Türkiye futbol pratiğinin özü, amacı ve arzularını en iyi ifade eden olgu hiç kuşkusuz GS-FB derbileridir. Türk futbol hakikati burada saklıdır ve bu hakikatin futbol oyunu ile hiçbir illiyet bağı yoktur. İki kulübün derbiden beklentileri, tonlarca ağırlığı olan çelik kütleleri gibi futbolcunun psikolojisini ezip kolayca posasını çıkarıyor.
İstanbul semalarında bir tek ses dolaşıyor “yen onu.” Zaferden başka hiçbir sonucun ikna edici olmadığı bir eylemde “eylemciler” önce eylem yeteneklerini yitiriyor arkasından tutukluk yapıp, normal zamanlarda basitçe yaptığı hareketlerin hiçbirini yapamıyor hale geliyor. Hafta boyunca dışarıda yoğunlaşan baskı, maç gününde ve anında türbinlerin amansız uğultusuyla çığ gibi büyüyerek, taşınması zor bir prangaya dönüşüyor.
Sahanın kenarında Okan Buruk’un basit bir faul kararı için cenin pozisyonuna getirdiği bedeniyle topaç gibi zıplaması, maçı kaybetse bile lider kalacak bir teknik adamı, bu psikolojinin onu nasıl zıvanadan çıkardığının açık göstergesidir.
Bir futbol maçında taktik strateji ve oyun organizasyonunu anlamı kılan etken, pasların yönü ve şiddetidir. Pasların yönü ve şiddeti irtifa kaybedip isabetsizlik serseriliğine mahkum olduğu zaman, oyunu anlamak kesinlikle mümkün olmuyor. Bu durumda önceden planlanmış organizasyon yerini yuvarlak topu dolaşım özgürlüğüne bırakıyor. Oynanan oyun disiplinini yitiriyor ve oyuncu doğaçlama keyfiliği içinde şaşkın bir yorgunluk yaşıyor.
Hem Mourinho hem de Buruk, beyaz tahta üstünde maç taktik ve planlamasını, şüphe yok ki soğukkanlıca yapmışlardır. Ancak hakemin düdüğüyle oyunu ele geçiren “yen” enerjisi o soğukkanlı anlatımları tuzla buz etmiştir.
Mourinho’un alan kullanımında orta saha olmadığı açıktı; çünkü o Buruktan daha hızlı biçimde rakip ceza sahasına topların taşınmasına karar vermişti. Fred’in telaşı ve bütün toplara uzun vurma arzusu bu açık talimatı doğruluyordu. Sol kanat ataklarının da tek amacı buydu. Ve bu planın işlemesi için de Mourinho, GS’yi ikinci bölgede karşılamayı kararlaştırmıştı. İkinci bölgenin uç beyin de başlayan karşı pres, GS’nin hızlı çıkışlarını engelliyor ve ilerde konumlanan Osimhen ile Barış Alperi işlevsizleştiriyordu.
Okan Buruk ise bu maç için hiçbir özgül tasarım yapmamıştı. Bildik GS oyununu oynuyordu ve bu ağır oyun FB’nin arzularına hizmet ediyordu.
Futbol adına üstüne konuşulacak başka da bir şey yoktu. Derbi, hayaletlrin derbisi olarak İstanbul semalarında ağır kıvılcımlar saçarak maç sonunu 0-0 ilan ediyordu. Ne futbol kazandı ne oyun kazandı ne de taraftarların çılgınca beklediği “yen’” kazandı