1.
Kemal Sunal’ın en iyi filminin hangisi olduğunu tartışırken, “Korkusuz Korkak” diye yinelerken ben ve biri aslında Sunal’ın dramada da başarılı olduğunda ısrarcıyken, sessiz kalan öteki aklımdan tamamen silinmiş bir film atıyor ortaya: Gülen Adam.
Doğarken ağlamak yerine kahkahalar atan, babasının cenazesinden güldüğü için kovulan, askerdeki çavuşunu dahi gülüşüyle delirten Yusuf adında bir karakteri anlatıyor film. Girişindeki flashback’lerle başka tür bir şey izletmeyi vadetse de çoğunlukla sıkıcı, didaktikliği üzücü seviyede. İzlerken filmi birtakım notlar almışım. “Sen asıl gülemeyen bu millete çare bul doktor”lardan elimde kalan, Yusuf’un doktordan yardım isteyen annesi ve asistan arasındaki diyalog olmuş. Asistan, Yusuf’un annesini şu sözlerle avutmuş filmde: İyileşecek anacığım, Yusuf’u ağlatacağız inşallah.
2.
2019 yerel seçimleri öncesi, Kemal Kılıçdaroğlu katıldığı bir programda kazanacakları belediyeleri hayli iddialı cümlelerle sıralıyordu; birçok Cumhuriyet Halk Partili seçmenin de o dönem ikna olmayacağı bu sözlere Buket Aydın gülerek karşılık verdi. Gülmesinin gayriihtiyari olduğunu varsaysak bile, sonrasında kurduğu “Bugün yine formunuzdasınız” cümlesiyle… A) Karşısındakinin sözlerini komik buluyor, makul seçenek bu. Fakat bir sorun var: Soruyu sorarken, “Büyükşehirlerde iddialı olduğunuzu görüyoruz” diyor Buket Aydın. Soru kurultay sorusu; gazeteci, olası başarısızlık sonrasında Kılıçdaroğlu’nun aday olup olmayacağını merak ediyor. Haliyle, küçük bir ihtimal ama, B) “Bugün yine formunuzdasınız” cümlesi, önceki “İddialı olduğunuzu görüyoruz” cümlesinden de hareketle, “Soruları geçiştirmekte yine ustasınız” olarak okunabilir.
Belki de sonraki seçimlerde ellerinde “aday olma” dövizleriyle sokaklara çıkan gençlerle aynı fikirdeydi. Fikrimiz yok, kesit yeterli değil.
Kahkahadan sonra Kılıçdaroğlu’nun partisi yerel seçimlerden başarılı çıkıyor. Kılıçdaroğlu birkaç kez daha konuk oluyor Aydın’a. Bunlardan birinde, “Sizin kahkahanız bize uğurlu geldi” diyerek önceki programı hatırlatıyor; nezaketli bir iğneleme. Liderle gazeteci arasında bir sorun yok, her şey olması gerektiği gibi.
Fakat işler orada kalmıyor. Kahkaha bir kez hafızalara kazındı.
3.
Buket Aydın ve kredi kartı arasındaki bağlantının çıkış noktası şöyle: Buket Aydın, günlerden bir gün bir televizyoncunun programına konuk oluyor. Televizyoncudan bahsetmeli; eski bir talk-show’cu. Türkiye’nin yirmi iki kadın kaymakamından biriyken AK Parti’nin teklifiyle görevinden istifa ederek milletvekili adayı olan Özlem Türköne, yıllar önce konuk olduğu programındaki hitabını laubali bulduğu için –“Özlem siyasette yeni”– talk-show’cuyu eleştirmiş, fakat karşılığında “Ben herkesle böyle konuşuyorum” cevabını almıştı. [Talk-show’cu, birkaç dakika önce Berhan Şimşek’ten Berhan Ağabey diye bahsediyordu.] Şimdilerde giyim kuşamıyla, konuşma tarzıyla tam bir entelektüel olan sunucumuz kadınlara söz hakkı veriyor; eskisi gibi programına konuk güzel kadınlarla alay etmek yerine onları dinliyor.
Buket Aydın, o programda birkaç açıklama yapıyor. Bunlardan biri kimi gazetecilerin patronların kredi kartını kullandığı iddiası; mesleğindeki kötüleri ifşa. Fakat programdan alınan kesit böyle söylemiyor. Dolaşan kesitte eski talk-show’cu kendisine hiçbir zaman kredi kartı verilmediğini söylüyor. Aydın yanıtlıyor: “Sana vermiyorlar [başkalarına veriyorlar]”. Bu kesit, “Sana vermiyorlar [bana veriyorlar]” olarak sunuluyor ve hikâye başlıyor. Buket Aydın ile kredi kartı arasında, asla bozulamayacak ve türlü erkeğe malzeme olacak farazi yolun taşları, ilkin bu videoyla döşeniyor.
İnsanlar toplaşıp saldırmaya başlıyorlar. Meşalelilerin liderlerinden biri, saati kadraja girsin diye verdiği pozlarda kolunu yukarı kaldıran, al al yanakları bir zamanların ünlü türkücüsü Kubat’ı andıran o ekonomist.
