Belarus’ta iki hafta önceki mizahi seçimden bu yana 26 yıllık diktatör Lukaşenko’ya karşı sokaklarda gösteriler bitmiyor.
Başkent Minsk’ten gelen bir görüntü ise sosyal medyada kısa sürede fenomen haline geldi.
Protesto yürüyüşündeki kalabalığa eşlik eden genç müzisyenler, bizim tulum diye bildiğimiz çalgının Belarus’taki versiyonu olan dudalar eşliğinde çok tanıdık bir şarkıyı çalıyordu.
Bizdeki bazı aklı evvel akademisyenler bu görüntüye bakınca duda çalan kırmızı giymiş kadından işkillenip, Gezi-kırmızılı kadın-dış güçler üzerine hikayeler yazdılar.
Ama bilenler bir kere daha güçlü iktidarlar karşısında direnen protestocuların marşına dönmüş o rock şarkısına kulak kesildi.
“Peremen” yani “Değişim”, 80’lerin ortasında Rusların efsanevi rock-punk grubu Kino’nun (Sinema) efsanevi kurucusu ve solisti Viktor Tsoi’nin marş haline gelmiş, Sovyetleri yerinden oynatmış şarkısı….
Şöyle diyor sözleri:
“Değişim. Onu yürekten istiyoruz. Değişim. Gözlerimiz onu istiyor. Gözyaşlarımızda, kahkahalarımızda. Damarlarımızda atan nabızda. Değişim için bekliyoruz.”
Aslında rock müzik 70’ler ve 80’lerin ilk yıllarında Sovyetlerde dejenere Batı kültürünü temsil ettiği için yasaklı bir müzik türü.
Ama Gorbaçov’un Glastnost (Açıklık) ve Perestroyka (Reform) politikalarıyla rock müziğe de televizyonların, sahnelerin kapıları açılıyor.
Viktor Tsoi, bir taraftan eşi ve çocuğuyla ocakçılık yaptığı bir apartmanın şimdi müze olan kazan dairesinde yoksulluk içinde yaşarken, bir taraftan da arkadaşlarıyla kurduğu Kino grubuyla yeraltında satılan albümler yapan henüz tanınmamış genç bir adam o sırada.
Şöhreti 1987’de final sahnesinde grubuyla şarkı söylediği kült bir Sovyet filmi olan Assa’yla yakalıyor.
Çekik gözleri, saçları, bebeksi yüzüyle Bruce Lee’yi hatırlatıyor izleyicilere.
Çekik gözlerinin sebebi Koreli babası.
Onun da hikayesi ilginç. 19’uncu yüzyılın ortalarından itibaren şimdi Kuzey Kore olan bölgeden çok sayıda Koreli sınırı geçip, Rusya’ya göç ediyor. Rusya’nın uzak doğu topraklarında 200 bine varan bir Rus Koreli nüfusu oluşuyor. Stalin, Japonlarla işbirliği yaptıkları iddialarıyla tıpkı Kırımlılara yaptığı gibi Korelileri de yaşadıkları topraklardan Kazakistan’a ve Özebekistan’a sürmüş. Tsoi’nin babası da o Sovyet Korelilerinden bir mühendis.
Filmle, hem Sovyet gençliği için ekranlarda görülmeye alışılmadık rahat görüntüsü, giyimi, tarzıyla kendisi hem de söylediği şarkı fenomen haline geliyor: Peremen.
Aslında Victor Tsoi’nin politikayla da pek ilgisi yok.
Şarkıdaki “peremen” yani “değişim”den kastı politik bir mesaj da değil, Rusçada aynı anlamda kullanılan okullardaki tatil zamanını kastettiğini anlatmış bir röportajında. Politik değil, sosyal bir değişim talebi bu. Ama şarkının patladığı zaman, Gorbaçov’un Perestroyka yılları olunca şarkı bir anda Sovyet gençleri arasında politik değişim talebinin marşına dönüşüyor.
Hatta Gorbaçov bile şarkının gençlerdeki değişim talebini yansıttığını söyleyerek, kendi politikalarına dayanak göstermiş.
Viktor Tsoi, albümleriyle, filmleriyle, konserlerle, televizyon programlarıyla hem Sovyetlerde hem de Doğu Bloku ülkelerinde şöhret oluyor. Tabii KGB’nin yoğun gözetimi altında.
1988 yılında başrolünde oynadığı “İğne” adlı film tüm zamanların en çok izlenen Sovyet filmi olmuş.
Filmdeki uyuşturucu bağımlılığı sahneleriyle o yıllarda Sovyetlerde bahsedilmesi bile tehlikeli meseleler ekrana taşınmış, böyle şeyler izlemeye alışık olmayan gençler filme büyük ilgi göstermiş.
Şöhretin zirvelerindeyken 1988 yılında Sovyetlerin Afganistan işgalini eleştiren savaş karşıtı bir şarkı olan “Kan Grubu”nu yapıyor:
“Kolumdaki kan grubum. Kolumdaki seri numaram. Savaşta bana şans dile, şans dile. Burada kalmayayım, burada kalmayayım. Bana şans dile”
Aslında yine politik bir mesajı yok şarkının, bu anlamsız savaşa giden gençlerin isyanını anlatıyor.
