1996 yılının başında Kardak krizi ortaya çıktı. Figen Akad adlı kargo gemisi karaya oturunca Türk ve Yunan tarafları gemi bizim sularda deyince Kardak’ın aidiyeti konusunda ihtilaf büyüdü ve adeta bir çatışma olasılığı çıktı.
Yunan askerleri Kardak’a çıkınca Başbakan Çiller siyasi bakımdan zorda kaldı. Biz de çıkalım ve Yunan bayrağı indirelim diyordu. Toplantılar yapıldı. Son toplantıda rahmetli Büyükelçi İnal Batu o kayalıklar iki tanedir adı İkizce’dir biz Yunan askeri bulunmayan diğer kayalığa çıkalım demiş. Anlaşılan iki kayalık olduğunu kimse bilmiyordu! Öyle de yapıldı.
O zamanın Donanma Komutanı Salim Dervişoğlu Amiral anlatmıştı : Kayalığa çıkmak için Sat komandolarını götüren botun motoru bozulunca Salim Amiral kürek çekerek gidin sessiz olur demiş.
Kriz sırasında muhalefette olan Yılmaz’dan Kardak konusunda beyanat yapmamasını önerdim. O da yapmadı.
Krizin büyüklüğünü Amerikalılar geç anladı. Beyaz Saray iddiasına göre Clinton, Çiller’e Adalet Divanına gidilmesini önermiş.
Çiller Hükümeti düşünce biraz da asker baskısıyla ANAP-Doğru Yol hükümeti ilk başta Yılmaz’ın Başkanlığında kuruldu.
Rahmetli Bülent Ecevit Türk-Yunan sorunlarını ikili müzakere ile çözelim derken Yunan tarafı sadece kıta sahanlığı sorunlarını Divan’a götürmeyi öneriyordu.
Kardak krizi hepimizi sarsmıştı. Değerli meslektaşlarım rahmetli Gündüz Aktan ve gene rahmetli Büyükelçi Deniz Bölükbaşı ile bir akşam Yılmaz’a gittik. Şunu anlattık :
“Divan’a gitmek için dahi taraflar ikili görüşme yaparak sorunun ne olduğunu ve uygulanması istedikleri kuralları içeren “compromis “ denen bir uyuşma metni hazırlarlar. İki taraf böyle bir metin hazırlayabilirlerse sorunun yüzde 70 kadarı zaten halledilmiş olur. Biz sadece kıta sahanlığı sorununu değil bütün sorunları götürelim. Divanın yetkisi olmayan bir konu varsa onu da ilgili kuruma götürelim” dedik.
Yılmaz beyanat metni hazırlayın diyerek önerimizi kabul etti. Büyük ölçüde Bölükbaşı’nın hazırladığı metni Yılmaz’a götürdük. Basın toplantısı ile açıklamaya karar verildi. Mart 1996 sonunda basın toplantısı yapıldı. Toplantıdan 15 dakika kadar önce Genelkurmay Başkanı’na bilgisi için haber verelim dedim. Yılmaz telefonla bilgi verdi.
Bu arada, iş insanı Ayhan Şahenk Atina’da zamanın Yunanistan Başbakanı Simitis ile görüşmüş. Yunan Başbakanı Yılmaz’ın açılımının önemli olduğunu söylemiş, PASOK (partisi) kongresinden sonra cevaplayacağım demiş.
Bu arada Anayasa Mahkemesi, DYP-ANAP koalisyonunun güven oyu almış sayılmayacağını, çekimser oyların menfi oy gibi sayılması gerektiği kararını verdi. Hükümet düşmüş oldu. (Hatırlanacağı üzere ABD askerlerinin Türkiye üzerinden harekete geçmesi konusunda Meclis kararı hakkında da benzer bir karar vermişti.)
Haziran ayında Atina’da Papandreu ve ABD öncülüğünde çatışmaların önlenmesi konusunda bir toplantı yapılacaktı. Yılmaz’ın açılımı ile ilgim dolayısıyla beni de çağırdılar. Yunanistan’da Yunan meslektaşlarım “Atina’nın ortasına bomba attın” dediler. Siz Divan’a gitmek istemiştiniz sözüme “ siz kaçtığınız için” diye cevapladılar.
2004 yılında Avrupa Birliği Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlamasına dair kararda Türk-Yunan sorunlarının ikili müzakereler yoluyla hallini ve olmazsa Adalet Divanına gidilmesi kararını aldı.
Yılmaz’ın açıklaması Türkiye’yi rahatlatmış olmalı ki, 2000 yılında emekli olurken veda için gittiğim Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal “ önümüzü açtınız” demişti bana.
2004 yılından sonra Yunanistan ile yıllarca yapılan ve gizli kalan istikşafi (araştırıcı) müzakereler netice vermedi ve gizli kaldı. Bir yemekte beraber olduğum ve Başbakanlıktan ayrılmış olan Papandreu da bu konudaki sualime cevap vermedi.
Daha sonraları Yunan tarafı egemenlik sorunlarını müzakere etmeyiz demeye başladı. Divan bu sorunlar için vardır. Evlilik sorunları için değil !