İzmir’de meydana gelen, resmi rakamlara göre 6.6, uzmanlara göre ise 6.9 şiddetindeki depremden sonra üç yaşındaki Elif’in minik parmağına tutunduk ülke olarak. Nasıl tutunmayalım ki. Şu âna kadar 114 kişinin cansız bedeninin çıkarıldığı enkaz altında Elif bebek hayata direnmiş, depremden 65 saat sonra kurtarılmıştı. Kendisini kurtaran itfaiye erlerinden birinin elini minik parmağıyla kavramış, ambulansa kadar bırakmamıştı.
Bütün ülke Elif’in o minik parmağıyla hayata tutunup umutlarını yeşertirken İzmir’den dün sabah başka bir mucize haberi geldi. Rıza Bey apartmanının enkazında yaşam mücadelesi veren Elif’le aynı yaşlarda olan Ayda enkaz altından 91 saat sonra sağ çıkarıldı, mucizeler katlanmış oldu. Enkaz altından çıkarıldığında ilk sözcüğü ‘anne’ olan Ayda, bundan sonraki hayatında annesiz devam edecek. Ayda’nın annesinin enkaz altında can verdiği gerçeği, bu mucizenin yarattığı yankı arasında kaybolup gitti!
Böylece vatandaşlarını, çocuklarını enkaz altında bırakan bir ülkede yaşıyor olmak, bunu sorgulamak mucizeler arasında kaybolup gitti. Zaten ülkede yaşıyor olmak başlı başına bir mucizeyken, iki minik bedenin saatler sonra sağ salim çıkarılmasına tutunmayıp ne yapacaksın. Ülkece öyle yaptık, o minik parmağa tutunduk.
İzmir depreminde şu ana kadar ölen 114 (Bu sayı daha da artabilir) kişi ise devletin kayıtlarında istatistik olarak kalacak sadece, acıları yakınlarının yüreğinde yaşayacak bir şekilde. Büyük çoğunluk mucizeleri beklemeye devam edecek.
Mucizeleri beklerken gerçeklerden de aynı hızla kaçmaya devam edeceğiz. 99 Marmara Depremi sonrası yazılanlar, söylenenler hâlâ hafızalarda. O depremin bütün günahlarını Veli Göçer’e çıkartarak ülke olarak temizlenip, arınmıştık. Bu deprem sonrası da elbet çıkar birkaç Veli Göçer, üzerlerinden ülke olarak kendimizi aklayacağımız.
Baksanıza 99 depreminde o dönemin hükümet ortağı Devlet Bahçeli, İzmir depreminde de suçluyu buldu bile. MHP lideri grup toplantısında deprem için devleti suçlayanları eleştirdi, “Keşke riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi” diyerek suçu vatandaşlara attı. Tesadüfe bakın Bahçeli hâlâ ülke için siyaset yapıyor ve yine iktidar ortağı..
Marmara Depreminin üzerinden 21 yıl geçmiş. Bu 21 yılın son 18 yılında AK Parti iktidarda. Yapılanlardan, verilen ruhsatlardan iktidarın herhangi bir sorumluluğu yok elbette. Hem devlet daha ne yapsın, ‘imar affı’ çıkartarak 3 milyondan fazla vatandaşın sorununu çözdü. Bu afttan yararlanmanın tek koşulu parayı bastırmaktı. Parayı bastıran ‘devletle barışıp’ evine sahip oldu. Binalar sağlam mıymış, çürük müymüş kimse bakmadı.
Bütün haber kanalları enkazlar arasında mucizeler peşinde koşup gün ve geceler boyu bunu ekranlara taşırken, bir haber dikkatimi çekti. Habertürk’ten Barış Kaygusuz, 2020 yılında meydana gelen 6.5 üzeri şiddette depremleri derledi. Dünyanın çeşitli yerlerinde yedi farklı ülkede meydana gelen 12 deprem arasında en çok can kaybının yaşandığı iki deprem var. İlki 24 Ocak’ta Elazığ’da yaşanan ve 41 kişinin hayatını kaybettiği deprem. Diğeri ise İzmir.
Bizim ülkemiz dışında iki ölüm vakası olmuş, o da 6.6 büyüklüğündeki 18 Ağustos’ta yaşanan Filipinler depreminde. Diğer ülkelerde ise can kaybı yaşanmamış. Hal böyleyken mucizelere sığınmayıp ne yapsın ülke insanı.
Asıl mucize nedir biliyor musunuz? Vatandaşlarının enkaz altında kalıp can vermediği, sele kapılıp ölmediği bir ülkede yaşamak. Böyle bir ülkede yaşamak şu anda çok uzak bir ihtimal olduğu için Elif bebeğin minik parmağı çok yakın geldi bize. Hemen kavradık o parmağı. Bakarsın o minik parmaktan depremde insanların ölmediği büyük bir mucize çıkar.