19. yüzyıl İstanbul’unda bir tiyatro salonu. Kadınlar localarda, kafes ya da paravanların arkasında oturuyorlar. Alışılmadık bir durum. Aynı anda, aynı salonda erkek seyirciler de var. Oyunu birlikte seyrediyorlar. Polis, kafes arkasında tiyatro seyretmeye gelen kadınların varlığından hoşnut değil. Sanki bomba patlayacakmış gibi tedirginler. Şikayetler çok. Oyunlar sık sık yasaklanıyor. Burası Minakyan Tiyatrosu.
Araştırmacı dostum Nesim Ovadya İzrael, üç önemli ve tarihsel gerçekleri aydınlatan kitabına bir yenisini ekledi. Tiyatro tarihimiz üzerine yeni bir eserle karşımızda: “Mardiros Minakyan”, KOR Yayınları. Nesim, Türk ve Ermeni tiyatrosunun kurucusu olarak kabul edilen Mardiros Minakyan’ın (1837- 1920) el yazması anılarını merkeze alarak bir sivil tarih denemesi ortaya çıkarıyor. Osmanlı tiyatrosunun, o dönemin toplumsal hayatını bizlere aktaran belgeleri gündeme getiriyor. Minakyan’ın anıları ilk defa Hayat Tarih Mecmuası’nın Aralık 1971 sayısında Türkçe olarak yer almış. Kitabın birçok ilginç bölümü var. Ermenilerin tiyatro alanındaki önemli etkilerini de bu kitapla birlikte daha iyi anlayabiliyoruz. Ama benim kitapta en çok dikkatimi çeken olgu, tiyatro ile kadınlar arasındaki ilişki oldu.
Aktör ve gazeteci Yervant Tolayan, Minakyan’dan dinlediklerini bir çok açıdan değerlendiren incelemeler yapmıştı. Bunlardan birisi de kadınların tiyatrodaki rolleri. Tolayan’a göre Minakyan’ın oyunlarını izleyen çağdaş kadınlar, oyunlardaki özgür düşüncelerle zevkten sarhoş oluyorlardı. Minakyan Kumpanyası Türk kadınları için çok iyi bir okuldu. Bu oyunlarda kadın eşitliği, kadın gerçekleri, kadının kurtuluş sorunları sahneye geldikçe onlar da ilk kez heyecan duyuyorlardı.
Minakyan Kumpanyası, gündüz hanımlara gece beylere özel temsiller veriyordu. Kadın erkek ayrımı olmayan gösterimlerde, kadınlar localarda kafes veya paravan arkasında oturuyorlar ve oyunu erkeklerle birlikte seyrediyorlardı.
Performans sadece kadınlar için olduğunda tiyatronun etrafını erkekler kuşatıyordu. Saatlerce güneşin altında bekleyen erkekler, aşık oldukları kadınları en azından uzaktan görmek istiyorlardı. Gençler, tiyatronun çevresinde aşıkların bakışlarının karşılaşmasını affetmeyen uyanık polise çok dikkat ederlerdi.
Kadıköy, Göksu, Erenköy, Göztepe, Sarıyer, Üsküdar, Moda, Büyükada gibi Türk nüfuslu köylere yaz aylarında açık hava gösterileri sunmaya gittiklerinde ana müşteriler yabancı dilden Piyer Loti’nin Aziyade romanını okumuş, Türk kadınlarıydı.
Tarihimizi daha iyi anladıkça, farklılıklarımızın değerini de daha iyi anlayabiliriz.