Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor

Kendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor

Uyduruk bir haber üzerinden “Türkiye Lübnan olmayacak” diyenler veya ulus-sever kesilenler aslında bu özgürleşmeyi hazımda zorlananlardır. Türkiye’nin bir Yunanistan, Italya ve hatta bir G. Kıbrıs olmasına bile fit olacak bu patetik haldeki insanlar, özgürlüğün ne olduğunu bilmedikleri için bağımsız bir ülke olmayı nereye koyacaklarını bilemiyorlar.

Son on yılda Türkiye dış politikada bağımsızlığını peyderpey arttırdı. Böylece ülkeye dair alışagelinmiş değerlendirmelerin üzerinde durduğu zemin kaydı. Pratikteki kendi olma lüzumu kendini daha fazla hissettirdikçe politik bilinç noktasında da kendi olma cesaretinin güçlenmesi gerekiyor. Türkiye kendiliğini kazandıkça onu anlamak ve değerlendirmek zorlaşıyor. Mesela neye göre başarılı sayacağız?

Türkiye’deki kimi değerlendirmelerin hala onyıllar önceki “kıyas”ların hapishanesinden çıkamadığını görüyoruz. Edilgen, savunmada, başı okşanan, Batıya dilenci, kendine güvensiz bir devlet olarak çerçevesi çizilmiş bir ülke profiline şartlanmışlar. Çoğu insan bunu iyi niyetlerle istiyor. Demokrasi, Avrupa Birliği gibi bugün eskiyen kalıplara dair hüsnüzan ile ısrar ediyorlar. Bir kısmında alışkanlığın konforu özgürlükten yana korku şeklinde tecelli ediyor.

Test edilebilir ve onaylanabilir bir olma biçimine, bir ülke tecrübesine alışmış insanlar. Hep başkasınca ve başkasına göre ölçülmüş, başkasınca ve başkasının kriterlerine göre notlandırılmış bir ülkenin özgür hareket etmesi başdönmesi yapar. Ancak başkalarında gördükleriyle örtüşünce kendilerini ve kendilerinde olanı doğru yoldaymış sayabilen bir zihinsel bağımlılık hali bugün artık sürdürülebilir değil.

Bunu soru şeklinde de ifade edebiliriz: Avrupa’ya benzemesi başarı olarak sayılmış bir ülkenin Avrupa ile karşı karşıya gelmesi durumunda başarı nerede aranacaktır? Yahut kendini Hollandalı sanan az bir azınlığın, Ortadoğulu (veya Asyalı) olduğunu inkar etmek istese bile edemeyecek geniş bir çoğunluğun uyanmasıyla içine düşeceği açmaz nasıl çözülecek?

Bugün Türkiye’de milliyetçiliğin yükselmesi ve süren iç çelişkileri de bununla ilgilidir. Bağımsızlığın nasıl hazmedileceği sorusu cevabı kolay olmayan bir sorudur. Düpedüz seküler ırkçılıktan, Kemalist iddiasızlığa (“aman birşeye dokunmayalım”), mukaddesatçı Abdülhamit romantizminden İslamcı İttihatçılığa, Devlet Bahçeli’den Ümit Özdağ’a çok geniş bir yelpazede kimliğin ne olacağı sancısı çekiliyor. Türklüğün içinin yeniden doldurulması gerektiği gibi Türklüğün dışarısıyla ilişkisi de yeniden şekillenmek durumunda. Kürt ve Arap realitelerinin Türklüğün kapısına dayanması bu gerçeklerle yüzleşme lüzumundan kaynaklanıyor.

Aynı şekilde, mesela, Türkiye’nin NATO ile ilişkileri eski ezberlerle sürdürülebilir mi? Bir terör örgütü bir gün Türkiye’ye saldırırsa NATO Türkiye’yi koruyacak mı? Çoğu safdil, keşke olsacı insan uluslararası sistemi hem abartıyor hem de onun kurumsal söylemlerinin gerçek olduğunu sanıyor. Liberaller inançlarını ve ümitlerini gerçeğin yerine koydukları için öyle düşünüyorlar. Kimi muhafazakarlar korkularını mevcuda itimat suretinde paketliyorlar. Fakat yüzleşilmesi gereken gerçek şudur: Türkiye uluslararası sisteme güvenemez. NATO Türkiye’nin hasmı olmasa bile kesinlikle koruyucusu olmayacaktır. Avrupa Türkiye’nin rakibidir. Demokrasileri bile Türkiye için örnek olamaz. Türkiye kendi şiirini yazdığı, kendi silahını ürettiği gibi kendi demokrasisini de inşa etmek zorunda. Kıyaslamalar ve örnek almalar ilerlemenin değil hep geride kalmanın garantisidir.

Özgür olan kendi olabilendir. Kendinin ölçüsü ise başkası değil kendidir. Bağımsızlaşmak bu yüzden ölçüye ve tartıya gelmez olmak anlamına gelir. Uyduruk bir haber üzerinden “Türkiye Lübnan olmayacak” diyenler veya ulus-sever kesilenler aslında bu özgürleşmeyi hazımda zorlananlardır. Geçmişte Türkiye İran, yok Arabistan yahut Malezya oluyor diye yaygara koparanlar ile aynı dalga boyundan konuşuyorlar. Türkiye’nin bir Yunanistan, Italya ve hatta bir G. Kıbrıs olmasına bile fit olacak bu patetik haldeki insanlar, özgürlüğün ne olduğunu bilmedikleri için bağımsız bir ülke olmayı nereye koyacaklarını bilemiyorlar. 

- Advertisment -