Sigara sağlığa zararlıdır.
Türkiye’de pandemi yönetimi ve ona dair alınması gereken önlemler kapsamında sokaklar, caddeler ve meydanlarda sigara içmek yasaklandı. Yasakla birlikte de her zamanki gibi karşıt görüşlerin çatışması başladı. Bir grup hangi dünya görüşüne sahip olursa olsun sigara yasağında birleşirken bir grup sigara içsin ya da içmesin meselenin sigaradan çok “yasak”lar kısmına odaklandı ve karara dair eleştirel bir tavır aldı.
Şöyle düşünebilirsiniz: Türkiye’de binlerce esnaf beceriksiz ekonomi yönetimi sebebiyle dükkanına kilit vururken, Soma Ermenekli madenciler haklarını aradığı için yerlerde sürüklenirken, işsiz binlerce genç kaldırımları -elde sigara- arşınlarken, grev hakkı yasaklanır, yüz binlerce işçinin kıdem tazminat hakkı ellerinden alınmak istenirken, işsizlikten aileler dağılır gençler intihar ederken, sokak röportajından insanlar tutuklanırken sigara yasağını mı dert edineceğiz?
Etmelisiniz; görünenin ardındaki mesele sigaradan çok bir özgür tercihin devletçe yasaklanmasıysa, bunu hem dert edinmeli hem buna itiraz edilmeli; çünkü hak ve özgürlüklerin pazarlığı yapılamaz. Yasağa sebep olarak sigara dumanının virüsü yaydığı ve sigara içen insanların maskelerini indirmek zorunda kaldığı, bunun da pandemi ile mücadeleyi olumsuz etkilediği gibi absürt/akıl almaz sebepler ileri sürülüyor. Sigara dumanının virüsü yaydığına dair elde kanıtlanmış hiçbir veri yok, ayrıca maskeyi çene altına indirmek zaten ceza için yeterli bir sebep, kişi sigara içse de içmese de maskenin yanlış kullanımı ya da hiç kullanılmaması ceza gerektiren bir durum. Sürecin başından beri maske kullanımındaki sorun sadece sigara içmekmiş gibi davranmak ve akla gelen en kolaycı yol olan yasakla işin içinden sıyrılmak ciddi bir salgın yönetim tavrı ve stratejisi olamaz. Pandemiyi bir yasak fırsatına dönüştürmekse caydırıcılık taşıyacağı kadar tepkiselliklere de yol açacaktır, bu sosyal medya tepkileriyle aşikâr.
Dünyada ve Tarihteki örneklere bakalım:
Batı’da sigara yasağını parklar, bahçeler, kamu kurumları, işyerleri, okullar, hastaneler dışında kamusal mekânlar olan sokaklar, caddeler, sahiller, meydanlarda uygulayan bir ülke yok. Sadece İsveç ve Finlandiya 2025’ten sonra yasağı uygulamayı ‘tartışıyor’. Türkmenistan hariç, otoriter kapalı toplumlar olan İran, Kuzey Kore, Küba, Çin’de dahi açık alanlarda sigara içmek yasak değil. Türkmenistan lideri de 3 gün önce köpeğinin heykelini devlet töreni ile açan bir lider. Türkmenistan ve Türkiye…
Sokaklar, caddeler, sahiller, meydanlar sadece sigara içmeyen yurttaşlara ayrılmış ‘özel alanlar’ değildir. Buralar herkesin ortak alanıdır; burada mesafe, sınırlar, ortak alana ilişkin haklar ve sorumluluklar sadece ve ilk akla geldiği gibi yasaklarla belirlenip cezalarla denetlenemez, böyle olmamalı. Yasak ve ceza nasıl ki otokratik, despotik yönetimlerin tavrıysa yurttaşının bireysel tercihlerine saygı duymak, toplum çıkarına ilişkin herhangi bir durumda toplumuna ve bireye inisiyatif ve sorumluluk alanı açmak/bırakmak da demokratik