“Yerli Mesih”imiz Hasan Mezarcı’nın geçen yıl yürürlüğe koyduğu hüküm, Ramazan’ın ilk günleri bir kez daha sosyal medyada dolaşıma girdi.
“Milli İsa”mız ne demişti hatırlayalım: “Su içmenin orucu bozacağına dair dini ahkâmı iptal ettim!”
Açıkçası bunu hiç garipsemedim. Kanunların tek kişilik kararnamelerle yok sayıldığı bir ülkede “Yerli Mesih”imiz Kur’an’ın bazı ayetlerini yine bir kararname ile iptal etmiş; bundan daha doğal ne olabilir ki? Ayıptır, lafı bile olmaz!
Malumunuz Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar kendine yaptırdığı özel üniformayla dolaşmayı adet edindi. Akar, genellikle Millî Savunma Bakanlığı’nın logosunu göğsünde arma veya omuzlarında apolet olarak kullanıyor. Bazen de üniformasının sol kolunda Türk Bayrağı, göğsünde ise altında “Hulusi Akar” yazılı bir pilot brövesi görmek mümkün. Bakanlığın logosunu arma olarak kullandığı kepini ve şapkasını da unutmamak gerek. Kısacası lacivert renkli, şahsa münhasır bir üniformadan söz ediyoruz.
Aslında Hulusi Akar genelkurmay başkanı iken yurtdışı ve yurtiçi bazı etkinliklerde askeri üniforma yerine birçok kez sivil kıyafeti tercih etmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2017 Sudan, Çad ve Tunus’u kapsayan gezilerinde buna şahit olmuştuk. Erdoğan’a eşlik eden Akar, üniforma giyen üst düzey yabancı askerlerle yaptığı görüşmelerinde sivil elbise giymişti. Hatta Genelkurmay Karargâhı’ndaki bazı görüşmelerini bile sivil kıyafetle yapmıştı.
Bu bir bireysel üniforma özlemi midir? Zira 1970-2018 yılları arasında yani 48 sene üniforma giymiş birinden söz ediyoruz. Şahsen katılmıyorum. Akar kadar olmasa da 28 yıl sırtında üniforma taşımış biri olarak söylüyorum. Çünkü üniforma daha çok gençlik yıllarında prim yapan bir olgudur. Dikkatleri üzerine çekmek, eksik olan karizmayı tamamlamak, önemsenmek ve farkındalık gibi kavramlar bu yaşlarla paralel gider. Yaş ilerledikçe yerini başka duygulara bırakır. Bir fanustan çıkıp özgürleşmek gibi… Bir meyhaneye veya ibadethaneye üniformayla gittiğinizi düşünün.
Türkiye’de bakanlara özel üniforma geleneği olmadığına göre Sayın Hulusi Akar nezdinde bunun anlamı nedir? Devam edelim…
Bunu için üniformanın sosyolojik ve psikolojik etkilerine bakmak gerekir. Ancak bu yansımalar kamusal alan ve sivil alan için aynı sonuçları doğurmaz. Hele ki başında “milli” ve “savunma” kavramları yer alıyorsa orda durmak gerekir. Çünkü sonuçları doğal olarak farklı olacaktır.
Sivil sektörde üniforma benzeri tek tip kıyafetler hiyerarşik düzen yanında çalışanların çalıştıkları kurumla bütünleşmelerine de hizmet eder. Bu onlar nezdinde daha çok bir aidiyet ve sahiplenme duygusunu yaratır. Hizmet verdikleri kişiler yönünden ise başta hijyen olmak üzere estetik dahil birçok etkisinden söz etmek mümkündür. Uçuş personeli, gemi ve otobüs kaptanları, aşçılar, garsonlar, özel güvenlik görevlileri, temizlik görevlileri, özel sağlık çalışanları vb.
Kamusal alanda ise üniformayla bütünleşmiş iki meslek grubu ön plana çıkar. Birisi silahlı kuvvetler, diğeri emniyet/güvenlik teşkilatıdır. Kamu sektöründe itfaiye erleri, zabıtalar, sağlık çalışanları, güvenlik görevlileri, cezaevi infaz ve koruma memurları, orman ve gümrük muhafaza memurları, makinistler gibi meslek grupları da üniformalı olarak görev yapsa da etkileri diğer ikisi gibi değildir.
Özel sektörün aksine üniformanın kamusal alana etkisi bizde daha nettir: Hiyerarşi, disiplin ve otorite!
