini, 2009 Demokratik Açılımı, yine 2009 Habur’u, 2011’de Öcalan’la ilk görüşmeler ve Cumhuriyet tarihinin en radikal projesi olan 2013 Çözüm Süreci’ni Erdoğan başlattı.

Kürtçe yasakları bitirdi, Kürtçe seçmeli dersi başlattı, Kürt dili enstitülerine izin verdi, Andımız’ı kaldırdı.

Dolmabahçe’yi yaptı.

Türkiye tarihinde bu uzun listeden daha önce bir tanesini bile bir siyasetçi yapmaya cesaret edememişti..

Dolmabahçe gibi tarihi bir ana kadar taşınan Çözüm Süreci’ne rağmen PKK’nın Suriye’deki kazanımları yüzünden silah bırakmaması, Çözüm Süreci sonrası ilk seçimde 7 Haziran 2015’de AK Parti’nin hem HDP’ye hem MHP’ye oy kaybetmesi ve ilk defa sandıktan iktidar olarak çıkamaması ve ardından başlayan hendek olayları Erdoğan’da ve seçmeninde bu süreçle bir travmaya neden oldu.

Yani büyük umutlarla başlayan Çözüm Süreci hayal kırıklığı, hendekler, çatışmalarla bitti, PKK devrimci savaş pozisyonuna, devlet de güvenlikçi pozisyonuna çekildi

Geriye hapiste siyasetçiler, kayyımlar, milliyetçileşen siyaset ve Cumhur İttifakı kaldı.

Bu hayal kırıklığının izi hem Kürtlerde hem de Erdoğan ve AK Parti cephesinde derin izler bıraktı.

Ama şimdi AK Parti’nin milliyetçi ortağı, çözüm süreci yüzünden 2015’de AK Parti ile koalisyon kurmayan MHP bu sürecin ana motoru.

Öyle ki MHP bugün DEM Partililerle iyi ilişkilerde, pozitif mesajlar vermede AK Parti’nin önünde geçti.

Muhaliflere bakılırsa bütün sürecin amacı Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı adayı yapmak. Ama muhaliflerin bu kadar emin olduğu bu durum Erdoğan ve AK Parti’yi o kadar heyecanlandırmıyor görünüyor.

AK Partililer, Erdoğan’ın tavrını tam olarak anlayamadıkları için sessiz, birkaç isim dışında kimse bu süreci çıkıp savunmuyor, lehine ve teşvik edici konuşmuyor.

Kimse kendi siyasi kariyerini Kürtler için, sonunun ne olacağı belirsiz bir süreç için tehlikeye atmak istemiyor.

Sadece bu sessizlik bile bu sürecin Erdoğan’ın adaylığından fazlası olduğuna bir delil.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu sessizliği bozdu.

Hala Erdoğan’ın ne dediğine kulak verdiği, onun üzerinde etkisi olan bir isim Gül.

Aslında bu süreç sadece 50 yıllık bir çatışmayı bitirmek için bir fırsat penceresi değil, Cumhurbaşkanı ve AK Parti için de bir fırsat penceresi.

Bu süreçle Erdoğan ve Kürtler arasındaki grotesk hikayenin sonu değişebilir.

AK Parti, kan kaybettiği Kürt seçmenlerle yeniden bir güven ilişkisi kurabilir. En azından geleneksel AK Parti seçmeni olan Kürtler evlerine dönebilir.

Bu da denklemi bütünüyle değiştirir.

Sadece seçimler açısından değil.

Erdoğan’ın hem Türkiye hemde dünyadaki imajını değiştirmek için de bu büyük bir fırsat.

Kürt meselesi her zaman Türkiye siyasetinde reformist siyasetin görünür olduğu alanlardan biri oldu.

90’larda SHP, Özal hatta bir ara Çiller, 2000’lerde bir ara Mehmet Ağar bile Kürt meselesi üzerinden topluma değişim, reform sinyalleri verdiler.

Erdoğan’ın ise diğer bütün siyasetçilerden bir farkı var.

Bitmeyen kredisi.

Çözüm sürecinin çökmesinden sonra, Türkiye’nin Suriye’ye operasyonlar yaptığı, Demirtaş’ın hapiste olduğu, kayyımların atandığı günlerde Diyarbakır’da bir toplantıda AK Parti iktidarı ve Erdoğan’la bir bağı olmayan sol eğilimli Kürt aktörlerin bir sürü eleştiriden sonra “Yine de bu işi çözerse Erdoğan çözer. Etrafını derin devlet kuşatmış” gibi cümleleri söylediklerini duyunca çok şaşırmıştım.

Bu fikre inanç zamanla azaldı ama hala pek çok insan bu sorunu çözecek güçte aktör olarak Erdoğan’ı görüyor.

Cumhurbaşkanı’nın kendi siyasi hikayesinin de çok önemli bir bölümü olan, bu uğurda 7 Şubat krizi gibi operasyonlar yediği, seçim kaybettiği Kürt meselesinde hikayenin sonunu değiştirme şansı var.

- Advertisment -