31 Mart seçimlerinin hemen ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Erken seçim kararı için yeterli çoğunluğa sahip değiliz. Henüz bu aşamada seçimi konuşma zamanı gelmedi” anlamına gelecek bir değerlendirmede bulunmuştu.
Ancak muhalefetin değişik çevrelerinden öylesine bir baskı geldi ki. Özgür Özel, sonunda şöyle bir slogan belirledi: “(Emeklilere) Zam yaparsan geçim, yapmazsan seçim olur.” Özgür Özel, bir süre önce erken seçim çağrılarına karşı şunları da dile getirmişti. “Erken seçimi henüz böyle bir hava yokken şimdiden dillendirirsek, günü geldiğinde bu ihtiyacı aşındırmış olabiliriz.” Çevremde de “Bir an önce seçime gidilmeli” çağrısının etkisini artırdığına tanık oluyorum.
Bir kere gerçekçi olalım, iktidar istemedikçe bugünkü Meclis aritmetiği içinde muhalefetin erken seçim kararı alması mümkün değildir. Meclis çoğunluğu AK Parti-MHP ittifakındadır. Bu nedenle toplumda da bir erken seçim havası görünmüyor. Burada birkaç ihtimal bulunuyor. Bir ihtimal Cumhurbaşkanı, tekrar aday olmasının önünü açabilmek amacıyla Meclis’i feshedebilir.
Ne zaman seçim olacağını da o belirler. İkinci ihtimal iktidar partileri arasında anlaşmazlık çıkar, örneğin MHP muhalefetle birleşerek seçim kararının alınmasını sağlayabilir. Başka ne gibi ihtimaller olabilir: Aşırı pahalılık ve yoksulluk nedeniyle seçmenler güvensizlik içine düşer ve hükümet seçime giderek güç tazelemek ister.
Bütün bu ihtimaller şu anda erken seçimi getirebilecek ihtimaller olarak görünmüyor. Muhalefet partileri ve özellikle CHP, iktidara, “Kaçma gel” diyerek yıpratma politikasını sürdürmek isteyebilir. Her yerde, iktidarı seçime çağırarak köşeye sıkıştırma amacıyla bu yolu seçebilir.
Evet, Türkiye özellikle ekonomik durum açısından zor günlerden geçiyor. İktidar, enflasyonu frenleyecek, iyice yoksullaşan geniş kitlelerin derdine derman olacak çözümler üretemiyor. Uluslararası alanda, bazı yeni adımlar atmak istiyor. Batı ile ilişkileri tazelemek ve güçlendirmek istiyor ancak özellikle yargı alanındaki tablo umut vermiyor.
Sinan Ateş’in öldürülmesi davasında ortaya çıkan yargı zaafları, bu kurumlara olan güveni iyice sarsmış durumda. Keza Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı hükümetin tutumu Batı ölçütleri içinde kabul edilebilir görüntüler vermiyor. Tabii değişik alanlarda AB kriterleri meselesi önümüzde duruyor.
Türkiye’de şu anda yeni bir seçim arayışının kime ne faydası olur bilemiyorum. Ancak 31 Mart’ın sağladığı moral motivasyonla birçok konuda yeni yollar açılması, adalet duygusunun güçlendirilmesini sağlanabilir. Siyasette enerjiyi doğru zamanda doğru yerde kullanmasını bilmek başarı için bir şarttır.