Türkiye, 2024 Avrupa Şampiyonası’nda ilk maçında Gürcistan’ı 3-1 yendi. Ömrü kısa turnuvalarda ilk maçı kazanmak, gerek matematik ve gerek psikolojik açıdan büyük önem taşır. Nihayetinde ilk turda üç maç oynayacaksınız; mesaiye galibiyetle başladığınızda hem puan avantajı sağlar hem de özgüven kazanırsınız. İki farklı galibiyet, Türkiye için harika bir başlangıç oldu.
İlk 25 dakikada Milli Takım için her şey mükemmel gitti. Gürcistan’a önde baskı uyguladı, ikili mücadelelerde hâkimdi, topa sahipti. Nitekim bu sürede bir top direkte patladı, bir top ağları sarstı, bir top de VAR’a takıldı. Topu oynayan, pozisyonları bulan ve taraftarını coşturan Türkiye idi. Gürcistan ise ya seyrediyor ya da bozmaya çalışıyordu.
Ancak 25. dakikadan sonra roller değişti. Sanki Türkiye el frenini çekti, Gürcistan ise ileri vitese taktı. Kvaratskhelia’nın (Napolililer ona Kvaradona derler, Maradona’ya hürmeten!) liderliğinde dalga dalga Türkiye defasının üzerine geldiler, soldan gelip Türkiye’nin sağ tarafını epey hırpaladılar. Oyunda kontrol tamamen Gürcülerin eline geçti.
Kurdukları baskı gölün habercisiydi. Ellerini kollarını sallaya sallaya beraberliği buldular. Golde defansın yerleşim hatası ve kalecinin anlık konsantrasyon kaybı barizdi. Türkiye, yediği golün şokunu atlatmadan nerdeyse ikinci golü de kalesinde buluyordu. Devrenin gelmesi Milli Takım’ın nefes almasını ve kendine gelmesini sağladı.
Bana göre Montella’nın ilk yarıdaki yerleşim planında iki ciddi sıkıntı vardı. İlki, Barış Alper’in ileri uçta oynatılmasıydı. Hocaların tercihlerine ve futbolcuları farklı pozisyonlarda oynatma çabalarına saygı duyarım. Lakin burada da dozu kaçırmamak gerekir. Kaç defa test edildi ama Barış’tan bir 9, sahte 9 veya bek çıkmayacağı görüldü. Gürcistan maçı bunu bir kez teyit etti. Artık daha fazla zorlamanın lüzumu yoktu! Koca bir ilk yarı boyunca Barış’ın ayağı iki-üç kez ya topa değdi ya da değmedi.
İkincisi, Arda’nın konumuydu. Montella, Arda’ya sağ öne oturmuştu. Fakat Arda bu yeri yadırgadığından toplu ya da topsuz sürekli içeri, ortaya doğru hareketlendi. Bu da hem pozisyon kaybına hem de etki kaybına neden oldu. Keza takımın top dolaşımı da çok yavaş olduğundan rakibin dengesini bozmak da mümkün olmuyordu.
İkinci yarı, Montella bu iki arızayı da giderdi. Barış Alper’i, en iyi oynadığı yere, yani kanada alarak Barış’ın oyuna girmesini ve rakip defansı zorlamasını sağladı. Arda’yı da ortaya çekerek ona hem daha geniş bir hareket alanı hem de yeteneklerini sergilemesini sağlayacak daha rahat bir rol verdi. Böylece eğrisi doğrusuna denk geldi.
Montella’nın değişiklikleri erkenden meyvesini verdi. Fakat üstünlüğü ele geçirince Milli Takım’ın ilk yarıdaki arızası tekrar nüksetti. O da golü bulduktan sonra takımın oyunu tutamaması ve oyunun ritmini belirleyememesiydi. İlk yarıda olduğu gibi ikinci yarıda da, geriye düşen Gürcistan oyunu kontrol etmeye başladı. Milli Takım skoru koruma telaşına düştü. Montella stoperleri üçledi, defansı beşledi.
