Feminist yazar Andrée Michel 1993 yılında yazdığı Feminizm kitabında, “Kadınların tarihi her şeyden önce, baskı altına alınışlarının ve bunun gizlenişinin tarihidir” der.
Üzerine söz söylenmez…
Zira kadın dün de, bugün de bir varoluş mücadelesi veriyor.
Bir yandan kimliği, öte yandan emeği ile yok sayılmaya çalışılan kadın, erkeklerin elindeki iktidar ve ayrıcalıkları karşısında direniyor, gerektiğinde hak mücadelesine giriyor. Ancak kadınların bu hak mücadelesi malum öteki olan erkek iktidarı tarafından baltalanıyor. Çünkü erkek egemen dünyanın hiç niyeti yok eşit olmaya.
Geçmişte yoktu, şimdi yok, yakın gelecekte de bu mücadelenin zorlu olacağı görünüyor. Çünkü hala toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en temel belirleyicileri; öğrenim, gelir, meslek ya da yapılan iş…
Bir de erkekle aynı işi yapsak da alacağımız farklı maaş…
Zira yaptığımız işin karşılığında alacağımız maaş, erkeklerden daha az…
Geçmişte böyleydi, şimdi böyle, çok uzun zaman da böyle olacak.
Ben demiyorum, yapılan son araştırmalar bunu ortaya koyuyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) geçen hafta açıkladığı cinsiyet raporuna göre; dünya çapında aynı işi yapan kadın ve erkeklere farklı ücret ödemeyen ülke yok. Ancak, bu farkı gidermek için bazı ülkeler çabalıyor, bazıları çabalamıyor. Avustralya’da 1973’te cinsiyet farkı gözetmeksizin, eşit iş yapanların eşit ücret alması gerektiği kararı alındı. 48 yıl geçmiş…
Aynı araştırmaya göre; Avustralya’da kadın ve erkeklerin eşit ücret alması için 26 yıl daha geçmesi gerekecek. Onca çaba ve aynı işi yapan kişinin aynı ücret alacağı prensibini uygulamaya geçirmek için geçen 74 yıl… Çok ilginç değil mi? Aynı işi yapan iki erkekten biri fazla kazansa itiraz edersiniz. Sizinle aynı işi yapan kişi daha az kazansa utanırsınız. Utanmasanız da belki konu hakkında konuşmaktan çekinirsiniz. Dünyada kadın ve erkeklerin aynı iş için aynı ücreti aldığı bir ülkenin olmadığını göz önünde bulundurarak erkeklerin bu konudan utanmadığını veya bir tuhaflık, adaletsizlik, yanlışlık görmediğini söyleyebiliriz. WEF Küresel Cinsiyet Farkı Endeksi’nde Avustralya 53’üncü ve Türkiye 133’üncü. İzlanda birinci ve komşu Yeni Zelanda dördüncü sırada. Türkiye bölgesinde BAE, Tunus, Mısır ve Ürdün’den sonra geliyor. WEF tahminlerine göre, pandemi öncesinde küresel çapta eşit ücrete ulaşmak için 99 yıl geçmesi gerekecekti. Şimdi bu süreyi 135 yıla uzattılar. Bu hızda giderse Ortadoğu’da eşit ücret için ortalama 142.4 yıl beklemek gerekiyor.
Yüksek Maaş Şiddet Görme Olasılığını Artırıyor
Bundan yıllar sonra, aynı işi yapanların aynı parayı aldığı cennet dünyada da herkes güllük gülistan olmayacak. Yine Avustralya’da ve yine geçen hafta yayınlanan bir araştırmaya göre kadınlar hane gelirinin yarısından fazlasını kazanırsa, evlerde aile içi şiddet riski yüzde 35 artıyor. Araştırmayı yapanların vardığı sonuca göre toplumsal cinsiyet normlarında herhangi bir değişimde erkek, şiddet üzerinden tekrar dengeyi sağlamaya çalışıyor. Araştırmacılar, bu riskin tüm gelir ve eğitim seviyesinde benzer olduğunu söylüyor. Kültürler arasında da fark yok. Bunun bir çözümü, erkeklerin hassasiyetlerini dikkate alıp kadınların çok da para kazanmasını engellemek. Formül basit. “Erkeğin maaşı – $1.” Ya da Türkiye’de “– 1TL.”
