Yıldıray Oğur’un 25 Ocak 2021’de yayınlanan “’Şimdi Sibirya soğuktur’ demeden…” yazısı…
“Silivri soğuktur” son yılların en popüler sloganlarından.
İfade hürriyetinin ve hukukun kırıntılarının kaldığı bir ülkede konuşmanın, yazmanın riskini anlatıyor.
Ama Silivri ne kadar soğuk olabilir ki? Belki İstanbul’dan 5-6 derece daha soğuktur.
Ama herhalde -52 derece değildir.
Cumartesi günü Sibirya’nın doğusundaki Yakustistan’ın başkenti Yakutsk’ta, eğer hepsi donmamışsa termometreler -52 dereceyi gösterdi.
-52 burası için bile okulların tatil edilmesine neden olan bir soğukluk.
Ama 1917’nin öncesi ve sonrasında Rusya’nın Silivri’si olmuş, aralarında Lenin de olduğu binlerce siyasi sürgünü ağırlamış, hatta bir sürgün müzesinin bile olduğu Yakutsk’ta yaşayan birkaç bin insanı, bu Cumartesi günü ne -52 derece ne de Putin korkusu durdurmadı.
Fotoğraf makinelerinin bile çekerken pozu netleştiremediği bir havada sokaklara çıkıp “Hırsız Putin” diye bağırdılar.
Tıpkı derecelerin -20’leri gördüğü Rusya’nın diğer 109 şehrinde yapıldığı gibi.
New York Times muhabirinin yazdığına göre Moskova’da Kremlin Sarayı’na doğru yapılan en az 40 bin kişinin katıldığı yürüyüş, son yılların en kalabalık anti- Putin gösterisiydi.
Putin’in memleketi ve uzun yıllar çalıştığı Saint Petersburg’da da -15’leri gören soğuğa rağmen binlerce kişi sokaklara çıktı ve akşam saatlerine kadar da evlerine dönmedi.
Cumartesi günkü gösterinin çağrısını hapiste olan Rus muhalif lider Aleksey Navalny yapmıştı.
Rusya’da Noviçok adlı, Sovyet döneminden kalma zehirli bir gazla zehirlenmesinden sonra AİHM’in acil kararıyla tedavi için Berlin’e gitmesine izin verilen ve tedavisinin ardından Moskova’ya geri döner dönmez de havalimanında gözaltına alınıp, tutulduğu karakolda kurulan bir mahkeme tarafından tutuklanan Rus muhalif lider Aleksey Navalny, kalan hukukun da ayaklar altına alındığı bir karakol mahkemesinde tutuklandıktan sonra, Berlin’den gelirken yanında getirdiği esas sürprizini açıkladı.
Tabii ki Youtube’da.
Youtube’a koyduğu “Putin için Saray: Dünya Tarihinin En Büyük Rüşveti” adlı belgesel 1 saat 53 dakika uzunluğunda.
2008’den beri Rus devlet şirketlerinin, Putin’in, Medvedev’in yolsuzluklarını ortaya çıkaran; daha önce Putin’in yolsuzluklarını kurduğu blog sitelerinde, hatta bir keresinde pornhub’a yüklediği bir videoyla açıklayan 44 yaşındaki Navalny’nin Youtube’daki kanalının 6 milyona yakın takipçisi var. En son baktığımda bu çok uzun belgesel 78 milyon kez izlenmişti.
Belgesel, “Bugüne kadar yıllarca o bizim haklarımız için mücadele etti, şimdi sıra bizde” diyerek açılıyor ve 23 Ocak Cumartesi günü saat 14:00’de herkesi şehrinin ana caddesinde yürüyüşe çağırıyor.
Cumartesi günü sokağa çıkanların “Navalny’ye özgürlük” ile birlikte “Hırsız Putin” diye bağırmalarının sebebi, iki saat boyunca Navalny’nin belgeselde esprili, cesur üslubuyla belgeler, bağlantılar ve fotoğraflarla ortaya koyduğu Putin hikayesi.