Sonuncusuysa, Aydın’ın adı anılınca dahi öfkeye kesen, bir zamanlar başka kadınlara da böyle sinirlendiğini bildiğimiz; köşesinde o spor kulübü ve televizyon sahibinin sarışın eski eşine “kahpe” diyecek kadar ileri giden çiçeği burnunda YouTuber o gazeteci.
Biraz bilgi zamanı:
Heinrich Kramer ve James Sprenger tarafından yazılan “Malleus Maleficarum”, cadı avlarıyla ilgili bir rehber niteliğindeydi. Orta Çağ Avrupa’sında cadılık ve büyücülükle mücadele etmek amacıyla yazılan kitap, cadı avlarının en önemli kaynaklarından biri olarak kabul edilir. Cadı oldukları varsayılan kadınlar vakalara göre bebekleri kurban ederler, kara büyüler yaparlar, şeytanla sevişirler; erkeklerin organlarını yok edecek kudrete de sahiplerdir.
Kadınlar, cadı olduklarını itiraf etsinler diye türlü işkenceden geçirilirler. İşkencede ölmeyenler ya da kendini öldürmeyenler için bir kazık hazırlanır ve infaz alanına dikilir. Cadı kazığa bağlanır, altına odun yığılır.
Cadılık suçlamaları ve soruşturulmasında en çok rol oynayanlar, yerel papazlar ve kilise yetkilileridir.
Ups.
4.
Artık Buket Aydın’dan kredi kartı kullanıcısı diye bahsediliyor; attığı herhangi bir tweet’e bile kullanıcılar kredi kartı görseli atmaktan çekinmiyor. Atılan kartların çoğunun aidatsız olması, ah, ne hazin. Ülke ekonomisi kötü, erkekler erkekliklerini sekiz TL havale ücreti ya da yıllık bin TL kredi kartı aidatı ödememek için yeterince sergileyemiyor.
Güruh, ellerinde meşalelerle ilerlemeye devam ederken, al yanaklı ekonomistin ve gazeteci YouTuber’ın yanına bir gazeteci daha eklemlenmeye çalışıyor. Sonrasında Cansu Canan karşısındaki mahcup özrüne bakılırsa network’ü diğerlerinki kadar sağlam değil; belli ki ebeveynleri onu iyi bir çevre yapsın diye kolejlere göndermemiş. Oysa birkaç önemli açıklamasıyla, televizyon programlarında kadınlara saldırabileceği konumuna hak kazanmıştı. Pandemi sürecinde Ramazan ayının ertelenme önerisi ona aitti; belli, mütedeyyin biri değildi. 1 Ocak’taki Gazze Mitingi’ne dair “İnsanlar hilafet bayrağı açıyorlar” çıkışıyla, tevhit bayrağı ve hilafet bayrağını ayırt edemediğini de duyurmuştu. İki bayrak arasındaki farkı bilmemek, Bar Mitzvah gibi bir kabul töreni olmalı: Aramıza hoş geldin gazeteci, ne çok hak ettin bunu.
Fikrini, siyasi görüşünü, gazetecilik duruşunu, meslek etiğini onaylayın onaylamayın; bir kadına canlı yayında müstehcen bir suçlamaya varan süreci başlatanın, bir kahkaha olduğunu unutmayın.
5.
2014 yılında, Bülent Arınç’ın “Kadın dediğin kahkaha atmayacak” açıklaması sonrası, kadınlar güldükleri fotoğrafları sosyal medyada paylaşmaya başladılar. Haberlerin manşeti aynı türdeydi: “Kahkaha atan kadının özgürlüğü korkutuyor onları.” O dönem Cumhurbaşkanı adayı olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun tweet’i kimbilir ne zaman yok oldu: “Kadınlarımızın gülmesine ve herkesin şen kahkahalarının duyulmasına ülkemizin her şeyden daha çok ihtiyacı vardır.”
Güzel günlerdi, kadınların kahkahasından sadece iktidarın korktuğu günler.
Şimdi, bu yazıyı yazarken ve “5 Temmuz – Amy Kayıp” günü sonrası Gone Girl’ü bir kez daha izlemişken, Bülent Arınç’lı o günleri düşünüyorum. O açıklamayı, sonrasında paylaşılan kahkahalı fotoğrafları, vekillerin, komedyenlerin, ünlülerin-yarı ünlülerin tweet’lerini. Bir soru işareti var aklımda. Belki de erkekliği artırdığı söylenen mesir macunuyla meşhur güzel Manisa’mızın o hatip siyasetçisi, bir gece vakti evin orta yerinde bizim göremediğimiz hayali varlıklarla savaşan kediler gibi, bir felaketi görüyor ve uyarıyordu kadınları.
Belki de iyi niyetliydi; belki de tek dileği, kazıklara bağlanmış kadınların meydanlarda yakılmamasıydı, kilise sahipleri tarafından.