Bir diğer çözüm, sorunun merkezine inmek, ki araştırmacıların önerdiği şey bu. Yani; “Sorunun erkeklerde olduğunu anlamak.” Erkeklerin en başa dönüp, “Eşitlik nedir? Eşitlikten yana nasıl olabilirim?” sorularına cevap bulması gerekiyor. Bunun kursları da olabilir. Herhangi bir sıkıntıda, zorlukta, kafaları karıştığında, “gözleri döndüğünde”, “erkeklik onurlarına dokunduğunda” şiddete dönmenin acizlik olduğunu anlamaları gerekiyor. Fiziksel, cinsel, psikolojik şiddetin aslında kabul edilir olmadığını anlamaları gerekiyor. Bunun öğrenilebilmesi için kaç yıl geçmesi gerektiği konusunda henüz bir araştırma yok.
Avustralya Siyasetinde Fırtına Etkisi
Avustralya siyasetinde son haftalarda ortaya çıkan bir dizi skandal, erkeklerin dünyasında bu sorunun köküne inilmesinin ne kadar zor olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bardağı taşıran son damla 26 yaşındaki eski Liberal Parti çalışanı Brittany Higgins’di. Şubat ayı ortasında çıkıp iki yıl önce ülkenin Parlamento Binası’nda bir bakanın ofisinde, üyesi olduğu partinin bir görevlisi tarafından tecavüze uğradığını ve partisinin hiçbir şey yapmadığını iddia etti.
Ardından ülkede fırtına koptu.
O günden beri, Higgins’e “yalancı inek” diyen kadın Savunma Bakanı Linda Reynolds, önce sağlık iznine çıktı. Sonra özür diledi. Sonra tekrar özür diledi ve tazminat ödedi. En sonunda da koltuğunu kaybetti.
30 yıl önce gerçekleştiği iddia edilen bir tecavüz iddiası sonrası ortaya çıkıp iddiaları reddeden Adalet Bakanı Christian Porter da önce psikolojik sağlık iznine çıktı ve sonra koltuğunu kaybetti. Ülkede yükselen öfke üzerine kapsamlı bir kabine değişikliği yapan Başbakan Scott Morrison ise hiçbir şey olmamış gibi devam edilmesini, her şeyin eskisi gibi olmasını istiyor. Öyle ki, geçen ay başında cinsel tacize karşı Parlamento etrafında toplanan yüzlerce protestocuya çıkıp destek bile vermedi. Bir ara karısının ona kız babası olduğu hatırlattığını ve bu yüzden de konuya hassas olduğunu söylemişti. Tepkiler sonrasında tecavüz iddiasına karşı hassas olmak için kız babası olmanın gerek olmadığının farkına varmıştı. Başbakan Scott Morrison en son Higgins’in istediği zaman kendisiyle gelip görüşebileceğini söyledi. Ancak arayıp davet etmeyeceğini de ekleyerek…
Parlamentoda Taciz Skandalları
Şubat ortasından beri çıkan haberler ile siyasette tsunami etkisi dinmedi.
Birkaç tanesinden bahsedelim.
Mecliste çalışan erkeklerin birbirlerine mecliste çektikleri cinsel içerikli video ve fotoğraflar gönderdikleri ortaya çıktı. Liberal milletvekili Andrew Laming, sosyal medya üzerinden iki kadın seçmenini trollediği için meclis kurulunda çıkıp özür diledi. Laming daha sonra, yine Facebook’ta, kahkaha emojileriyle birlikte “Neden özür dilediğimi bile bilmiyorum.” dedi. Ancak “bugünkü ortamda özür dilemenin daha güvenli bir yol olduğunu” düşünmüş. 2014’te Avustralya Günü’nü, amuda kalkıp bir bardak birayı fondip yaparak kutlayan Laming’in kadınlardan birine altı yıldır Facebook üzerinden saldırdığı da ortaya çıktı. Ve yine aynı Laming’in bir parkta çalılara saklanıp eğilen bir kadının fotoğrafını çektiği iddia edildi. Kadın şikâyette bulunsa da polis gerekli delilleri bulamadığı için herhangi bir suçlamada bulunmadı. Laming geçen gün yeni bir açıklamada bulundu ve tüm meclis görevlerinden ayrılacağını ve başbakanın talimatıyla empati kursuna gideceğini söyledi. Laming bir sonraki seçimde aday olmayacağını açıkladı. Bu arada bir seks işçisi eyalet milletvekili Michael Johnsen’ı tecavüzle suçladı. Polis 2019’da yapılan tecavüz suçlamasının soruşturulduğunu açıkladı. Johnsen suçlamaları reddetti. Meclis kurulundayken aynı seks işçisiyle birbirlerine cinsel içerikli mesajlar gönderdikleri ve Johnsen’in meclis binasında cinsel birliktelik için aynı kişiye bin dolar teklif ettiği de ortaya çıkınca, “aile değerleri üzerinden!” kampanya yapıp meclise seçilen Johnsen siyaseti bırakmaya karar verdiğini söyledi.
