Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, içinde bir PKK açıklamasının da yer aldığı bir habere link verdiği için aldığı 2 yıl 6 ay hapis cezasını onadı. Karar TBMM’de okunursa Gergerlioğlu’nun milletvekilliği bitecek.
Gergerlioğlu karara Twitter hesabından itiraz ederek, ceza almasına neden olan haberin T24 sitesinde hâlâ yayında olduğunu, hakkında bir işlem yapılmadığını hatırlattı.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 22 sayfalık gerekçesinde şu ifadelere yer verildi:
“Sanığın, 20 Ağustos 2016 tarihli paylaşımında, örgüt mensuplarının silahlı fotoğrafının görsel olarak kullandığı, örgütün cebir ve şiddet içeren eylemlerini meşru gösteren ve teşvik eden ifadeler içerdiği anlaşılmıştır. Sanığın, PKK silahlı terör örgütünce yayımlanan bir açıklamanın yer aldığı habere link vermesi, böylece açıklamanın sahiplenilmesi, PKK’nın meşru gösterilmeye çalışılması şeklindeki eyleminin bağlamı ve mahiyeti itibarıyla örgütün siyasi veya sosyal etkinliğini artırmak, sesinin kitlelere duyurulmasını sağlamak, örgütün başa çıkılması imkansız bir güç olduğu ve amacına ulaşabileceği kanaatini toplum üzerinde oluşturmak, halkın örgüte sempatisini artırmak ve aktif desteğini sağlamak amacı taşıdığı belirlenmiştir. Bu hususlar nazara alındığında sanığın savunmasına itibar edilmeyip cezalandırılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.”
Karara şerh
Fakat Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 22 sayfalık gerekçesinin 16 sayfası bu karara itiraz eden daire üyesi hâkim Yusuf Hakkı Doğan’ın şerhine ayrılmıştı.
İfade hürriyeti konusunda ders niteliğinde olan bu şerhin bir bölümünü aynen yayımlıyoruz:
Esas itibariyle Dairenin bu konuda sanığın T24 sitesinde yayınlanan bir haberi olduğu gibi link vermesi ve “PKK: devlet adım atarsa barış bir ayda gelir” şeklindeki cümlesinin “Anayasanın 14. maddesi kapsamında kötüye kullanma olarak değerlendirilebileceğini, ancak her düşünce açıklamasının değil, demokratik yaşam için doğrudan açık ve yakın tehlike oluşturan düşünce açıklamalarının bu kapsamda olduğunun değerlendirilmesi sonucuna varmıştır” şeklindeki değerlendirmede sanığın T24 sitesinde yayınlanan habere link atması ve yukarıda belirtilen başlığı T24 sitesinden yayınlanan bu haber ve yayınla ilgili T24 sitesi hakkında herhangi bir soruşturma ve erişim yasağı getirilmediği, haberin alenileştiği birlikte değerlendirildiğinde ne şekilde demokratik yaşam için doğrudan açık ve yakın tehlike oluşturan düşünce açıklaması olduğu soyut olduğu, bunun gerekçesinin ve nedeninin açıklanmadığı,
İkincisi ise, 2001 yılında yapılan değişikliğin eylem ve söylemi birlikte kapsadığı, sadece bir yazarın makalesindeki bir ifadeye dayandırdığı, bu düşüncenin Anayasa değişikliğinin hangi ortamda, hangi gerekçelerle ve Anayasa değişikliğinin genel gerekçesi ve madde gerekçesine uyumlu olmadığı, Çünkü̈ 1982 Anayasasının zamanla ortaya çıkan siyasi açılımlara bağlı değiştirilme ihtiyacı ve Avrupa Birliği’ne tam üye olma sürecinde Birliğe verilen ekonomik ve siyasi kriterlerin yerine getirilmesine dönük taahhütler kapsamında çıkarılan Anayasa değişikliğine ilişkin 03/10/2001 günü 4709 sayılı Kanun ile Anayasanın temel hak ve özgürlüklere ilişkin sınırlama rejimi kökten değiştirilerek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi paralelinde yeniden düzenlenmiştir. Suç unsurlarının oluştuğu yönünde görüş farklılığının hukuki bir sonuç olduğu, ancak usul yönünde Anayasanın 14. maddesinin Anayasanın ruhuna, özüne ve uluslararası sözleşmelere ve hukukun evrensel kurallarına ve yerleşen yerel mahkeme kararlarına aykırı olduğu noktasında çoğunlukla olan görüş ayrılığımızın hukuksal temellerini açıklamaya çalışacağım.
