Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIİktidarın soğuk matematiği

İktidarın soğuk matematiği

AK Parti iktidarı uzun süredir empati yeteneğini kaybetti. Soğuk bir matematiksel iktidar hesabıyla meselelere bakıyor. Bu da attığı adımların toplumda karşılık bulmasını ve bir duygu yaratmasını engelliyor. Çözüm Süreci bunun son örneği oluyor. Zamanında bırakılmayan bir Demirtaş, aylar sonra bırakılacak bir Demirtaş’ın yapabileceklerini de sınırlıyor. Süreçte güvensizlik DEM Parti üzerindeki basıncı da artırıyor. Zamana yayılan her adım kutuplaştırılmış böylesine bir toplumda ve her an bir yerin patladığı bu bölgede değersizleşmeye mahkum.

AK Parti kurulduğu günlerden 2010 yılına kadar gerek kuruluş felsefesinin yaratmış olduğu cazibeden ötürü ve bu cazibenin uluslararası alanda yoğun alıcısının varlığı onu soğuk matematiksel hesaplardan ziyade siyaset sosyolojisine uygun ve toplumsal refleksleri ölçen bir vaziyete tuttu.

Başlarken ” gömlek değiştirme ” metaforu ve özgürlükleri toplumsallaştırma strstejisi ile ekonomik refahı yükseltme iddiası toplumsal karşılık bularak bir liderlik partisine dönüşme fırsatı yarattı.

2010 yılından sonra ise yavaş yavaş matematiksel siyaset tarzına doğru bir yolculuğu benimsemeye başladı.

İlk zamanlar ekonomik refahın olması ve toplumsal desteğin halen devam etmesi nedeniyle pek dikkate alınmadı ta ki 7 Şubat MİT Krizi ile başlayan müttefikler arası çatışma ortaya çıkıncaya kadar.

17-25 Aralık, Gezi Direnişi, Hendek Olayları ve 15 Temmuz Darbe Girişimi ile beraber artık AK Parti’nin ülkeye, dünyaya, bölgeye ve insana bakış açısı tümüyle matematiksel hesaplara dayanan ” soğuk matematik ” diye tarif ettiğim siyaset tarzı egemen oldu.

Bu siyaset tarzının yegâne hedefi mutlak iktidardır ve mutlak iktidara giden yolda her türlü yol ve yöntem mubahtır.

Bu tarzı siyaset hep başkalarını suçlama ve her sorunun kaynağını kendi dışında görme siyasetidir.

2020 yılına kadar ağırlıklı olarak dış politikayı iç politikaya dönüştürerek düşmanı hep dışarıda arama ve iç muhalefeti bu dış düşmanla irtibatlı halde gösterme olarak devam etti.

2018 Ağustosu’nda Rahip Brunson olayı nedeniyle Trump’ın müdahalesi sonucu derin bir ekonomik krize girme aşaması ile beraber matematiksel refleksle dış düşman politikasına son verme ve düşmanı içeride arama hamlesi gelmeye başladı ama tarih artık 2002 ile 2010 yılındaki altın yıllar dönemi olmadığından ötürü AK Parti’nin sorgulanma dönemi de başlamış oldu.

Sorgulamanın başlaması AK Parti’yi geçmiş referans değerlerine götürmesi beklenirken tam tersine soğuk matematiksel hesaplar daha da hız kazanmaya başladı.

Bu durum sadece iktidarın güç hırsı ile izah edilecek bir durum da değil.

Arap Baharı’nın kırılması sonucu daha evvel iktidarın demokrasi ve demokratikleşme adımlarından ötürü yanında bulunan önemli ölçüde de entelektüel kapasitesi olan kesimler Gezi ile beraber bir kopuşa gittiler, burada Gezi’yi bir ayaklanmanın motor gücü olarak okumanın zaafı da eklenince ağır bir yenilgi yaşadılar bu durum iktidar ile önemli bir toplumsal güç arasında ki derin güvensizlik tohumlarını ekti ve süreklilik kazandı.

Cemaatin devleti ele geçirme hırsı ve PKK’nin Hendek Olayları eklenince gidişat iktidarı sadece ama sadece kendini koruma adına otoriter karaktere sığınma ruh halini yarattı

15 Temmuz Darbe Girişimi ise iktidara tam otoriter karakter sağladı.

Ve daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, farklılıkları zenginlik olarak gören bir AK Parti gitti, yerine içinde insan olmayan soğuk matematiksel hesaplar yapan bir AK Parti geldi.

2025 yılına geldiğimizde karşımızda duran AK Parti fotoğrafı bu maalesef.

Sırtını yeni yarattığı sermayeye ve yargı ile güvenlik bürokrasine dayayan halkın temel taleplerinden uzaklaşmış ve güç körlüğüne kapılmış bir iktidar varlığı söz konusu.

En önemli özelliği olan empati kurma özelliğini bile yitiren mevcut iktidar, siyasal haritaların değiştiği bir dönemde bunu daha fazla demokrasi ile karşılaması gerekirken yine esir olduğu ve sıfır empati içeren matematiksel hesaplarla davranmaktan kendini alıkoyamıyor.

Bu hafta içinde yaşanan iki örneği vermek istiyorum:

İlki Demirtaş’ın tahliye edilmesinin o çok istenen iç barışın üzerinde yaratacağı pozitif etkiyi bile görememe aklının soğukluğu ne yazık ki ertelenen hamlelerin olağan koşullarda belki anlamı olabilir ama böylesi olağanüstü koşullarda bir gün veya bir jestin bile ne kadar değerli olduğunu görememe yetersizliği.

Bir diğeri ise CHP Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın günlerdir hastane hastane dolaştırılmasının yaratmış olduğu gayri insani tabloya bile müdahale etmemekte ki basiretsizlik.

Sadece bu iki örnek bile toplumsal nabzı okumakta usta olan AK Parti’nin bugün geldiği durumu izah etmeye yeter diye düşünüyorum.

Böylesine kör bir kutuplaştırılmış ortamda pozitif adımlar ile empatinin geciktirilmesi açısından yaşadığımız son durumun en bariz örneği de DEM Parti’nin Rojava ile ilgili açıklamasında yaşadık.

19 Temmuz 2012 günü ilan edilen Rojava’daki kazanımı kutlayan DEM Parti’ye, mesajında neden İŞİD’e karşı cümle yok ama Esad diktatörlüğü diyorsun diye linç kampanyası başlatıldı ve DEM Parti bu linç kampanyasına boyun eğerek paylaşımını sildi.

Ne yazık ki aklı başında birileri çıkıp da şunu demedi: “İŞİD denilen zebani örgüt 2013 Nisan ayında kuruluşunu ilan etti. Rojava ise 2012 yılında kuruluşunu ilan etti. Yani Rojava ilan edildiğinde İŞİD denilen örgüt Suriye’de daha kurulmamıştı. Olmayan bir örgüte karşı Rojava ilanı nasıl olur? Siz 2014 Kobani Direnişi’ni Rojava’nın ilanı ile karıştıracak kadar cahilsiniz.”

Ama kutuplaşma ortamında gerçek anlamını yitiriyor, herkesten belli bir rolü oynaması bekleniyor.

Bundan ötürü zamana yayılan her adım kutuplaştırılmış böylesine bir toplumda ve her an bir yerin patladığı bu bölgede değersizleşmeye mahkumdur

- Advertisment -