Programın tamamını Serbest TV’de izlemek için:
Son haftalarda Mansur Yavaş’ın adaylığı dillendirilirken kim çevreler yine “seçimin Kürtlerin desteği olmadan da kazanılabileceği” fikrini işlemeye başladı. Madalyonun öbür yüzünde ise AK Parti’nin HDP’lilere dönük jestleri var. Sizce HDP’nin 2023 seçimlerindeki rolü bu bağlamda tam olarak nedir? Nasıl okunmalıdır? İddia edildiği gibi HDP olmadan muhalefetin seçim kazanması mümkün müdür?
Güzel bir soru ve güzel bir konu. HDP meselesi ve Kürt meselesi özellikle seçimlere doğru, Türk seçmen dokusunun, seçmen sosyolojisinin ana unsurlarından biri halinde. Üç seçmen grubundan bahsedilebilir Türkiye’de hepimizin bildiği gibi. Bunlardan bir tanesini yüzde 10 ila 12-13 arasındaki oy potansiyeliyle Kürt seçmen ve HDP seçmeni oluşturuyor. Türkiye’de siyasi açıdan bölünmüşlük öyle bir noktada ki, bu seçmen karşı tarafın, cumhur ittifakının ya da muhalefetin gücünü belirleyecek ya da iktidara gelip gelmeyeceğini belirleyecek bir işlevi yerine getiriyor. Bu açıdan, sadece bir siyasal resimden bahsetmiyoruz. Aynı zamanda bir tür ittifaklara mecbur, muhtaç bir siyasal dokudan söz ediyoruz. Bu siyasal doku da doğrudan doğruya Kürt meselesine ve HDP’ye gönderme yapıyor. Her ne kadar HDP itilse, kakılsa, dışlansa da bu bakımdan önemlidir.
Şimdi senin söylediğin iki şey de çok doğru; bir taraftan “HDP’siz seçimi nasıl kazanırız?” gibi bir soru, bir arayış bazılarının kafasında var. Muhalif kesimde HDP’yle iş birliği yapmak istememek ya da yapamayacak olmak böyle bir tasavvuru gündeme getiriyor. Acaba Mansur Yavaş aday olursa, büyük bir seferberlikle bu sağlanabilir mi? Ya da HDP seçmeni dediğiniz seçmen ikinci turda zorunlu olarak Tayyip Erdoğan karşısında oy kullanarak otomatik olarak muhalefetin adayını destekler mi? gibi sorular soruluyor. Bu sorular hep sorulacak ama bunlarda biraz bahisçi bir mantık var. Şu ata mı oynayalım yoksa bu ata mı oynayalım… Diğer taraftan iktidarın verdiği bazı küçük işaretler yine senin dediğin gibi Kürt seçmenini ne kadar önemsediğini gösteriyor. Oyunu alamayacak olsa bile, bu seçmenin kafasını karıştırmak, bu seçmenle Altılı Masa arasındaki en azından bağlantıları koparmak gördüğümüz kadarıyla Erdoğan’ın stratejilerinden bir tanesi. O zaman bu seçmen ve HDP merkezde demektir.
Ayrıca şunlar da var: Araştırmaların sonuçlarına baktığımız ve tahmini bir ortalama aldığımız zaman görüyoruz ki eğer parlamentoyu muhalefet kazanırsa, yani Cumhur İttifakı orada azınlığa düşerse açıktır ki bugünkü oy oranlarına göre Altılı Masa parlamentoda çoğunluğu sağlayamaz. Ancak HDP’yle birlikte bu çoğunluk sağlanabilir. Dolayısıyla parlamentonun işlerliği, parlamentonun yürütme karşısında gücünü elde etmesi ya da güçlü bir siyaset taşıyıcısı olması HDP’nin varlığıyla mümkün. Dolayısıyla şu anda HDP’nin yok sayılıyor ya da hafifseniyor olması gerçeklere bu açıdan çok uymuyor.
Diğer taraftan, az önce söyledim: Muhalefetin HDP’siz seçim kazanması pek mümkün gözükmüyor. Özellikle cumhurbaşkanlığı yarışında. Peki ne olacak? HDP’yle muhalefet arasında bir ilişki ya da bileşik muhalefet diyebileceğimiz bir yapı ortaya çıkacak mı? Yine somut verilere baktığımız zaman Altılı Masa açısından bunun her geçen gün daha zor olduğunu görüyoruz. İYİ Parti’nin HDP’siz siyaseti ön koşul haline getiriyor olması, böyle bir tablo karşımıza çıkarıyor. Buna göre şöyle bir çıkış öneriliyor: “Adayımızı çıkaralım, öyle bir aday olsun ki HDP seçmenini küstürecek, itecek, tepki üretecek biri olmasın. Ve bu aday muhtemelen Kürtlerle kuracağı ilişkiler üzerinden oylarını talep etsin. Ve özellikle ikinci turda kaçınılmaz olarak Kürtlerin bütün oyları bu çerçevede bize gelsin.” Ama dediğim gibi bu da her zaman çok gerçekçi değil. Çünkü seçmeni bir blok olarak görmek, tek kişi gibi telakki etmek yanlıştır. Oradaki bir bölünme, yani yüzde otuz, yüzde yetmiş arası ya da altmış kırk arası bir bölünme, bir boykot bile seçim neticelerini etkileyecek cinsten.