Kaldı ki Dairemizin gerekçesinde belirttiği “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Da Becker/ Belçika, B. No: 214/56, 27.3.1962 tarihli kararında ‘demokratik sisteme yönelik tehdidin ağırlığı ve süresi ile sıkı sıkıya orantılı bir şekilde kullanılmalıdır’ demek suretiyle Anayasanın 14. maddesinin Devlete verdiği yetkinin çerçevesini çizmiştir” demek suretiyle 14. maddenin kapsamı konusunda görüşünü̈ açıklamıştır seklinde düşüncesi bizim de gerekçemizdir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin belirttiği demokratik sisteme yönelik tehdidin ağırlığı ve orantılılık ilkesine vurgu yapılmıştır. Burada demokratik sisteme yönelik tehdidin ağırlığı doğrudan açık ve yakın tehlike oluşturması ve toplumu harekete geçirmesi tehlikesinin varlığı ve bunun yanında da orantılılık ilkesinin uygulanarak sonuca ulaşması gerektiği vurgusudur.
Terör örgütü propagandası yapmak suçu Anayasanın 14. Maddesi kapsamında yer alan suçlardan mıdır, değil midir?
Sanığın eyleminin hukuki boyutunu değerlendirdiğimizde;
1-Sanığın eyleminde “suçüstü halinin kabulünün mümkün olmadığı”,
2-Sorusturmaya konu olan suçun Anayasanın 14. maddesi kapsamında, kovuşturma usulü yönünde istisnaya tabi suçlardan olmadığı,
Kısaca kararda ağır cezalık suçüstü halinin olmadığı ve isnat edilen suçların Anayasanın 14. maddesi kapsamında kalan suçlardan olmadığı konularında görüş ayrılığı vardır.
Dairemizin kararı 1982 Anayasasının ilk halindeki düzenlemesine uygun bir karardır. Ancak 1982 Anayasasının başlangıç kısmını ve 14. maddesinin 03.10.2001 tarih, 4709 sayılı Kanunun 3. maddesiyle değişikliğe uğramasından sonraki hali nedeniyle artık salt düşünce ve açıklamaların bu kapsamda yer almadığı, ancak eylemlerin yasaklandığı yeni düzenlemeyle getirildiği halde Dairemiz eski düzenlemeye dayanarak karar oluşturmuştur.
Şöyle ki; 4709 sayılı Yasanın 1. maddesiyle 07.11.1982 tarihli 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının başlangıç kısmında yer alan “Hiçbir düşünce ve mülahazanın” ibaresi “Hiçbir faaliyet” şeklinde değiştirilmesi, aynı Yasanın 3. maddesiyle Anayasanın 14. maddesinin ilk halinde yer alan “teşvik ve tahrik” ifadeleri metinden çıkarılarak “faaliyetler” deyiminin kullanılması maddenin salt düşünce açıklamalarında değil, eylemler yasaklanması nedeniyle düşünce açıklamaları faaliyet kavramı içinde yer almadığı bu nedenle “suç ve ceza kanunilik” ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle mahkeme kararı usul ve yasaya aykırı olduğu düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
2-Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.03.2017 tarih ve 2016/7430 Esas, 2017/3637 Karar sayılı kararında; “…3713 sayılı Kanunun 7/2. fıkrasında tanımlanan terör örgütünün propagandasını yapma suçunun unsurları 11.04.2013 tarih ve 6459 sayılı kanunun 8. maddesi ile değiştirilerek “Terör örgütünün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek şekilde” propagandasını yapmayı yaptırıma bağlamıştır. Propaganda suçunun oluşması için; Terör örgütü ile ilgili bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtma, benimsetme ya da yayma amacıyla yapılmasının yanında terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru göstermeli veya bu yöntemleri övmeli ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılması gerekmektedir” içtihatları gereğince sanığa isnat edilen eylemin unsurlarının oluşması bakımından sanığın suç kastının tespiti,
3-Kabule göre, sanığın eylemi TMK 7/2 değil, TMK 6/2 maddesinde düzenlenen “Terör örgütlerinin; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden bildiri veya açıklamalarını basanlar veya yayınlayanlar…” şeklinde düzenlenen suç kapsamında kaldığı, mahkemenin kabulüne göre sanığın TMK 7/2 değil, TMK 6/2. maddeye göre cezalandırılması gerektiği göz önüne alınarak öncelikle usul yönünden ve esasa geçildiği takdirde de suç vasfı ve suç unsurları yönünden kararın bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.”