Sovyetler dönemindeki bir KGB görevlisinin, bugün nasıl dünyanın en güçlü insanlarından biri haline geldiği sorusunun cevabını veriyor belgesel.
Navalny, zehirlendikten sonra tedavi için gittiği ve uzun süre komada yaşam mücadelesi verdiği Almanya’da boş durmamış.
Berlin’deki Doğu Alman istihbarat örgütü Stasi’nin arşivlerine girmiş, 30’lu yaşlarında 1985 ile 1989 arasında KGB adına Dresden’de görev yapan Putin’in dosyasını incelemiş.
Almanya’daki günlerini bu belgeseli hazırlayarak geçirmiş. Putin’in görev yaptığı mekanlarda çekimler yapmış.
Arşivlerinden ilk bulduğu Putin’e 1987 yılında Stasi tarafından hizmetleri için verilen altın rozet için düzenlenen gala gecesinin raporu ve fotoğrafları.
Navalny Stasi rozetiyle “Şimdi internette 3 Euro’ya satın alabilirsiniz” diyerek dalga geçtikten sonra, gala gecesinin fotoğraflarına ve Putin’in Dresden’deki çalışma arkadaşlarına biraz daha yakından bakıyor.
Gala gecesinde ve diğer fotoğraflarda Putin’in hep yanında duran çalışma arkadaşlarından biri Sergey Viktorovich Chemezov, 14 yıldır, aralarında kalaşnikofu üreten şirketin de olduğu çoğu savunma sanayiinden 14 şirketi olan Rusya’nin büyük kamu holdinglerinden Rostec’in başında. Eski KGB ajanı bugün Rusya’nın en zenginlerinden biri.
Yine Navalny, arşivlerde Stasi’nin Putin’e verdiği 217590 seri numaralı kimlikle birlikte, 217591 seri numaralı kimliğin sahibini de bulmuş. Yine Dresden günlerinden Putin’in yakın arkadaşı olan bu isim, 13 yıldır Rusya’nın en büyük petrol şirketlerinden Transneft’in başında olan Nikolay Tokarev.
Tokarev’in resmi biyografisinde bundan hiç bahis yok. Hatta yine arşivde Navalny’nin bulduğu bir telefon fihristine göre, Tokarev ile Chemezov aynı odada çalışmışlar.
Dresden’de birlikte çalıştığı yakın arkadaşlarını ülkenin en büyük şirketlerinin başına getirmesi Putin’in “ehliyet ve liyakat” anlayışını gösteriyor. Tabii bu sadık insanlarla çalışma isteğinin arkasında para var.
Belgesele göre Putin’in parayla tanışması komünizmin çökmesinden sonra, 1991’de görev yaptığı Saint Petersburg Belediyesi’nde olmuş.
Belediyenin başında ilk demokratik seçilmiş belediye başkanı olan, anti-komünist hareketin öncülerinden, Rusya Anayasası’nın yazarlarından Anatoly Sobchak var.
Putin, bir referansla belediyenin dış ilişkilerinin başına getirilmiş. Görevlerinden biri ihracat lisansları vermek.
Bu, o tarih için çok kritik bir görev.
Çünkü o günlerde Rusya’nın elinde sadece petrol, gaz ve ormanları var; diğer ürünlerde kıtlık yaşanıyor.
Şirketlere petrol, gaz karşılığı, yurtdışından temel ihtiyaç maddeleri getirmek için izinler veriliyor. Yani petrol verilip patates, bebek maması alınıyor.
Bu ruhsatları bu ticaretin merkezi olan Rusya’nın liman şehri Saint Petersburg’da veren kişi Putin.
Navalny’nin iddiasına göre Putin burada büyük bir yolsuzluk ağı kuruyor.