Peki başka ihtimal var mı? Sorumuz bu. O zaman mercek HDP’ye dönmeye başlıyor. Açıkçası HDP bugüne kadar bu konuda benim gözlediğim kadarıyla oldukça olumlu bir performans izlemeye çalıştı. Zaman zaman sıkışıyor. Özellikle PKK’nın eylemleri söz konusu olduğu zaman, tavır almak ya da PKK’ya bağırıp çağırmak beklentisi toplumda yükseldiği zamanlarda sıkıştığı noktalar karşımıza çıkıyor. Ama şunu teslim etmemiz gerekir; HDP’nin temel siyasetinin iki büyük ekseni var. Bunlardan bir tanesi şiddet yerine Kürt meselesinde siyasi hattın öne çıkması ve bunun temsilcisinin kendisi olması. İkincisi de Kürt meselesini öncelemek yerine ilk aşamada bu sorunu çözebilecek bir demokrasinin oluşmasının koşullarının oluşmasına katkıda bulunmak. Bunu HDP’nin eş genel başkanları ve HDP’nin yönetim unsurları net olarak ortaya koyuyorlar. Kürt meselesinden çok öne çıkan bir demokrasi meselesinin ve sisteme entegrasyonun altını çiziyorlar.
HDP bu çerçevede önce ortak adayın birlikte tespit edilmesi önerisini getirdi, siyaset yapma koşulu olarak ya da birleşik muhalefeti üretme koşulu olarak. “Tamam parlamentoda biz ayrı, siz ayrı girin ama gelin seçilecek cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusunda konuşalım, görüşelim” dediler. Bu konuşma ve görüşmeyi de iki şarta bağladılar: Mutabakat ve şeffaflık. Yani kamuoyu önünde olması, gizli kapılar arkasında olmaması, bir tür HDP’nin meşru olarak görünür ve masada olması. Bu konuda oldukça ısrarlıydılar. Fakat geçen zaman bu konuda da imkân vermeyince HDP bir başka yolu da dillendirmeye başladı: “Biz birinci turda kendi adayımızı çıkaralım, Altılı Masa da çıkarsın, sonra duruma bakalım…”
HDP’nin birinci turda kendi adayını çıkartması demek tabii birinci turda seçimlerin kazanılamaması demek muhalefet tarafından büyük bir ihtimalle. Böyle olunca da HDP’nin tavrı ne olacak sorusu HDP içerisindeki bir dizi muhtemel görüşme, gelişmeyle de esnemeye başladı. Eş Başkan Mithat Sancar yaptığı birkaç açıklamada net olarak şunu ortaya koymaya başladı: Evet, siz aday çıkaracaksınız. Bu koşullarda biz de aday çıkaracağız. Ama bu, sizin çıkaracağınız adayı bir noktada benimsememiz, bir noktada onu desteklememiz ve kendi adayımızı geri çekmemizi engelleyecek bir durum değil.
Dediğim gibi bu ikinci tura yönelik bir ittifakın ipuçları da olabilir. Buradan nasıl bir anlam çıkarmak lazım? Anlam şu; HDP genel merkezi en azından şimdilik ‘Siyasetin dışında kalmak, ayrı bir kutup oluşturmak’ istemiyor. Dışarı atılmakla birlikte içeriye girmek için bütün koşulları zorluyorum’ diyor.
Bunu ben açıkçası çok hafife almamak gerektiğini düşünüyorum.
İkinci tura kalmış bir seçim Erdoğan açısından, iktidar açısından devletin imkânlarını kullanma bakımından çok daha avantajlı bir durum yaratmaz mı? Ya da bu ihtimal çok kuvvetli değil mi?
Bugünden bunu hüküm olarak vermenin doğru olmadığı kanaatindeyim ama evet böyle riskler elbette var. Yani iki tur arasında on beş günlük sürede gerek devlet imkânlarını kullanma gerek hareket kabiliyeti açısından diğer siyasi liderlere oranla etkili bir Erdoğan’ın çabaları bütün mekanizmayı değiştirebilir.
Nitekim pek çok kişi Türkiye’de, pek çok gözlemci, pek çok analizci, birinci turda kazanılmayacak seçimlerde Erdoğan’ın ikinci turun ne yapıp ne edip kazanabileceği kanaatinde. Ben bundan çok emin değilim. Yani ben demokrasiye ve seçmene daha çok güveniyorum. Bu kadar manipülasyona açık olup olmayacağını bilmiyorum.
Ama şu var tabii; bir karşılıklı meydan okuma noktasına gelirse iş, yani Erdoğan mı, Erdoğansız mı diye bir tartışma olursa bırakın manipülasyonları, devlet gücünün kullanılmasını, çekimser, Erdoğan’dan kaçmış muhafazakâr seçmenin geriye dönme riski vardır. Dolayısıyla bu aynen Haziran-Kasım seçimleri gibi düşünürseniz 2015’te olduğu gibi bir tablo üretebilir. Hakikaten 2015 seçimleri adeta iki turlu seçimlerdi. Birinci tur Haziran’daydı. Ne oldu? Kasım’da ne oldu? Baktığımız zaman arada sadece bir şiddet, terör hadisesi var. Ama bu sadece bu sonuçtan, daha doğrusu bu faktörden kaynaklanmadı. Aynı zamanda kazanımlarını kaybedeceklerini fark eden kimi muhafazakârların sandık başında daha kimliksel ve refleksif davranmalarından ileri geldi. Bugün ikinci turda bu devreye girebilir. Yani manipülasyon ne olabilir ki diye baktığımız zaman en fazla Öcalan’ı devreye sokmak, Kürt seçmenin üstüne biraz konuşmak…
Devlet imkânlarını kullanmanın ben geri tepeceğini düşünüyorum ama birinci turda Erdoğan’ı yenmek tabii daha gerçekçi bir ittifakı gerektiriyor.