Ana SayfaGÜNÜN YAZILARINetanyahu’nun kabusu, Ortadoğu’nun umudu: Trump, İsrail’i satacak mı?

Netanyahu’nun kabusu, Ortadoğu’nun umudu: Trump, İsrail’i satacak mı?

Sessiz bir gerilim yavaş yavaş büyüyor. Trump ile Netanyahu’nun arası hiç olmadığı kadar kötü. ABD ile İsrail’in çıkarları değişen dengeler nedeniyle artık örtüşmüyor. ABD, Yemen’deki Husilerle İsrail’e haber vermeden ateşkes yaptı, Hamas ile doğrudan görüştü, Netanyahu’nun tehditlerine rağmen İran ile nükleer müzakere masasına oturdu, düne kadar İsrail’in bombaladığı Şam’da büyükelçilik açtı, Şara ile görüştü, yaptırımları kaldırdı. Ortadoğu’da kalıcı barışın sağlanması ve Gazze soykırımının durması için nadir bir fırsat kapımızda: Trump ile Netanyahu arasındaki bu gerilimi büyütmek ve bu kavgayı sistematik bir şekilde beslemek.

Büyük ihtimalle tüm siyasi ikbalini Demokratların 2024 seçimlerini kaybetmesine bağlayan Netanyahu, Trump treninin pek güvenilir olmadığını yaklaşık beş ay önce bir Cuma akşamı ilk kez anladı. Trump’ın kendisi gibi emlak zengini milyoner olan Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Hamas-İsrail ateşkes görüşmeleri için bulunduğu Katar’dan İsrail Başbakanlığını aramış ve ertesi sabah buluşmak istemişti. Netanyahu’nun danışmanları, Cuma akşamından Cumartesi akşamına kadar Şabat olduğu için başbakanın ofise gelemeyeceğini, çalışmayacağını belirtmiş, Witkoff’un talebini reddetmişti. Seküler bir New York Yahudisi olan Witkoff, aldığı yanıttan memnun kalmamış, “bana ne Şabat’tan, geliyorum” diyerek sert bir şekilde cevap vermişti.

Netanyahu’nun payına düşen ise Şabat geleneklerine aykırı bir şekilde evinden çıkıp ertesi gün ofisine gitmek, Witkoff ile görüşmek ve ABD’nin kendisine dayattığı ateşkes anlaşmasını onaylamak olmuştu.

Hiçbir diplomatik tecrübesi olmayan Steve Witkoff, önceki dönem Biden hükümetinin Netanyahu’ya kabul ettiremediği ateşkes metnini imzalatmış, kısa süreli de olsa Gazzelilerin evlerine dönmesini sağlamıştı.

Elbette her ne kadar bu standartları iki yüzlü bir şekilde uygulasalar da belirli normlar veya kuralları baz alarak politika oluşturan Demokratların aksine Trump, Gazze’deki insanlık dramını veya sivil ölümleri gündemine “şimdilik” almadığı için bu kırılgan ateşkes bozuldu, Netanyahu ve aşırı sağcı hükümeti tam gaz bir şekilde Gazze’yi ele geçirme planlarını raftan indirdi bile. 

Gazze’deki soykırım bütün korkunçluğuyla devam ediyor: Diri diri yanan çocuklar, içeriği meçhul küçücük yardım paketlerini almak için kafeslere dizilen insanlar. Soykırımın boyutu o denli korkunç ki geçen uzun zamana rağmen kimse alışmadı, üstüne üstlük Almanya’nın sağcı yeni başbakanı Merz bile “İsrail’in savaşmak için artık meşru bir sebebi yok”diyecek bir noktaya geldi. 

Rasyonel bir devlet eşiğini çoktan aşan İsrail’i durdurabilecek tek şey ne ikna ne de “İsrail’in uzun vadeli çıkarları için barış şart” gibi muhatabını akıllı kabul eden naif argümantasyonlar. İsrail’i bu aşamada durdurabilecek yegane şey zaruriyet. Bunun askeri bir müdahale ile olması ihtimalinin gerçek dışılığını hesaba katarsak bu zaruriyetin tek yolu da ABD’nin İsrail’e “patronun kim olduğunu göstermesi”. Witkoff’un beş ay önce yaptığı gibi. 

Nitekim iki senedir süren soykırımda İsrail’i bugüne kadar durduran tek kişi de Trump oldu. Kısa soluklu da olsa İsrail’e patronun kim olduğunu gösterebildi. 

İşte Gazze için yapılması gereken de tam olarak bu. Trump ile Netanyahu arasındaki sorunları büyütmek, Trump’a “First Israel” değil, “First America” dedirtmek. 

Ne ilginç ki tam da bugünlerde Trump ile Netanyahu ilişkisi hiç olmadığı kadar kırılgan, hiç olmadığı kadar “toksik”. 