Yakın çevresinden isimlere yurtdışında sahte şirketler kurduruyor; hammaddeyi bu şirketler alıyor gibi görünüyor ama yerine verilmesi gereken temel ihtiyaç maddeleri ülkeye gelmiyor. Bir çeşit hayali ihracat şebekesi bu.
Putin bunu yaparken limanda etkin olan mafyayla işbirliği yapıyor. 90’ların başında Saint Petersburg’da bu işleri birlikte yaptığı isimler bugün Rusya’nın oligarkları arasında.
Saint Petersburg belediyesinin dış ilişkilerinin başındayken Putin’in asistanı olan Alexey Miller, 20 yıldır Gazprom’un başında. Belgesele göre, Putin’in asistanı olarak yolsuzluk ve rüşvet ağının merkezinde kilit bir konumda.
Petrol ihracatının merkezindeki Saint Petersburg limanının o tarihlerdeki yöneticisi Alexander Dyukov ise şu an dünyanın en büyük petrol şirketlerinden Gazprom Petrol’ün başında.
Yine o tarihlerde Saint Petersburg’dan petrolü dünyaya satan isim Gennady Timchenko, bugün Rusya’nın en zengin oligarklarından biri. Bu tesadüf değil, çünkü Timchenko’nun zenginleşmesi Putin’in ihracat ruhsatlarıyla başlıyor; sonra Putin devlet başkanı olunca kurduğu Gunvor adlı şirketle oligarklaşıyor.
Çünkü Putin, devlet başkanı olunca aldığı bir kararla Rusya’nın beş büyük petrol üreticisi şirketinin yurtdışına petrol ihracatını, İsviçre merkezli Gunvor üzerinden yaptırıyor.
2016 yılında gazeteciler, Gunvor’ın Peter Kolbin adlı kimsenin tanımadığı, parasının nereden geldiğini bilmediği gizemli ortağının Putin’in köylüsü, çocukluk arkadaşı olduğunu ortaya çıkardılar. ABD Hazinesi de Putin’in Gunvor’ın parasına direkt ulaşabildiğini iddia etmişti. Yani aslında Rusya’nın petrol ihracatını yapan şirketin ortağı da Putin’in kendisi.
Belgesele göre Putin’in yolsuzluk ağının merkezindeki yapılardan biri de Rossiya Bank.
Sovyetler döneminde Leningrad’daki bölgesel yönetim tarafından kurulmuş banka, Sovyetler çökünce ortada kalıyor ve 1991’de Saint Petersburg belediye başkanı Sobchak bankanın yeniden kurulması talimatını veriyor. Bu talimatı yerine getiren kişi de belediyenin dış ilişkiler sorumlusu Putin. Putin, bankanın yeni hissedarlarını arkadaşlarından seçiyor.
Saint Petersburg’da bir belediye ofisinde kurulan banka, şimdi ülkenin en büyük bankası. Bankayı kurarken Putin’in seçtiği yakın arkadaşları da Rusya’nın en önemli insanları.
Medvedev başbakan ve devlet başkanı oldu; Miller, Gazprom’un başında; Sechin, Putin’in çantacısı iken şimdi Rosneft’in başında; Zubkov başbakanlık yaptı, şimdi Gazprom yönetiminde; Marina Entaltseva, Putin’in şimdiki protokol müdiresi; Kozak eski bakan, şimdi Putin’in müsteşarı.
Liste böyle uzuyor.
Navalny’ye göre banka Putin’in parasını yönetiyor, yolsuzluklarını aklıyor.
Belgeseldeki yolsuzluk ağının son durağı Moskova.
1996 yılında Putin, devlet başkanı Yeltsin’in Başkanlık Mülk Yönetimi Dairesi’nde hukuk işleri sorumlusu olarak çalışmaya başlıyor. Yani görevi müfettişlik.
Onu, devletteki yolsuzlukları soruşturacak bu makama öneren kişi Anatoly Chubais. Sovyetlerin ardından Rus şirketlerinin özelleştirmesini yapan karanlık bir isim.