yönetimlerin tutumudur. Sosyal- gündelik hayattaki ‘tercihleri’ kontrol ederek, yasaklayarak çözemezsiniz. Burada tuhaf olan, birçok ‘demokrat, liberal, aydın’ insanın da bu yasağı desteklemesi (!). Yasağı savunmak kolay, konformist tribünlerin hoşuna gidebilir. Buna karşı çıkmanın ise gayet riskli bir iş olduğunu biliyorum. AKP gibi popülist otoriter, bulduğu her fırsatta özgürlükleri kısıtlayan, yasakları normalleştiren bir partiye bu durumda farklı kesimlerden destek geldiğinde, başka bir gün hepimizi ilgilendiren bambaşka, sıradan bir özgürlüğümüzün, tercihimizin torba yasa ile yasaklanarak önümüze geldiğini gördüğümüzde kimin söyleyecek ne sözü olabilir! Yasakları normalleştirirsek yarın sokakta dans etmenin, ağız dolusu, katıla katıla gülmenin yasaklanmayacağının garantisi var mı? Bugün bu yasakçılığa katılanların yarın kendi özgürlüklerine dair bambaşka bir yasakla karşılaşmayacaklarını nereden biliyoruz? Otoriter yönetimlerin hangi tutum ve davranışı kendine yönelik bir direnç-tehdit olarak algılayıp algılamadığına göre şekillendirecekleri bir toplumdan, ülkeden nasıl bir yarın bekleyebiliriz? AKP gibi sicili bozuk, popülist bir partinin inisiyatifine yaşam tarzı gibi kişisel tercihler, alışkanlıklar alanını bırakamazsınız. En iyi yönetim hiç yönetmeyendir, en iyi yönetim en az yönetendir. İçki içmek dindar/seküler ayrımını açık eden bir yaşam tarzına/kimliğe işaret edebilir; ama sigara içmek ‘kimliksiz, kimlikler üstüdür’. Bunu en iyi bir halk deyimi açıklar: ‘İster zengin ol, ister fukara; yemekten sonra yak bi cigara’.
Tarihte Nazi Almanyası ve Mussolini’nin faşist yönetiminde sigara yasağına rastlıyoruz. Hitler’in gençliğinde içtiği sigarayı doktorların sigaranın sağlığa zararlarına ilişkin bulgularından sonra bıraktığı biliniyor. Bunu, Hitlerin ari toplum takıntısı bir ölçüde kolaylaştırmış. Hatta Hitler, Sigarayı bırakan generallere altın saat hediye ediyormuş! Modern zamanlarda sigara karşıtı kampanyalar ‘sağlık mutluluk başarı’ tarikatının, saplantısının bir uzantısı sonucu olarak steril hayatlar sloganıyla yayılıyor. İçenlerin adeta ‘hasta’ muamelesi görmesi yaygınlaşıyor.
Müfit Özdeş, Metis Yay.’dan çıkan distopik bilimkurgu kitabı Son Tiryaki’de durumun traji-komikliğini aynı adlı hikâyesinde anlatır: “Kamuya açık yerlerde et yemek nasıl yasaklandıysa, sigara içmek de yasaklanmalı. O yıl sokaklarda ve parklarda sigara yasaklanmış, tiryakilere tuvaletin hemen yanında bir iki karanlık masa ayıran son birkaç lokanta da bu geleneksel uygulamaya son vermişti. Sigara satışı karneye bağlanmış, karaborsacılara verilen cezalar eroin kaçakçılarına verilenlerle aynı düzeye çıkarılmıştı. Tütün fiyatlarına da akıl almaz vergiler bindirilmişti. İnsanlar tv dizilerindeki kötü adamları, sigarasından bilir olmuşlardı. Bir süre sonra böyle sahneler de müstehcen diye yasaklanacak, kötüler sanki bir sigara yakacakmış gibi elini cebe atmasından tanınacaktı.”
Kahramanımız Selim, bu kabustan Rousseau gezegenine kaçarak kurtuluyor, sigara içme özgürlüğüne kavuşuyor.
