Kalıcı siyasi uzlaşmalar sonucunda elde edilmiş anayasal sistemlerde, “Yerel mi merkez mi?” ikilemi, artık geride kalıyor. Yerel yönetimler, yerinden ve çoğulcu katılımın gerçekleştiği birimlere dönüşüyor. Demokratik dünyada, yerelden yönetim fikri, güç kazanıyor. Yerel siyaset; gençlerin, kadınların, çocukların ve mesleği siyaset olmayan tüm insanların siyasetle ilişkiye girmesini, siyasete katkı sunmasını kolaylaştırır. Ülkemizde ise örneğin çocukların sembolik olarak yönetim koltuğuna oturduğu 23 Nisan günlerinde, tüm gösteri Ankara’da gerçekleşiyor. Çocukların ülkeyi sembolik olarak yönetmesi için düşündüğümüz yer bile Ankara yani merkezi iktidar. Yerel yönetim değil. Yani daha gidecek çok yolumuz var. Dünyada yerel yönetimlerle merkezi iktidar arasındaki güç dengesi benimsenmiş ve normalleşmiş olsa da tartışmalar bitmiş değil. Yerel yönetim anlamında dünyanın en ileri modeline sahip ülkeler arasında, ABD ve AB ülkeleri gösterilebilir. Ancak bu iki örnekte de bazı yönlerden merkeziyetçiliğin ağır bastığını söyleyebiliriz. Türkiye’de bazen yerel siyaset, “küçük siyaset” veya “mikro siyaset” olarak düşünülür. Hatta “marjinal bir siyaset alanı” gibi görülür. Oysa ki yerel siyaset ile merkezi siyaset arasında bir büyüklük-küçüklük farkından söz etmek, bir önem hiyerarşisi kurmak, bu çağda çok gerçekçi değil. Uluslararası alandaki yeni demokratik bakış açısına göre, yerel siyaset, ulusal siyasetle tamamen eşit düzeyde. Ülkeler arası ilişkilerin, yerel yönetimler üzerinden gelişmesinin, merkezi yönetimlerin kurduğu ilişkilerden daha olumlu sonuçlar üretmesi de mümkün. Türkiye’deki bazı Akdeniz illerinin belediye başkanlarının da üye olduğu uluslararası oluşum Arlem, buna bir örnek. Bu örnekte, Akdeniz’in üç kıyısındaki yerel yönetimlerin, bölgedeki siyasi gerilime rağmen bir araya gelerek, Avrupa-Akdeniz ortaklığını nasıl gerçekleştirdiğini görebiliyoruz.
Türkiye’ye dönersek
Türkiye’de yaklaşık 10 ay ara ile önce genel sonra yerel seçim yapıldı. Ortaya birbirinin zıddı yönde sonuçlar çıktı. Bu da kaçınılmaz olarak “Yerel yönetimler mi önemlidir yoksa merkezi yönetimler mi?” şeklinde bir tartışmayı beraberinde getirdi. Bu, Türkiye açısından çok alışıldık bir durum değil. Yakın siyasi tarihimizde bu duruma kısmen benzer az sayıda örnek olmakla birlikte denklemler şimdikinden farklıydı. Ülkemizin demokrasi yolculuğundaki bu yeni duruma, bu yeni dönemece, bir çelişme değil fırsat gözüyle de bakabiliriz. Yepyeni bir siyasi ortamla tanışmamızın zamanı gelmiş olmalı.