Putin’in çalıştığı birimin başındaki Pavel Borodin ise adı Yeltsin dönemindeki yolsuzluklarla anılan bir isim.
Bu iki isim, o yıllarda hakkında gazetelerde yolsuzluk haberleri çıkmaya başlayan Putin’i koruyorlar, Putin de onları.
Belgeselde Putin’in bu görevi sırasındaki sır olan hayatının ayrıntılarını anlatan kişi, eski eşi Lyudmila Putin.
Bizzat kendisi anlatmıyor. Bayan Putin, 90’lı yıllarda bir gezi sırasında Hamburg’da Irene adlı bir Alman kadınla tanışmış ve mektup arkadaşı olmuşlar. Navalny, o mektupları bulmuş. Bir de Irene’nin bu arkadaşlık üzerine yazdığı, daha sonra raflardan kaldırılmış Rusça bir kitabını.
Bayan Putin 1998’e kadar süren mektuplarda arkadaşına, Davos, Cannes, Paris tatillerini, casinolarda geçirdikleri vakitleri, Moskova’da hediye edilen dairelerini açıkça anlatmış.
Navalny, bütün bunları anlatırken araya Putin’in konuşmalarını sokuyor.
Bir yerde Putin gözleri yaşararak “Anavatanımız, sahip olduğumuz en değerli şey” diyor. Başka bir yerde Rossiya Bank’ın adına milliyetçi bir vurgu yaparken duyuluyor.
Belgeselden öğreniyoruz ki bizdeki tek parti devri vurguları gibi Putin de Ruslara sık sık 90’ların ne kadar kötü olduğunu anlatıp duruyor. 90’larda batırılan ekonomi, bitirilen savunma sanayii, yok edilen ordu, yıkılan imparatorluk, yabancı güçlerin emrindeki yöneticilerin çökerttiği bir ülke…
Ama aynı 90’lar Putin’in bu yolsuzluk şebekesini de kurduğu yıllar.
Navalny, belgeselde isim isim, içinde Putin’in yardımcılarının, çocukluk arkadaşlarının da olduğu isimlerin bugün nasıl Rus oligarkları haline geldiğini gösteriyor.
Peki, Putin’in etrafındaki herkes oligark olurken, Putin ne oluyor?
Navalny’ye göre yavaş yavaş iş dünyasını, medyayı, siyaseti, hukuku hatta seçimleri kontrol altına alan Putin, bugün Rusya’nın en zengin adamı ve dünyanın da sayılı zenginlerinden biri.
Temel ilkesi de 90’lardan beri aynı: Ülkenin kaynaklarından çalmak mı istiyorsun, o halde Putin’le paylaş!
Peki, ne yapıyor bu kadar parayla Putin?
Belgeselin en eğlenceli kısmı da burası.
Belgeselde Putin’in Karadeniz kıyısındaki safiye şehirlerinden Gelencik’te yaptırdığı gizli sarayı ilk kez ortaya çıkarılıyor.
7800 hektarlık bir alan üzerine inşa edilen 17,692 metre kare sarayın içinde 300 hektar üzüm bağı, şarap imalathanesi, helikopter pisti, sera, istiridye çiftlikleri, liman, kilise, amfitiyatro, çay evi, gece kulübü ve yer altında kurulmuş bir buz hokeyi pisti bile var. Putin’in favori sporu buz hokeyi…
Sarayın üzerine kurulduğu 7800 hektarlık alanın çoğu ormanlık arazi ve Rus güvenlik teşkilatı FSB’ye ait. Ama onlardan 2063 yılına kadar eğitim ve araştırma amaçlı kiralanmış; sarayı saklamak için tampon bölge olarak kullanılıyor.