Bunun da bizim bir türlü sivilleşememiş, otokratik yapıya meyilli “asker devlet” anlayışına sahip oluşumuzdan kaynaklandığı kanısındayım. Kaldı ki millet olarak oldum olası severiz şatafatı.
Peki, Akar şahsına münhasır üniforma giyerek bunu mu sağlamaya çalışıyor?
Ancak böyle bir şey, yeni hükümet sistemi ile çelişmez mi? Genelkurmay Başkanı’nın Milli Savunma Bakanı’na bağlanmasının amacı askerleri sivil otorite yoluyla merkeze çekip askeri vesayeti zayıflatmak değil miydi? Eğer sivil otorite de üniformaya bürünecekse değişen ne? Bu durumda tek fark vesayetin başının değişmesidir. Bu aynı zamanda yaklaşan bir başka vesayetin ayak sesleri anlamına gelmez mi?
Yoksa asıl neden 15 Temmuz gecesinin neden olduğu o malum derin travma mı? Bir Genelkurmay Başkanının astları tarafından derdest edilip boğazının kemerle sıkılması öyle unutulabilecek sıradan bir olay değil. Dedik ya, üniforma bazen de eksilen bir karizmayı tamamlayıcı bir etkiye sahiptir. Kim bilir, Sayın Akar belki de böyle bir saikle bunu telafi etmeye çalışıp “Patron hala benim” mesajı vermeye çalışıyordur.
Bunları şimdilik bir yana bırakıp bir de olaya kural tanımazlık yönünden yaklaşalım.
Önce şunu bir tarafa not edelim. Kamusal alanın iki temsilcisi olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Emniyet Teşkilatı öyle kafasına göre üniforma giyemez.
Üniforma deyip geçmeyelim, gerek yasa ve gerekse yönetmelikler bu konuda en ufak bir boşluk bırakmayacak detaylı düzenlemeler içermektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği çerçevesinde bu faaliyetlerini yürütür. İç Hizmet Kanunu Madde 34 üniforma konusunda oldukça katı ve kararlıdır:
“Silahlı Kuvvetler mensupları üniforma giyerler. Hizmet esnasında üniformayı giymek mecburidir.”
Yasa, sivil elbisenin hangi şartlarda giyileceğini de hatırlatır:
“Hususi vazifeler sebebiyle hizmet esnasında sivil elbise giymek amirin müsaadesine bağlıdır.”
Üniforma ile girilmeyecek yerler ise “aman ha” bağlamında bir bir sayılmıştır:
“Askerler, barlar, genelevler, meyhaneler ile bunlara benzer yerlere üniforma ile giremezler.”
Yasa devamla üniformanın şeklini de ihmal etmez. “Dar paçaymış, İspanyol’muş ancak ben karar veririm,” der:
“Üniformanın şekilleri Milli Savunma Bakanlığı’nca tespit olunur.”
TSK İç Hizmet Yönetmeliği Mad. 72 ise her üniformanın bir gün mutlaka ölümü tadacağını veciz bir şekilde belirterek adeta “sala”sını okur:
“Her asker, Silahlı Kuvvetler’den ilişiği kesildiği tarihten itibaren bir ay içinde üniformasını çıkarmaya mecburdur.”
Olur ya, “Ben onsuz yapamam, ben çok özledim” diyenlerin çıkması ihtimalini de göz ardı etmeyen yönetmelik, ağızlara bir parmak balı çalmayı da ihmal etmez:
“Emekli subay, askerî memur ve astsubaylar davet edildikleri ulusal bayramlarda resmî elbiselerini giyebilirler.”
Amaç nostalji yani bir tür özlem olsaydı Sayın Akar ulusal bayramları iple çekerdi. Akar’ın böyle bir hassasiyetinin olmadığını hepimiz biliyoruz.
Bu durumda Sayın Akar’ın üniforma saplantısı Habertürk yazarı Nagehan Alçı’nın merakıyla da örtüşmüyor. Hatırlarsanız, garibim eski Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko’yla röportaj yaptığı sırada heveslenip askeri üniforma giyince başına gelmedik kalmamıştı.
TSK İç Hizmet Yönetmeliği Mad. 77 ise suistimalden söz eder ve olası küçük yaramazlıkları dahi görmezden gelmez:
“Üniformayı teşkil eden kısım ve teferruat sivil giyimde kullanılmaz.”