Ancak savunmacı sayısının arttırılması, takımın iyi savunma yapacağı anlamına gelmez. Gürcistan epey pozisyon buldu. Bir topu direğe takılan Gürcüler maçın son dakikalarında iki net pozisyonu harcadı. Üçüncü gol ise artık maçın bittiği bir anda, Gürcistan’ın bir kornerde maaile ileri çıkmasının bir hediyesiydi. En iyi üçüncülerin belirlenmesinde, bu gol çok kıymete binebilir.
Altın Çocuk
Hülasa giden-gelen bir maç oldu. Türkiye ezici bir üstünlük kurarak kazanmadı. Her iki devrede de, iki farklı Türkiye vardı. Maç berabere de bitebilir, hatta kaybedilebilirdi de. Türkiye adına en müspet husus, takımın coşkusunun yerinde olmasıydı. Kazanma arzusu ve mücadele azmi üst seviyedeydi. Ayrıca takımdaki yetenek-tecrübe dengesi de kıvamında; Arda ve Kenan gibi çok parlak bir gelecek vaat eden yetenekler ile Hakan, Orkun, Salih gibi zorlu liglerin tozunu yutmuş tecrübeliler var. Onların daha uyumlu hale gelmesi, takımın daha başarılı sonuçlara götürebilir.
Mamafih, dünkü maç özelinde yetenekli oyuncuların kendilerinden bekleneni verdikleri de pek söylenemez. Evet, Arda jeneriklik bir gol attı ama hemen herkes Altın Çocuk’tan biraz daha fazlasını, oyuna damgasını vurmasını umuyor. Kenan, gözleri kamaştıran bir-iki dripling yaptı ama doğrusu onun rakip defans için daha korkutucu olması beklenirdi.
Orkun’un görüntüsü silikti. Hakan, son yarım saatte oyundan düştü ve görünmez oldu.Takımda, belki bir Samet tahmin edilenin üstünde bir maç çıkardı. Çok kritik, maçın sonucuna doğrudan tesir eden bir-iki müdahalesi oldu Samet’in. Böylece onu sahaya sürdüğü için çok eleştirilen Montella’yı haklı çıkarmış oldu. Diğer oyuncuların da Samet gibi performanslarını yükseltmeleri gerekir; aksi takdirde Gürcistan maçındaki seviye Portekiz’i durdurmaya yetmez.
Kupanın Almanya’da olması, Türkiye’ye güç kazandıran büyük bir şans! Çünkü ev sahibi Almanya bir yana bırakılırsa en çok taraftara sahip takım Türkiye; takımın ne sahada ne de saha dışında bir destek sorunu var. Maç öncesi ve sonrası Dortmund sokaklarındaki manzara, tüyleri diken diken edecek cinstendi. İleriki maçlarda bu manzaranın diğer şehirlere taşınacağına ve Türkiye’nin muazzam bir atmosferde maçlarını oynayacağına şüphe yok.
Ancak Gürcistan Teknik Direktörü Willy Sagnol’un işaret ettiği bir konu atlanmamalı. Atmosferin muhteşemliğini teslim eden Sagnol, “Türk taraftarların Gürcistan Milli Marşı’nı neden ıslıkladıklarına anlam veremediğini, çünkü Gürcistan milletinin onlara her zaman saygılı olduğunu” belirtti maçtan sonra.
Hayretinde de, serzenişinde de haklıydı Fransız futbol adamı. Kendi milli sembollerine ve değerlerine karşı aşırı hassasiyet gösterenler, başkalarının da milli sembol ve değerlerine saygılı davranmayı bilmeli, bilmiyorsa da öğrenmeli.
Milliyetçi zehri bu büyülü futbol yazının üzerine akıtmanın ve ana teması futbolla birleşmek olan bir kupayı milliyetçi hamasetle kirletmenin âlemi yok!