Emeğin gerçek hakkını teslim etmemek için bin dereden su getiren kapitalist neo liberal politikalar dünyayı kasıp kavururken, başımıza gelen korona, eşitsizlikleri iyice yüzümüze vurdu. Film sistemin radikal biçimde elden geçirilmesi gerektiğini, insana bakışımızın kökten bir revizyona ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Korona salgını ile dışa vuran bütün çürümenin, doğa insan ve devlet ilişkilerinin varoluşun en başına dönerek yeniden ele alınmasını zorunlu kılıyor.
Ruşen Çakır, Medyascope’ta 23 Ağustos’ta yaptığı “Bitmeyen ve biteceğe de benzemeyen ‘yetmez ama evet’ linçi” başlıklı yayında, dönemi ele alırken Etyen Mahçupyan’la ilgili bazı suçlamalarda bulunmuştu. Mahçupyan’ın o yayına cevabı şöyle:
Türkçeleri yüzünden saldırıya uğruyorlar, araba çarpınca ya da okulda cinsel saldırıya uğrayınca haklarını arayamıyorlar, uğradıkları şiddetle ilgili soruşturmalar yavaş yürüyor, kamera kayıtları, raporlar bulunamıyor. Suriyelilere yönelik şiddet artıyor. Serbestiyet son altı ayda yaşanan ve medyada çok az yer bulabilen şiddet olaylarını araştırdı.
Avustralya’nın en prestijli kanalı Nine9 kanalında geçen hafta yayımlanan “Güncel Bir Mesele” programında, hükümet tarafından ev tahsis edilen iki çocuklu annenin yaşadıkları izleyenlerin yüreğini burktu.
Hep aynı düşünen, benzer geçmişlerden gelip, benzer hayatlar yaşayan; bu nedenle tercihleri ve algıları, dolayısıyla fikirleri de benzer olan insanlar yerine; farklı özelliklere sahip ve bu sayede değişik bakış açıları yakalayabilen insanlardan oluşan yapılar doğal olarak daha üretken, daha pırıltılı, daha zengin, daha zeki oluyor.