Damat out, kankalar in

Büyük ihtimalle Netanyahu için ilk olumsuz sinyallerden biri Trump’ın damadı ve Netanyahu’nun D.C.’ye her geldiğinde kanepelerinde yatacak kadar yakın olduğu Kushner ailesinin “yıldız çocuğu” Jared Kushner’in ikinci dönemde resmi bir görev üstlenmemesi oldu. Bu pek şaşırtıcı değildi. Zira Trump’ın kızı Ivanka Trump ve damadı Kushner, 2020 seçimlerinden sonra babalarını dava süreçlerinde yalnız bırakmış, Kongre oturumunda Trump’ın işini zorlaştırabilecek beyanlarda bulunmuşlardı. Trump bunu unutmadı, İvanka ve damat karar masalarından uzaklaştırıldı, şimdi ise Donald Trump başkentten dünyaya şekil vermeye çalışırken kızı ve damadı Miami’deki evlerinde finans ve yatırım işleriyle meşgul, “uzaktan” fikirlerini Beyaz Saray’a iletiyor. 

Netanyahu için olumsuz, dünya için hayırlı ikinci bir oyun değişikliğiyse Signal adlı bir iletişim uygulamasına The Atlantic dergisinin editörünü yanlışlıkla ekleyerek bütün kabineyle Yemen’e saldırı planı yapan Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’ın adaya veda etmesi oldu. Mike Waltz, bu planların sızmasının yükünü taşımayarak istifa etti. Waltz, Trump kabinesindeki nadir klasik Cumhuriyetçilerden biriydi. Bush döneminde çalışan, çok sert bir İran karşıtı ve İsrail destekçisi olan Waltz tipik bir “neocon”. Nitekim istifasıyla İran müzakerelerinin tekrardan başlaması da denk geldi. Trump Mike Waltz’ı Elise Stefanik’in adaylıktan çekilmesiyle boşalan BM Daimi Temsilciliği’ne aday göstereceğini belirterek Dışişleri Bakanı Marco Rubio’yu aynı zamanda Ulusal Güvenlik Danışmanı da yaptı. 

Mike Waltz

Bu önemli bir değişimdi. Rubio, Floridalı siyasi hırsları olan genç bir senatör. Zamanında Trump’a karşı çetin bir savaş vermiş, 2016’da adaylık için yarışmıştı. Trump sahnede Marco Rubio ile “Küçük Marco” diye dalga geçecek kadar seviyeyi düşürmüş, Rubio’yu milyonların önünde rezil etmişti. Her ne kadar hem Demokrat hem Cumhuriyetçi senatörlerin oyuyla onaylansa ve müesses nizamın sevdiği bir isim olsa da Rubio’nun aile geçmişinin olduğu Latin Amerika politikası dışında bir ağırlığı yok. Trump’ın gerçek anlamda bir sekreteri görevinde. Neredeyse bütün kritik görüşmeler, müzakereler “özel temsilciler” ve onların raporları aracılığıyla yürüyor.

Suriye ile ilgili önemli süreçleri Trump’ın Hıristiyan Arap kökenli Türkiye Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi emlakçı iş insanı Tom Barrack; Rusya, İran ve İsrail-Hamas müzakerelerini ise emlakçı Steve Witkoff yürütüyor. 

İki isim de bütün süreçlerde doğrudan Trump ile iletişim kurabildiği için diplomatları, Dışişleri Bakanlığının hafızasını aradan çıkarma şansına sahip. Bu süreçte Trump nezdinde düşük bir siyasi profil olan Marco Rubio, Trump’ın emlakçı dostları kadar etkili bir isim değil. Bu nedenle Rubio’nun sıkı bir İsrail destekçisi olması da Netanyahu’ya derin bir nefes alması için yetmiyor. 

Zira Trump’ın emlakçı dostları, Cumhuriyetçi veya Demokrat fark etmeksizin diplomatların veya D.C. koridorlarında koşturan siyasi elitlerin aksine “kadim ABD-İsrail dostluğu” veya alışıldık kurallar, kalıpları baz alarak müzakere yürütmüyor. Tam aksine o andaki güncel çıkarları, ABD’nin en salt, sahici maddi kazançlarını kayıplarını dikkate alarak diplomatik görüşmeleri New York’taki bir arsa, şık bir teras dairesi al ver pazarlığına çevirip masadaki her şeyi tartışmaya açıyor. Bu süreçlerde en temel insani değerler de maalesef pazarlığa açılsa da Netanyahu’nun siyasi ikbali, İsrail’in çıkarları, İsrail ile müttefiklik de belki ilk kez masada al vere konu olabilecek bir “asset/değer”.

Bu nedenle Amerikalı diplomatların dahiliyeti azaldıkça, tecrübesiz emlakçıların rolü arttıkça barış ihtimali de göreceli olarak artıyor. 

