İman bir intisaptır. İnternet bağlantısıdır: Dijitalden daha görünmez bir networke üye olma lüzum ve çabasına iman diyebiliriz. İman, bütün’de tecelli eden ötekiye olan emn ve nispetin adıdır. Parçanın bütüne olan ihtiyacına, parçanın bütünlük arayışına iman diyoruz. İmanda insan kendinin dışına çıkar ve kendine geri döner. Bu dolayımlı kendilik bir tutunma, bir bütünlenme işlemidir. Dil, din, toplumsallık bu temel realitenin türevleridir. İman, insanın koptuğu bütünlüğü temin etmek için geri bağlanmasıdır.
İnsan imana muhtaçtır ama mecbur değildir. İman etmeyen bir insan tek başına bir bütünlük iddiasında bulunduğu için artık insan değildir, Tanrıdır. Hatta eski filozoflar iman etmeyen (tek başına kalan) insan için ya Tanrıdır ya da hayvandır demişler. Hayvanın imana ihtiyacı yoktur çünkü kopmamıştır. Tanrının da imana ihtiyacı yoktur çünkü bütünü temsil eder. İman sadece irade sahibi parça için gerekli bir yeniden yapışma hamlesidir. Parçanın bütünlük arayışı birşeyin yerini bulmasıdır, bir eve dönüş veya bir cennete varış hikayesidir.
Marksizmde imanın hikayesi tıpkı dinde olduğu gibi bir parçanın bütünlük arayışıdır. Sınıf bölünmüşlüğün adıdır. İnsanın tek tek bütün(lük)den gurbete düşmesine yabancılaşma denilir. Bütünün ikiye yarılması ise bir nevi şirktir, sömürünün kapısının açılmasıdır. Ekonomi bu işin sadece matematiğidir. Sınıfın lağvı, gurbetin sona erdirilmesidir. Zira sınıf tek’e indiğinde yok olur. Bir’liğin sağlandığı bu hale tevhid denilir. Komünizm, cemaatin toplumdan intikamını almasıdır. Komünizmin amacı gurbete düşmüş insanın kendine gelmesi (evine dönmesi) için ayrılığın üstesinden gelmesini sağlamaktır. İnsanın özgür olması ile iman etmesi bu yüzden aynı anlama gelir. Parça’nın özgürlüğü bütün’lenmekle mümkün görülür. Sosyal olarak tanımlanan insan bir parçadır.
İmana insanın bağlanma ihtiyacı diyebiliriz. İmanın içine fıtri bağlanmalar ve iradî bağlanmalar dahil edilebilir. Ebeveynlere olan bağ başlangıçta hayvanîliğe yakınsar olsa da bir noktadan sonra iradîleştiği için imandır. İnsanın topluma olan nispeti bütün somut biçimleri (totem, tapınak) ve soyutlanmış formları (insanlık, ulus) ile imandır. Bu bütünlenmeyi ve tamamlanmayı mümkün kılan her bağlanma nesnesi imanın konusudur.
Tanrı, toplum (ve/ya kainat) ölçeğindeki hayrın adıdır. Onun için imansız insan bulmak çok zordur. Çünkü imansız kalmak çok zordur. Hayır öyle imansızı doğradıkları için değil, imansız insan toplumda damar tıkanıklığına yolaçtığı için toplumun dışına atılırdı. Bunu yapmak her bünyenin doğal hakkıydı (mürtedin hakk-ı hayatının olmaması veya aforoz buradan doğdu).
İşte (tekil toplumlar için) Tanrının aşağı yukarı bir ve belli olduğu geleneksel toplumlardaki anlamıyla imansızlık pek mümkün olmazdı. Günümüzde ise Tanrının ne olduğu konusundaki tanımlar insan özgürlüğü (bireysellik) ile parçalanıp çoğaldığı için farklı Tanrıların (veya aynı Tanrı’nın farklı tanımlarının) müminleri diğerlerine imansız olarak görünürler. Kolektif beden de organik olmaktan çok iradi bir yapı olduğu için iman eskisi gibi garanti değildir. Bu sebeple kendine diğerinin tanrısına nispetle ateist diyen biri, kendi tanrısını putlaştırdığı için kendi nefsine tercüme edilmemiş hayırları görmeyen bir müminden daha mümin çıkabilir. Dinin insanlar adedince alımlandığı dinde Tanrı herkesin fehmine göre yeniden göndere çekilir. Tanrı insanı ayakta tutan iyiliklerin toplanıp göndere çekilmesinden ibarettir.
İman insanı insan eder, belki de özgür eder. Onu bütünlenmiş yapar. ‘Hakiki bir imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir’. Çünkü hakiki bir imanda bütün kainatta yabancı birşey kalmayacak şekilde bütünle özdeşleşme gerçekleşir.