Sarayın olduğu araziye karadan, denizden, havadan ulaşım imkansız. Sarayın üzerinde uçuş yasağı var. Denizden iki milden fazla yaklaşmak yasak. Belgeselin editörleri telefonla bölgede balık tutmak için yetkililerden izin almaya çalışıyor ama ısrarla o bölgeden iki mil uzaktan geçmeleri isteniyor.
Karadan yaklaşmak için ise kontrol noktalarından geçmeniz gerekiyor. Sarayın binlerce çalışanının içeriye kameralı telefon sokması dahi yasak.
Navalny’nin Youtube kanalında programlar yapan iki editör, biletlerini değiştirerek, yanlış duraklarda inerek, telefon sim kartlarını değiş-tokuş ederek polisi ve istihbaratı atlatıp sarayın yakınlarından bir kıyıdan şişme bir botla deniz açılmışlar.
Sarayın kıyılarına birkaç yüz metre yaklaşıp, drone’larını uçurup sarayın görüntülerini çekmişler.
Belgeselde bütün bunları da izliyorsunuz.
Peki bu sarayın parasını kim vermiş?
Aslında sarayın yapıldığı yer 2005 yılında çocuklar için bir kamp yeri yapmak üzere alınmış. Putin’e Saint Petersburg günlerinden beri yakın üç isim tarafından.
Bu isimlerden biri olan işadamı Sergey Koleşnikov, belgesele sarayın gerçek hikayesini anlatmış.
Putin’e, henüz anayasada görev süresi olan devlet başkanlığı bitince emekliliğinde oturacağı Karadeniz kıyısında bir ev yapması önerilmiş. O da bu öneriyi beğenince harekete geçilmiş. Ev olarak başlayan inşaat bir saraya dönmüş.
Koleşnikov, 2010’da yeni devlet başkanı Medvedev’e bir mektup yazıp, saray inşaatının bütün ayrıntılarını anlatmış, bütün belgeleri, ses kayıtlarını vermiş, onu Putin’in yolsuzluklarını bitirmeye çağırmış. Ama ihbarı yanlış kişiye yapınca, canını ülke dışına çıkarak kurtarmış.
Özetle, sarayın parasını, Putin’in savaş açtığı oligarklar vermiş.
Aralarında Roman Abramoviç’in de olduğu oligarklar, iktidarla iyi geçinmek için, Putin’in adamlarının onları yönlendirdiği hayır işlerine bağış yapmaya başlamışlar.
Petromed adlı bir şirkete tıbbı ekipman alımları için para göndermeleri istenmiş.
Bu bağış paralarının yüzde 35’i, Rusya’da yerli ve milli tıbbi malzeme üretimi gibi işler için bir offshore yatırım şirketine gönderilmiş.
Bu offshore şirketin yüzde 94’ü Mihail Ivanoviç adlı bir kişiye ait.
Mihail Ivanoviç aslında Putin’in kendisi. Diğer ortaklar da Putin’in yakın arkadaşları.
İşte sarayın masrafları, oligarklardan yerli ve milli yatırımlara harcanmak üzere bu yatırım şirketine vatanseverlik olarak istenen hayır paralarıyla karşılanmış.
Belgesele göre saray için 1 milyar dolardan fazla para harcanmış.
Koleşnikov’un ifşasıyla her şey ortaya çıkınca, altı yıl önce saray 350 bin dolara bir işadamı tarafından satın alınmış gibi gösterilmiş.
Medya Putin’in elinde olunca buna insanları ikna etmek de zor olmamış.
Belgeselde sarayın içinden fotoğraflar da var. Lüksün, şatafatın, lümpenliğin iç içe geçtiği bir zevkle döşenmiş saray hâlâ inşaat halinde. Çünkü inşaatı yapanlar küf faktörünü unutmuşlar. O yüzden belgeseldeki drone çekimlerinde sarayda çalışan işçiler, şantiye görünüyor.