Bu arada, ortaya çıkan tüm taciz, tecavüz, zorbalık ve meclisteki toksik iş ortamı haberlerine gerekli hassasiyeti göstermemekle suçlanan Morrison, “İnsanların beklediği kadar sorunu kavrayamıyor olabilirim ancak, emin olun, en iyi şekilde anlayabilmek için elimden geleni yapıyorum” dedi.
Meclis çoğunluğu için Laming’e ihtiyacı olan Morrison, vekile empati kursuna gitme talimatı verdi. Bu açıklama ile birlikte Avustralya’da empati kursu tartışması başladı. Aslında empati acı çeken bir kişiye gerekli hassasiyeti göstermek, ona “güçlü ol, kendine gel” demek yerine, onu dinlemek, dinlediğini ve anladığını göstermek… Gerekiyorsa da beraber ağlamak ve hatta yardım istediği zaman yardım etmek. (Şu ana kadar ilginç gelen bir cümle yoktur. Sanırım…) Bu temel insani dürtüyü yerine getirmek için kursa gitmek zorunda olan erkek sayısı ne yazık ki az değil. Empati kursu verenler Laming’de işe yaramayacağını söyledi bile. Çünkü Empati kursu ceza yerine geçmiyor. Bu tür kurslarda sürecin şöyle ilerlediği belirtiliyor.
Kişi önce kabul edilemez, yasa dışı veya ahlak dışı bir şey yapıyor.
Yaptığı yüzünden cezalandırılıyor. Kariyeri bitiyor, evliliği bitiyor, hapse düşüyor veya arkadaşları tarafından dışlanıyor. Bu ceza kişinin kendisini sorgulamasına, doğru bildiği yanlışları araştırmasına ve geçmişte yaptığı hataları tahlil etmesine neden oluyor. Sonra da insanın düzelme süreci başlıyor. Bu süreçte empati kursu veya başka bir süreç, kişiye toplum içinde kabul edilir değerleri öğretiyor.
Ezcümle; mahluktan insan oluyor.
Sussam olmuyor, Söylesem Olmaz…
Kadınların erkekler kadar para kazanabilmesi için yüzyılların geçmesi gereken bir dünyada yaşıyoruz. Ve bu dünyada kadınların fazla para kazanması durumunda şiddete başvuran erkeklerle…
Pandemi dünyayı kasıp kavurmaya devam ederken koronavirüsü kontrol altına almış olan Avustralya’da bir gölge pandemiden bahsediliyor. Uzmanlar aile içi şiddette verilerinde 2020’nin kayıtlardaki en kötü yıl olduğunu söylüyor. Yetkililer psikolojik destek ve kadınların korunmasına on milyonlarca dolar yatırıyor. Verilere göre, aile içi şiddet vakalarında pandemi yasakları döneminde yüzde 10 artış var.
İlişkide olan her 10 Avustralyalı kadından biri pandemi döneminde şiddet görmüş. Bu kadınların üçte ikisi, şiddetin pandemi döneminde başladığını veya artığını söylüyor. Bu yalnızca Avustralya’da değil, Türkiye dahil tüm ülkelerde yaşanıyor. Aile içi şiddet eğitim, dil, din, ırk, para tanımıyor.
Sorun gerçekten pandemi mi acaba?
Herhangi bir toplumsal krizin, değişimin, gelişmenin veya iyileşmenin ilk sosyolojik sonucu neden erkeğin kadına uyguladığı şiddette artış olarak kendini gösteriyor?
Aslında pandemi neden değil, bahane.
Sorun erkek egemen toplum.
COVID-19 pandemisi 2020 başında başladı. Gölge pandemi tarihin en başından beri var ve hız kesmeden devam ediyor. Bu pandemiyi kontrol altına almak için şimdiye kadar yaptıklarının, işledikleri yasadışı ve ahlak dışı, vicdansızlıkların doğru olduğunu düşünenlere, mevcut yasalara, ekonomik sisteme, kısaca tarihe karşı mücadele etmek gerekiyor. =