Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKazakistan: Astana nasıl Nur-Sultan oldu?

Kazakistan: Astana nasıl Nur-Sultan oldu?

Çözülünceye kadar Sovyet egemenliği altında despotik rejimle yönetilen Türki ülkelerin çoğunun başına eski Komünist Partisi’nin polit-büro üyeleri geçtiler. Komünizm gitti ama diktatörlük kaldı. Nur-Sultan, 1990’dan beri seçimle Cumhurbaşkanı seçiliyordu.Nisan 1990’da yüzde 95 oyla Cumhurbaşkanı ilan edildi. Sonraki seçimlerde, hep yüzde 90’ların üzerinde oy aldı. Göstermelik seçimle geldi, başkent onun adını aldı, ama bir ayaklanmayla iktidardan gitti. Rejimi korumak içinse Rus birlikleri devreye girdi. Sonrasını hep birlikte izleyeceğiz.

Türki ülkeler canımız, ciğerimiz, kardeşimiz… Onlar bizi, biz onları çok seviyoruz. Yiğit insanlar, Sovyetlerin dağılmasından bu yana, isyan üstüne isyan ettiler. Haksızlığa boyun eğmediler. Bu ülkelerin neredeyse tamamının “kader”ine çok uzun zamandan beri eski Sovyet rejiminden kalma bürokratik, despotik yöneticiler hükmediyor. Ya da onların çocukları. Kazakistan’daki protesto gösterilerinin ardından üniformaları sökülen ve bir saray darbesiyle iktidardan alaşağı edildiği anlaşılan Nursultan Nazarbayev’e, protestocular, “Git artık ihtiyar” diye slogan atıyorlardı.

1997 yılında Kazakistan’ın o zaman başkenti olan Almatı kentine, bir grup gazeteci gitmiştik. Gazetecilerden biri, pasaportunu çaldırdı. Büyükelçiliğimize başvurduk. Kazak devlet yetkilileri araya girdiler ve pasaportu çalan çete iade etti. Devlet-çete ilişkisine birkaç yerde daha tanık olduk. Üç yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika gezisinde Moritanya’da bir gazeteci arkadaşımızın telefonunu çaldılar.

Devlet araya girdi, telefon kısa sürede sahibine iade edildi. 1998 yılında Kazakistan’ın başkenti Astana oldu. Ardından ölümsüz başkan Nur-Sultan’ın ismi bu kente verildi. Astana oldu Nur-Sultan. Sovyetler döneminde Leningrad olarak değiştirilen Saint Petersburg’un, Stalingrad olan Volgograd’ın durumunu hatırlatan bir değişim. Şeffaf ve açık rejime, iktidara seçimle gelinen ve gidilen yönetime “demokrasi” denir.

Başka bazı şartları da sayabiliriz ancak demokrasinin olmazsa olmazı, şaibesiz seçimdir. Çözülünceye kadar Sovyet egemenliği altında despotik rejimle yönetilen Türki ülkelerin çoğunun başına eski Komünist Partisi’nin polit-büro üyeleri geçtiler. Komünizm gitti ama diktatörlük kaldı. Nur-Sultan, 1990’dan beri seçimle Cumhurbaşkanı seçiliyordu.

Nisan 1990’da yüzde 95 oyla Cumhurbaşkanı ilan edildi. Sonraki seçimlerde, hep yüzde 90’ların üzerinde oy aldı. Göstermelik seçimle geldi, başkent onun adını aldı, ama bir ayaklanmayla iktidardan gitti. Rejimi korumak içinse Rus birlikleri devreye girdi. Sonrasını hep birlikte izleyeceğiz.

Türkiye’nin farkı

Türkiye’nin yönetim biçiminin Türki ülkelere benzeyeceğini iddia edenleri, bu yönde tahminde bulunanları anlamaya çalışıyorum. Türkiye’de şimdiye kadar yaşadığımız tecrübe, seçimle gelenin seçimle gitmesi yönünde. Bu tercihi bozmaya çalışan darbeciler, toplumun desteğini alamadı.

1960, 1971 ve 1980 darbelerinin ardından darbecilerin partileri seçimleri kaybetti. 28 Şubat post modern darbesinin sonuçları ortada. Türki ülkeleri tabii ki severiz ama Türkiye, Sovyet rejiminden arta kalmış ve o rejimin altında ezilmiş ülkelerden çok farklı bir tarihsel arka plana sahip.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN

- Advertisment -