Fakat Netanyahu’yu endişelendiren tek husus oyuncu değişimi değil. Trump, Amerikasının kaçınılmaz paradigma değişimini de ihmal etmemek lazım.

Önce İsrail değil, Önce Amerika

Demokratlar döneminde Amerika dış politikasını değerler ve tarihsel müttefiklikler üzerinden kurgularken, Trump için dünya “iyiler vs. kötüler” den ibaret değil. İsrail, Gazze söz konusu olunca insan haklarını unutan Demokratları tarihsel bağlar, “Ortadoğu’daki tek demokrasi” ve ortak medeniyet üzerinden öyle ya da böyle yanında tutabilirken Trump İsrail’e bakarken kendisine seçim için yatırım yapan bir iş ortağı görüyor. Trump için öncelik Amerika’nın çıkarı, Amerikalıların elde edeceği kazanç. Sadece İsrail uğruna İran ile savaşmayı, Suriye’de asker bulundurmayı istemiyor.

Trump, kendi hastane ve ilaç masrafları karşılanmazken, acile bile gittiklerinde ellerine fatura verilirken haritada gösteremedikleri ülkelere milyonlarca dolar yardım ve binlerce asker yollayan sıradan Amerikalıların öfkesinin bir ürünü. Bugün başkent D.C.’deki her kurumu yerle bir ederken elinin rahat olması, halktan beklenenin altında tepki gelmesinin de en büyük sebebi sıradan Amerikalıların bu kurumlara güvenmemesi, Trump’a “bir yık bakalım, sana da bir şans verelim” diyerek açık bir çek vermesi. Bu nedenle Trump’ın ve Trumpçılığın en büyük hikayesi elini ayağını parasını  Ortadoğu’dan, Ukrayna’dan çekmek, mümkünse Çin ile çetin bir ticari savaşa odaklanarak en basit tabirle Amerikalı işçilerin cebini doldurmak, uluslararası ticaretten kaybedenlerin yeniden yüzünü güldürebilmek. 

Trump’ın İran ile nükleer müzakerelere özel bir önem vermesi, İsrail’i uyarması, Yemen’deki Husilerle İsrail’e haber vermeden ateşkes yapması, ABD’nin sıkı İsrail destekçisi ABD’nin İsrail Büyükelçisi evanjelist Mike Huckabee’nin ateşkes için “İsrail’den izin alacak halimiz yoktu” gibi sert bir açıklama yapması da tam da bununla ilgili. Trump’ın ABD’nin başka bir savaşa veya çatışmanın içine çekilmemesi için bir daha ABD’nin müdahale etmeyeceği bir Ortadoğu barışının sağlayarak elini ayağını çekme isteği. 

Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Türkiye’deki 68 kuşağı klasik bir ABD karşıtının sözlerini anımsatan “Ortadoğu’da sınır çizmicez, nutuk çekmicez, Suriye’nin bütünlüğü” önemli özeleştirisi de Suriye’nin yeni yönetimine yönelik yaptırımların kaldırılması da bu bağlama oturuyor. 

ABD, resmi olarak bir dış politika değişikliğine gidiyor ve esnek pazarlıklar kurarak uzun vadeli odağını Çin’e çevirmek istiyor.

Üstelik bu paradigma değişimi sadece Trump ile de sınırlı değil. ABD başkan yardımcısı JD Vance, Signal’e sızan konuşmalarda Yemen’e havadan yapılan müdahaleye bile karşı çıktığı mesajlarla dikkat çekmişti. Vance şimdi de İran’a yönelik askeri müdahalelere karşı çıkmasıyla, İsrail’e mesafe koymaya başlamasıyla konuşuluyor. JD Vance’nin Trump’tan sonra Cumhuriyetçilerin adayı ve 2028’de başkan adayı olma arzusu aşikar. Vance de seçim kazandıran seçmen koalisyonunu sağlama formülünün Ortadoğu’da savaşmaya devam eden, İsrail için Amerikan askerlerini ölüme yollayan bir Amerika’dan geçmediğini biliyor. 

Nitekim Candace Owens, Tucker Carlson gibi etkili Trumpçı kanaat önderleri, gazeteciler de İsrail eleştirilerini bu doğrultuda kuruyor ve muhafazakar bir Amerikan milliyetçiliği iddiasıyla İsrail’i eleştiriyor. 

Elbette, İsrail lobisinin Trump’a yaptığı seçim yatırımı, harcadığı milyonlarca dolar bu denli kolay geride bırakılamaz. Trump sistematik bir şekilde İsrail lobisine borcunu şimdilik Filistin’i savunan yabancı öğrencilerin vizesini iptal ederek Harvard’ı döverek ödüyor, bu borcun kapsamını Demokrat Partililerin güçlü olduğu elit kurumları hizaya sokmak için başlattığı güç mücadelesiyle sınırlı tutuyor. 

