2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken yazdığım yazılara dönüp bakıyorum da hep aynı temayı işlemişim: Seçim yenilgileri canına tak etmiş CHP seçmeni, çok değil mesela 2015’te edilseydi edenin kafasını kıracağı cümleleri kendi cumhurbaşkanı adayından duyuyor fakat yine de çıtını çıkarmıyordu. Neler denmiş neler. Mesela 13 Haziran 2018 tarihli, “Dilemmaların geçit resmi” başlıklı yazıdan hatırlayalım:
“CHP’nin çekirdek seçmeni artık iktidar için sadece laiklere seslenen ve onların yüreğini soğutacak tarzda konuşan liderlerin yetmeyeceğine inanıyor ve gönülsüz de olsa, liderlerinin seçim kazandıracak yeni bir söyleme geçmelerine razı oluyor. Muharrem İnce’nin Kürtlerle ve muhafazakârlarla ilgili olarak, taban tepkisinden hiç korkmadan hayli radikal bir dile yönelmesi biraz da tabandaki bu mecburi kavrayıştan kaynaklanıyor.
“Fakat ne olursa olsun, ne surette olursa olsun, gerekçe ister şu ister bu olsun, neticede on yıllardır ezberlenmiş klişelerden başka bir şey duymak istemeyen, buna cüret edenleri de dünyaya geldiğine pişman eden bir seçmen kitlesinden söz ediyoruz.
“İnsan, bu geçmişe bakınca onların da bir sınırının olacağını düşünüyor ama, hayır, bu sınır bir türlü konmuyor. Konmayınca da Muharrem İnce coştukça coşuyor. En son önceki gün (9 Haziran 2018) NTV’deki söyleşisinde dindar velilere, istedikleri takdirde iki saatlik din derslerinin üç, dört, beş, altı saate çıkartılabileceği sözünü verdi. Orada durmadı, ilave hadis, siyer derslerinden söz etti.
“Tamam, CHP’nin tabanındaki laik-Kemalist seçmenler seçimi kazanmak için eski söylemden vazgeçmek gerektiğine nihayet ikna olmuş durumdalar ama, takdir edersiniz ki dilemmanın bu dozuna dayanmak hiç kolay değil.”
Fakat dayandılar, ta ki seçim sonuçları açıklanana kadar…
Bu tavize rağmen gelen yenilginin ardından 2019 seçimleri de kaybedilseydi CHP tek parça kalmayabilirdi. Kılıçdaroğlu makus talihini o noktada tersine çevirdi ama 2023’te film bitti. Çünkü CHP tabanının Kılıçdaroğlu’nun ‘yeni CHP’sine ‘tahammüllü desteği’ seçim kazanmaya devam etme şartına bağlıydı.
Muharrem İnce’ye yönelmiş, bugün de devam eden büyük tepki seçim gecesindeki kayboluşuyla açıklanıyor. Fakat bana sorarsanız, bunda başka bir öfke daha rol oynuyor: CHP tabanının, namusu saydığı konulardaki ‘tavizlere’ rağmen sustuğu halde seçimi kazanamayan adayına duyduğu öfke… Kılıçdaroğlu’na duyulan öfkede de bunun payı var.
Bir parti için büyük umutlar yaratan bir tercihin tamamına ermeyip başarısızlıkla sonuçlanması o tercihin sürdürülmesini zorlaştırır, bazen de imkânsızlaştırır. Yani tarihin ona yüklediği bagajdan sıyrılma atılımının seçim zaferi getirmemesinin ardından ‘yeni CHP’nin tarihsel kozasına dönme ihtimali büyük; çünkü CHP tabanının “bu sefer tamam” umudu ne kadar sahihse, yeni siyaset diline inançsızlığı da o kadar sahihti. Yenilgi bu çelişki temelinde geldi ve dolayısıyla ‘eski güzel günler’ hayali hızla kuvveden fiile çıkabilir.
Özgür Özel’in helalleşme eleştirisi
Bunun işaretlerini görmeye başladık.
Geçen yazıda, CHP Genel başkanı Özgür Özel’in gölge kabinesinin içişleri bakanı Murat Bakan’ın, Kılıçdaroğlu’nun helalleşme girişimini onaylamadığına dair sözlerini aktarmıştım: “Önceki genel başkan gibi düşünmüyorum. CHP’nin kendisinin yapmadığı hatalardan dolayı helalleşme girişiminde bulunması doğru değil…”
Aktarmış ve hayretimi “Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşmeliyiz’ dediği hususlar ortada; bunlarda CHP’nin hiçbir hatasının bulunmadığını söylemek nasıl bir gerçeklik algısının ürünü acaba?” diye dile getirmiştim.
O yazının yayımlandığı günün sabahında da Özgür Özel’in ‘helalleşme’ değerlendirmesini dinledim. Özel, Halk TV’de katıldığı programda helalleşmenin önce parti yönetimine sunulması gerektiğini, bu yapılmadığı için partide geniş biçimde sahiplenilmediğini söyledi.
Bu izah bana hiç tatmin edici gelmedi. Bu sonucun CHP’lilerin teşkilatıyla, tabanıyla esasen Murat Bakan gibi düşünüp hissettiği için böyle tecelli ettiği besbelli. Sorun sunuşta değil muhtevada: Mesela Kılıçdaroğlu, Andımız’ın okullarda yeniden okutulması için bir kampanya duyurusunda bulunsaydı, CHP’liler “Başkan bize danışmadan büyük bir kampanya başlattı, yöntem yanlış olduğu için benimseyemedik” der miydi?
Kim ne derse desin, CHP, ‘değişim’i onu yüzde 25’e sabitleyen tarihi ve psikolojik bagajıyla esaslı bir hesaplaşma olarak algılamadığı sürece etrafına kendi kendine ördüğü kozayı parçalayamayacak. ‘Kılıçdaroğlu denedi işte, o da çare olmadı’ itirazı yüzeysel bir bakışla haklı görülebilir fakat öyle değil. ‘Yapacağız’ diye ilan etmek başka onun gereğini yerine getirmek başka. CHP’de “kozayı parçalamak” dışında bir çözüm olmadığına hâlâ inananlar varsa Kılıçdaroğlu’nun iyi niyetli hamlesinden doğru dersi çıkarmalı: Bir cemaatin partisini toplumun partisine dönüştürmek çok ama çok zor bir iştir.
Devlette özgürlükçü bir laikliği, toplumda çoğulculuğu ve bütün hayat tarzlarına karşı saygıyı gerçekten benimsemiş bir parti imajı, anlaşıldı ki toplumun çeşitli kesimlerinden siyasi figürleri partiye davet etmekle ve siyaset dilini değiştirmekle olmuyor. Bununla sınırlanmış bir açılım, liderin seçim kazanmak için baş vurduğu bir siyasi oportünizm olarak algılanıyor. Liderin bunu partisinin teşkilatını ve tabanını ikna etmeden yaptığının sezilmesi ise inandırıcılığı tümden berhava ediyor.
Peki nasıl olacak da olacak? Cevabı bilmiyorum. Her şeyden önce liderliğin ‘deli gömleği’ gerçeğini kabul etmesi ve cesaretle harekete geçmesi gerekiyor. Bu tabii uzun soluklu, büyük, derin bir tartışma süreci demek ve bu tartışmanın sonunda CHP’nin küçülmesi, belki de parçalanması büyük ihtimal.
CHP, hangi kararı alırsa alsın titreyerek almak zorunda: trajik karakter diye ben buna derim: CHP olmak, CHP lideri olmak gerçekten de çok zor iş.