Kremlin Sözcüsü Peşkov, belgeselde iddia edilen sarayın Putin’e ait olduğunu yalanladı ama belgeseli izleyen binlerce kişi Navalny’nin uğruna hapse girdiği iddialar için Cumartesi günü sokaklara çıktı ve “Hırsız Putin” diye bağırdı.
Aslında insanları soğuk havada sokaklara çıkaran sadece Putin’in zaten bilinen zorbalıkları, yolsuzlukları olmadı; esas motivasyonu sağlayan, Navalny’nin cesareti oldu.
Zehirli bir gazla zehirlendiği ülkeye, tutuklanacağını bile bile dönmüş genç bir adam Navalny.
Bunu yaparken her adımda olan bitenle dalga geçerek videolar çekti, Putin’e mahkeme salonunda çektiği videoda “sığınağındaki bunak” diye seslendi.
Bunun bedelinin ne kadar ağır olduğu malum. En son benzer sokak gösterilerini örgütleyen muhalif lider Boris Nemtsov, üç kere tutuklandıktan sonra 2015’de Moskova’da öldürülmüştü.
İşte genç bir adamın bütün bu bedeli ödemeyi göze alarak meydan okuması en çok da Rusya’nın gençlerini etkilemiş gözüküyor.
TikTok’ta gösteriye hazırlanan, protesto videoları çeken 25 yaş altı Rusların Z kuşağı, Cumartesi günkü gösterinin de dinamosuydu.
Hatta yaşı o kadar küçük çocuklar vardı ki, bazı videolarda anneleri tarafından kulaklarından çekilerek eve götürülen göstericiler gördük.
Bu gösterilerin Putin’i yıkmayacağı açık. Putin, hâlâ belli bir kuşak için Rusya’yı SSCB’nin yıkımı sonrası eski şanlı imparatorluk günlerine döndüren karizmatik, dini bütün, vatansever lider.
Navalny onlar için dış güçlerin, Batı’nın adamı, gösteriler de bozgunculuk. Duma’da Komünistler dahil muhalif siyasi partiler de Navalny’ye böyle bakıyor.
Putin ise onu “blogger” diyerek aşağılıyor.
Ama Rusya’nın, Sovyetlerin görkemli günlerini hatırlamayan veya umursamayan, gözlerini açtıklarından bu yana iktidarda Putin’i görmüş Rusya’nın yeni nesli için de, bu kadar güçlü bir lidere, kendisini zehirlemesine rağmen meydan okuyan, tedavi için gittiği Almanya’da bile belgesel çeken ve tutuklanacağını bile bile ülkeye geri dönen, kendilerine ait paraların hesabını soran bu genç “blogger”a vatan haini denmesi inandırıcı görünmüyor.
Türkiye’de iktidarı destekleyenler için de, iktidara Navalny’nin Putin’e dediklerinden daha ağırlarını söyleyen bazı muhalifler için de gösteriler, Batı’nın bir oyunundan, yeni renkli devrim girişiminden ibaret.
Ama Belarus’tan sonra Rusya’daki gösterilerle ilgili haberlere de Türkiye’de gösterilen ilgi, sosyal medyadaki paylaşımlar, ümitsizlik ve çaresizlik hisleri arasında ortaya çıkan cesaretin ve yaratıcılığın, bu klişelere baskın geldiğini gösteriyor.
Navalny’nin dediği gibi, Putin botoks yaptırarak, karda yarı çıplak denize girerek artık yeni nesli heyecanlandıramıyor.
Belgeselde anlatılan gerçekler kadar, Navalny’nin meydan okuyan, mizahi tarzı da gençler için heyecan verici ve cesaretlendirici.
Öyle olunca da Cumartesi günü binlerce kişi “şimdi Sibirya soğuktur” demeden sokaklara çıktı.
Yazı biterken belgeselin izlenme sayısı da 84 milyonu geçmişti.
(Türkçe altyazı seçeneği de olan belgeseli izlemek için https://www.youtube.com/watch?v=ipAnwilMncI&feature=youtu.be)