Bu yüzden Gazze soykırımının durması, neredeyse rafa kaldırılan iki devletli çözümün hayata geçmesi, gerçek bir barışın gelmesi için bu hafif hafif büyüyen gerilim yeterli değil.

Bu gerilimin büyütülmesi, bilinçli ve sistemik bir şekilde beslenmesi, Trump’a kendi çıkarlarıyla Netanyahu’nun çıkarlarının aynı olmadığının hatırlatılması, kimin büyük patron olduğunun vurgulanması şart. 

Trump show’da yeni sezon zamanı 

Trump, en azından Kongre’yi kaybedip elinin kolunun bağlanmayacağı 2026 ara seçimlerine kadar “barışı” getirmek istiyor. Rusya-Ukrayna cephesi her ne kadar kilitlendiyse, Ortadoğu’da Esad’ın düşüşüyle beklenmedik bir kapı açıldı. İran’ın etkisi kırıldı, Suriye’de ABD ile ilişkileri iyi tutmak isteyen yeni bir yönetim tesis ediliyor, Suudi Arabistan-BAE ABD’ye ekonomik yatırım yaparak Trump’ı yanlarına çekebileceklerini gördü, Türkiye’de yeni bir çözüm süreci ile tarihi bir çatışmanın sonunun gözükme ihtimali belirdi, Lübnan’da liyakatli etkin bir hükümet kuruldu, Cumhurbaşkanı seçildi, Irak önceki dönemlere göre çok daha istikrarlı, IŞID yok oluyor. Trump, zayıfladığı bir noktada İran’ı nükleer anlaşmaya ikna eder ve olası bir İran savaşını engeller ve İsrail lobisinin “İran’ı vuralım” çılgın projesini rafa kaldırırsa İsrail’in pek bir bahanesi de kalmayacak. 

Bu noktada Trump, ABD’nin askerlerini tamamen çektiği bir Ortadoğu’yu geride bırakabilir. Fakat bunun için ABD ve İsrail karşısında Filistin’i savunan ülkelerin, özellikle Türkiye, bölge ülkeleri ve hatta Avrupa’da Filistin’in sesini duyan yönetimlerin, liderlerin bir araya gelip Filistin’in ABD tarafından da tanındığı, İsrail karşısında gerçek anlamda egemenliğe ve bağımsızlığa sahip bir ülke olarak yeniden tasarlandığı bir barış planıyla Trump’ın karşısına çıkması ve bir pazarlık yürütmesi gerekiyor.

Trump ile pazarlık masasına oturmak riskli. Fakat şartlar hiç bu kadar denk gelmemişti. Eğer İsrail savaş makinesini durdurulacak ve iki devletli kalıcı bir barışın kapıları aralanacaksa, konjektür ve bölge hiç olmadığı kadar hazır. Bu kalıcı barış da hem siyasi hikaye hem de şahsi çıkarlar hem de uzun vadeli ABD menfaatleri açısından Trump için büyük bir fırsat.

Trump’ın elini kolunu bağlayan bir ideoloji, söz, çelişkili davranmama eğilimi, norm veya değer yok; belki de daha önce hiçbir ABD başkanı bu kadar esnek ve pragmatik olmamıştı. Trump dünyayı büyük bir küresel savaşa sürüklemek ile kapsamlı bir barışa imza atmak olasılıklarına eşit mesafede. İsterse Nobel Barış Ödülünü konsept olarak tarihe de gömebilir, yada kalıcı bir Ortadoğu barışını sağladığı, Rusya-Ukrayna ateşkesine imza attığı için Nobel ödülü de alabilir.

Her şey mümkün. Bu biraz ürkütücü. Fakat her şeyin satışa çıkarıldığı bir düzlemde, belki de ilk kez ABD’nin tarihi müttefiklikleri, ittifakları, Cumhuriyetçi-Demokrat fark etmeksizin politika ürettiği kalıpları da pazarlık masasında. Kadim ABD-İsrail ittifakı da dahil.

İşte tam da bu yüzden Trump’ın İsrail’i satması için Türkiye, bölge ülkeleri ve İsrail’i eleştirme onurunu gösteren Avrupa ülkeleri ellerinden geleni yapmalı, Trump’ı cesaretlendirmeli, nihayetinde İsrail’in de meze olabileceği o masayı kurmalı. 

Barışın yolu, Trump’ın ipiyle kuyuya inen Netanyahu’nun elinden ipin çekilmesiyle mümkün. Bunu yapacak olan tek kişi de şimdilik Trump.

El ele verilmeli ve Trump’ın elindeki ipi de kuyudaki Netanyahu’yu da bırakması sağlanmalı. Şimdilik başka bir fırsat yok. 

- Advertisment -