Tsoi, aslında hiç istemese de Sovyetlerin katı ve sıkıcı kültürel ve ideolojik hegemonyasına karşı bir gençlik isyanının sembolü haline geliyor.
1990 yılında henüz 28 yaşındayken şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybedince bu efsane bir mite dönüşüyor.
Ölümünden bir yıl sonra 1991’de, Moskova’da Rusya parlamento binasını komünist darbecilere karşı korumaya çalışanların barikatlarından Peremen şarkısı duyulmaktadır artık…
Hakkında bir tanesi Belarus’un başkenti Minsk’de olmak üzere hatıra duvarları oluşturuluyor, heykelleri dikiliyor.
Peremen de Rusya ve eski Sovyet ülkelerindeki sokak gösterilerinin marşı haline geliyor.
Rusya’daki Putin karşıtı gösterilerde de sık sık söyleniyor.
Rus yanlısı yönetime karşı Ukrayna’daki kanlı Maidan ayaklanmasının marşlarından da biriydi Peremen.
En son da Belarus sokaklarında tekrar duyuldu.
Gencecik yoksul bir rockçının yazdığı şarkı, gerçeklerin sürekli ters yüz edilmesi üzerine kurulu büyük bir propaganda makinesinin ürettiği hikayenin büyüsünü kaçırmıştı.
Sovyet propaganda makinesinin en temel stratejilerinden biri adını, Stalin, Kruşçev ve Brejnev dönemlerinde komünist partinin politbürosunun değişmez ismi olmuş Mikhail Suslov’dan alıyor.
“Suslav Manevrası” denen bu propaganda yöntemine göre neyle suçlanıyorsanız, düşmanınıza onunla saldırmalısınız.
Örneğin Sovyetler, Afganistan’ı işgal ederken, ABD’yi Afganistan’ın içişlerine karışan emperyalist bir ülke olmakla suçluyordu.
1980’lerde ekonomisi yavaş yavaş çökmekte olan Sovyetlerde vatandaşlar Batı ekonomisinin çökmekte olduğuna inandırılmıştı.
Moskova’da yaşayan sıradan bir Rus vatandaşı Batı’nın sadece ekonomik olarak değil, ahlaken, toplumsal olarak da çökmekte olduğunu düşünüyordu.
Ama bu büyülü masal bozulmasın diye günlerce dünyadan saklanmaya çalışılan Çernobil gibi bir facia, insanlara devletin kendilerine yalan söylediğini, ülkenin o kadar da iyi yönetilmediğini gösterdi.
İşlerin aslında anlatıldığı gibi olmadığı, kötüye gittiği ise, Gorbaçov’un Glastnost ve Perestroyka açılımlarıyla ekonomide, kültürde demir perdelerin indirilmesiyle anlaşıldı.
O boşluktan içeri giren Viktor Tsoi ve şarkıları da bu değişimde ve aydınlanmada rol oynamıştı.
Ortaya çıkan güçlü yeraltı mizahı, kulaktan kulağa dolaşmaya başlayan fıkralar da propaganda makinesinin hikayesini gülünç hale getiriyordu artık.
O fıkralardan birinde bir adama karısı gidip ekmek almasını söyler. Adam fırına gider, upuzun bir kuyrukla karşılaşır. Saatlerce kuyrukta bekler. Ama kuyrukta en ufak bir hareket, kısalma olmamaktadır. Saatler sonunda kuyruktan homurtular, sisteme karşı öfkeli sesler yükselmeye başlar. Bağıranlardan biri da bizimkidir. Sonra bir araba yaklaşır. İçinden gri pardösülü KGB ajanları çıkar. Adamın yanına gelip kulağına eğilerek “Bundan beş yıl önce bu işlerin nasıl halledildiğini biliyorsundur. Artık öyle yapmıyoruz ama sen evine git ve bir daha böyle nümayişlere karışma” der.
Adam korkarak eve koşar. Elleri boştur. Karısı “Ekmek nerede” diye sorar. Adam “Ne ekmeği artık devlette kurşun bile kalmamış” diye cevap verir.
Şarkılar, romanlar, fıkraların karşısında koca bir rejimin propaganda makinesi işlevsiz kalır.
Gencecik Viktor Tsoi’nin komünist rejime farkında olmadan vurduğu darbe o kadar unutulmaz olur ki, yıllar sonra Rusya’da komünist bir milletvekili Peremen şarkısının CIA tarafından yazıldığını iddia eder ve konunun araştırılması için önerge verir.
İktidarlar sadece PR faaliyetiyle, propaganda makinesinin gerçekleri ters yüz etmesiyle ayakta kalamaz ve ikna edici olamaz.
Bunun bu yüzyıldaki en güçlü delili, siyasi propagandanın en profesyonelini yapmış Sovyetlerin yaşadıkları.
80’lerin ortalarına kadar ‘her şey harika gidiyor, biz kazanıyoruz’ diye anlatılan resmi hikaye açılan ilk hava boşluğundan giren acı gerçeklerle bir anda tepetaklak olmuştu.
Şimdi de sıra her şeyi dış güçlerle açıklamaya çalışan ama 26 yıl sonra artık ikna edici olamayan Lukaşenko’ya gelmiş görünüyor
Dudalar şimdi onun için sokaklarda Peremen çalmaya başladı…