Anlayacağınız, Sayın Hulusi Akar’ın üniforma giymesinin kesinlikle yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Kullandığı logo ve pilot brövesinin yukarıdaki yasak kapsamında kalıp kalmayacağı ise tartışmalıdır.
Emniyet teşkilatında da buna paralel bir düzenleme söz konusudur. 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu Madde 4 şöyle der:
“Polis, silahlı icra ve inzibat kuvveti olup üniformalı ve sivil olmak üzere iki kısımdır.”
Yasa üniformayla ilgili detaylı düzenlemeyi Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Kıyafet Yönetmeliği’ ne bırakır. Yönetmeliğin 6. Maddesi şu düzenlemeyi içerir:
“Emniyet hizmetleri sınıfında görevli personelin görev sırasında üniforma giymesi zorunludur.”
Yönetmelik akabinde son noktayı şu şekilde koyar:
“Hangi görev türlerinde hangi makam ve görevde bulunanların sivil elbise giyeceği, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün teklifi üzerine Bakanlık Makamınca tespit edilir.”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bugüne kadar Sayın Hulusi Akar gibi şahsına münhasır Jandarma-Emniyet-Sahil Güvenlik karışımı bir üniforma yaptırmadı. Kişisel özelliklerine baktığımızda heveslenmediğinden diyemeyiz. Acaba bu Sayın Soylu‘nun mevzuata fazlasıyla saygılı olduğunu mu gösteriyor? Emin değilim.
Peki devlet başkanları için de aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?
Geçmişte Hitler, Mussolini, Stalin, Franco, Kaddafi, Saddam ve İdi Amin gibi birçok devlet başkanını tarih sahnelerinde üniformalı gördük. Bazılarınınki sünnet çocuklarını bile kıskandıracak ölçüde cicili biciliydi. Ancak hepsinin de ortak özelliği “diktatör” olmalarıydı.
Günümüzde son örneklerden biri ise Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’dir. Onun gerekçesi ise ülkesinin içinde bulunduğu savaştır. “Başkomutan” sıfatını pekiştirici bir gerekçedir bu. Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un’u ise tasnif dışı tutmak gerekir. Çünkü kendisi üniforma için yaratıldığı gibi sivil giymesi zaten fiziken uygun değil.
İngiltere gibi anayasal monarşiyle yönetilen ülkelerde ise kraliyet geleneği gereğidir.
Ülkemizde barış zamanlarında cumhurbaşkanları da arada bir üniforma benzeri kıyafetler giymiştir. Özellikle kamuflajlı askeri üniforma, cumhurbaşkanlarınca “Başkomutan” sıfatı taşıması sebebiyle tercih edilmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu geleneği devam ettirdi. Mesela Oğulpınar Karakolu’ndaki programa kamuflajlı üniforma ile katıldı. Hatay’da brifing alırken yine asker parkası ile gördük kendisini.
ABD devlet başkanlarından Donald Trump’ı da üniformalı gördük. Obama ise isimlik kısmında “Barack Obama” ve “Başkomutan” yazan ABD hava kuvvetlerine ait ceket ile kamuoyunun karşısına çıkmıştı.
Ancak Hulusi Akar’ın durumu hiçbirine uymuyor. Giydiği üniformanın kesinlikle yasal bir dayanağı da bulunmuyor. Kendisi “Başkomutan” olmadığı gibi ülkesi bir savaşın içinde de değil. Kaldı ki Sayın Akar üniformayı sırf askeri etkinliklerde de giymiyor. Deprem bölgesi gezilerinde dahi onu üniformalı gördük. Umarım seçim meydanlarında da görmeyiz.
Ne var bunda demeyin! Böyle bir alışkanlık ileride Sayın Akar’ı da zora sokacaktır. Zira yaklaşan seçimlerde büyük ihtimalle kendisi milletvekili olacaktır.
Şayet Sayın Hulusi Akar’ın üniforma merakı kişisel bir özlem veya alışkanlıktan kaynaklanıyorsa, milletvekili olduğunda bu hasretini giderebilmek için “davet edileceği ulusal bayramları” iple çekmek zorundadır.
Yok, bu basit bir özlem veya alışkanlık değilse, Sayın Akar’ın şahsına münhasır sıra dışı bir “Mesih Kararnamesi”nin yolunu gözlemekten başka seçeneği kalmayacaktır.