Narin öldürüldü. Hepimizin gözü önünde işlenen cinayet, toplumu derin bir acı içinde bıraktı. Aynı zamanda sorumluluklarımızı da hatırladık. Veya hatırlayamadık. Bu türden cinayetler, genelde, çocukları ve kadınları hedef alıyor. Failler de genelde mağdurun en yakınları içindeki erkekler oluyor. Yaygın aile içi şiddetin parçası olan taciz ve saldırı, ev içinde veya ev yakınında gerçekleşiyor.
6284 sayılı “Aile içi şiddet”i önlemeyi hedefleyen kanunun kabulü sırasında Meclis’teki ve kamuoyundaki tartışmaları hatırlarsak, meselenin erkek egemenliğiyle ne kadar ilgili olduğunu görürüz. “Ailenin mahremiyeti” kavramı, geleneksel bir kültürü simgeleyen kilit bir kavramdır. Aile içinde baba çocuğunu, karısını dövebilir, hakaret edebilir, aile içinde kalır. İş, cinayet boyutuna gelinceye kadar her şeyin üstü örtülebilir. Erkek, kadını da zorbalıkla buna ortak edebilir. Aile içi şiddet, en yaygın toplumsal şiddet. Bu nedenle dünyanın gelişmiş ülkelerinin hemen hepsinde önleyici kanunlar var, kadını korumak için güvenlik önlemleri var.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) bu alanda ülkemizde etkili bir çaba sarf ediyor. Saldırganın evden uzaklaştırılması, kadının can ve mal güvenliğinin korunması, devletin asgari görevi. Ancak bütün çabalara rağmen ülkemizde her yıl yüzlerce kadın, kocası ya da sevgilisi tarafından öldürülüyor. 6284 Sayılı Kanun işte bu amaçla çıkarıldı. Ne yazık ki saldırılar devam ediyor. 2021 yılı ocak ayında İçişleri Bakanlığı’nın X hesabından yaptığı açıklamaya göre; 6284 sayılı kanun kapsamındaki kadın cinayetlerinde öldürülen kadın sayısı 2017’de 353, 2018’de 279, 2019’da 474.
Narin Güran cinayeti, şu ana kadar ortaya çıkan bilgilere göre bir aile içi şiddet saldırısı olarak kabul edilebilir. Bu olayı anlamaya çalışırken, kız çocuklarının ve kadınların üzerindeki aile baskısına ilaveten, mahalle baskısını, otoriter cemaat kültürünün baskısını konuşmanın şart olduğu açık. Kültürümüzde “döverek adam etme”, “döverek eğitme” gibi kavramlar var. Şiddet, bir sorun değil tam aksine bir çözüm olarak akla gelebiliyor. Baba, ağabey; egemen, baskı kuran, döven otorite rolünü oynamayı sürdürüyor. Hâlâ bu ülkedeki büyük bir kesimin haklı şiddet-haksız şiddet gibi kavramlarla düşündüğünü söylemek mümkün. “Benim karım, benim kızım nasıl olur da polise gider beni şikayet eder? Bu uygulama aile düzenini bozar kabul edemem” diyenler içinde, bu ülkenin okumuş yazmışları da var. Eski Alman aile bakanı Rita Süssmuth’un ifade ettiği gibi, “Şiddet, ruhun, okuma yazma bilmezliğidir.” Narin Güran, kopup gitti… Yenilerine fırsat vermeyelim.