19 Mart olayları ile büyük kitleler halinde sokaklara dökülen öğrenci grupları, Türkiye’yi uzun zamandır unuttuğu sokak protestoları ile yeniden tanıştırdı. Bu ölçüde bir hareketliliğin şaşırtıcılığı, sokağa hâkim olan temel siyasi duygu ve düşüncenin ne olduğu, hangi arzuların gençleri sokağa döktüğü sorusunu beraberinde getirdi.
Yalın haliyle bir araştırmacı kisvesine bürünüp sokakta bu soruların izini sürmek isteyenleri oldukça paradoksal bir manzara bekliyordu: yer yer 20. yüzyılın romantik sosyalist-devrimci sloganları, yer yer ırkçılığa varan dozda bir Türk milliyetçiliği, yer yer hukuk ve adalet söylemleriyle kendisini açığa vuran liberal demokrat çağrılar ve de bütün bu söylem ve gruplara boyasını çalabilen baskın unsur olarak güçlü bir Atatürkçülük.
Bu son unsurun Türkiye’nin politik hafızasında tetiklediği anlamlar birçok siyasi kesim için tedirgin edici. Mustafa Kemal’in askeri olmak 90’lar Türkiye’sinde ülkeden kendisine bir pay talep eden Kürt ya da İslamcı gruplara karşı vesayet rejimini türlü aygıtlarıyla mesaiye çağırmanın ifadesi, 2000’lerde kentlileşen ve ülkenin nimetlerinden istifade imkanına kavuşan geniş halk kitlelerine karşı imtiyazlarını muhafaza etmek isteyen bir takım seküler kentlilerin “burada dur” ikazı olarak tercüme edilebilirdi.
Bu kaygıdan olsa gerek pek çok demokrat, sol, ve liberal grup hem fikriyle hem zikriyle sokakta yer alsa daönünde bulduğu manzara ile nasıl ilişki kuracağını sorgulamak durumunda kaldı. Hareketin bu yüzüne güçlü bir rezerv koyanlar olduğu gibi, birçokları gençlerin örgütlendirilmesi ve bilinçlendirilmesi ihtiyacından dem vurdu.
Fakat 2025 itibariyle ne mesaiye çağıracak vesayetçi devlet aygıtlarına, ne de savunulacak imtiyazlara sahip kaymak tabaka olmak niteliğine sahip gözükmeyen bu gençlerin askerliğine talip olduğu “Mustafa Kemal” ile 90’lar ve 2000’lerin “Mustafa Kemal”i arasında bir süreklilik kurmak mümkün gözükmüyor. Sol, liberal ve demokrat grupların bu süreklilik dolayısıyla meylettiği tedirginliğine teslim olmadan bu yeni “Mustafa Kemal”in ifade ettiği anlam ve imkanların izini sürmek önümüzde verimli bir düşünce sahası açacaktır. Atilla İlhan’ın meşhur hamlesini tekrar edecek olursak “Hangi Atatürk”?
Sokaktaki beş benzemez de tam da bu noktada Mustafa Kemal’in Türkiye için bir sıfır noktası özelliğinden destek alarak ortak bir alan yaratma imkanına kavuşuyor. Buradaki Mustafa Kemal; ihtilalci, kuvvacı, eskiye karşı bütün mümkünlerin sembolü olan Mustafa Kemal. Dersimli Diyab Ağa’nın olduğu gibi, Şevket Süreyya ve Mehmet Akif’in önderi. 1919 itibarıyla Ancien Regime’e karşı her yönden ve her türden muhalefetin sembolü olabilecek Mustafa Kemal, 2025 itibariyle aynı sembolik işlevi yeniden üstleniyor.
Çünkü sokaklarda 19 Mart’tan önce tedirgin edici bulacağımız ölçüde karşıt grupların yer aldığı, kamuoyunu bölen bir atmosfer hâkim. Daha evvel tahayyül edemeyeceğimiz bir durum olarak zafer işaretli radikal sol gruplar ile havaya bozkurt savuran milliyetçi gruplar bir arada yürüyebiliyor. Her şeyden evvel karşı koymakla özdeş kurucu dönemin “Mustafa Kemal” figürü, bu çelişkileri kendisinde çözen bir sembol olarak yeniden tarihi bir misyon üstleniyor. Bu gruplara başka herhangi bir değerle kıyaslanamayacak ölçüde güçlü bir ahlaki dayanak teşkil ediyor.
Eylemlerde ortaya çıkan Mustafa Kemal seslerini, kurumsal ve ideolojik Kemalizm’in dağarcığıyla özdeşleştirmek, buradan hareketle bir Kemalizm endişesine hapsolmak, eylemcileri sokaklara döken 2025 Türkiye’sinde 1990’ların ve 2000’lerin bayat tartışmalarını yeniden üretmenin ötesinde sonuç üretmeyecek. Yukarıda da değindiğim üzere bu gençlerin arkasında ne sırtını yasladığı bir ordu ne de korunmaya değer Kemalist imtiyazlar var iken buradaki Mustafa Kemal seslerinden bir eski Türkiye çağrısı çıkmaz.
Gençleri sokağa sevk eden arzu, iktidar ve siyaset olanaklarından günbegün uzak düştüklerini bildikleri bir Türkiye’ye isyan. Politik dağarcıkları sivil toplum alanının daraldığı, öğrenci hareketinin sindirildiği, şovenizmin ve milliyetçiliğin taşıyıcı söylem olduğu bir Türkiye’de teşekkül etti. Oldukça parçalı ve ortak bir siyasi söylemden yoksun vaziyetteler. Hal böyle iken bildikleri en meşru ve kapsayıcı karşı çıkış sembolü olarak “Mustafa Kemal” başka bir anlam kazanıyor.