Sağlığa zararı belirlenmiş sigaranın güzellemesini yapacak değilim. Ehlikeyfin gündelik alışkanlıklarındandır o. Felsefeci Frederic Gros’un ‘Yürümenin Felsefesine’ atıfla söylersek; yürüyüşe yalnız çıktığımızda, keyfimize göre durakladığımızda, istediğimiz yola saptığımızda, ritmimizi belirlediğimizde, kendimize tabi olduğumuz sokaklarda, meydanlarda, sahillerde yürüyüşümüze eşlik eden vazgeçemediğimiz bir dostumuzdur sigara ve duman. İçen biri için sigarayı paketten çıkarmak, dibini masaya vurmak, çakmağı ararken ağzına götürmek, yakmak başlı başına bir ayinsel törendir. Saranlara hiç girmeyelim. Sigarayı çıkartın, Humpry Bogart’ı bir film sahnesinde algılayamazsınız, Purosuz bir Che Guevara’nın devrimciliği tartışılır, Necip Fazıl sigarasız tıka basa hitap ettiği salonlara çıkmaz, elinde sigarası tablası olmayan bir Mustafa Kemal’in milli mücadelesi neredeyse eksik tarih anlatımıdır, Peaky Blinders’ta sigarasız bir Thomas Shelby racon kesemez, purosuyla Clint Eastwood’u İyi Kötü Çirkin’le tanıyamaz, Müslüm Baba Sensiz Olmaz klibini dumansız çekmez, ya hocaların hocası Metin Türel’i kenarda ağzında sigara ile futbolculara taktik verirken kaç kişi hatırlar?
Sigaranın sosyo-psikolojik işlevini en iyi anlatan ise ATV’de CB Erdoğan’la bir programa katılan büyük ozan Neşet Ertaş oldu: “Fukaraysa cigara içmeyip napacak. Hanım tuz diyor erkeğin yüreği cızz, diyor. Elektriğin parası verilmemiş, suyun parası verilmemiş, ekmeği zeytini gelmemiş, çocuklar hiç hal’dan anlamıyor, canı burnunda, e napacak cigara da evde yasak olursa, eski deyimle özür dilerim, avradı dövecek yeğisini ondan alacak. Sigara parasını özür dilerim, bunu bi espri olarak konuşuyorum da. Şimdi eski zamanlarda evlerde hava alacak yer yoktu, bugün Allah şükür, ilim ilerledi, her şey ilerledi, havalandırma görüyoruz alıyor götürüyor. Sayın Cumhurbaşkanım, havamızı zehirleyen atmosferi delen şu sokaklarda sel gibi zehir akıtan arabaların egsozlarına bir çare bulunsun efendim.”
Kişisel takıntılarınıza yasaklarla meşruiyet üretmeden önce ülkeyi kasıp kavuran pandemiye karşı tıka basa dolu toplu taşım araçlarıyla işe gitmek zorunda olan çalışanları koruyucu önlemleriniz ne, onları konuşmalı; bir türlü denetlenemeyen, önlenemeyen partileri, düğünleri, uğurlamaları, halayları, düzenlenen parti kongrelerini, mitingleri; uyulmayan, uygulanmayan esnek çalışma saatlerini, ekonomik destek paketlerini konuşmalı. Sağlıklı olmayı, temiz hava solumayı hepimiz istiyoruz ve bu hepimizin hakkı. O halde sigaranın dumanından önce termik santrallere, fabrikalara filtre takılmasını denetleyin, uygulayın, arabaların egsoz derecesini, karbondioksit salınımını düşürün samimiyetinizi görelim, ekosistemi elbirliği ile koruyabileceğimize inanalım. Bu olmuyorsa ve tek çözümünüz yasaksa sokaklarda, sahillerde, meydanlarda sigara içmenin yasak olmadığı Londra, Münih, Paris, Tahran, Havana, Las Vegas’a mı gidelim?
Son söz: Merhûm Elmalılı M. Hamdi Yazır (1878-1942), çok sigara içermiş. Bir gün halktan birileri kendisini ziyaret etmişler ve onun çok sigara içtiğini görünce, dayanamayıp “Hoca Efendi! Sigara sağlığınıza zarar vermiyor mu?” diye târizde bulunmuşlar. Hoca Efendi de onlara şaka yollu bir cevap vermiş: “Benim sigaraya ihtiyacım var; zira düşünmemi kolaylaştırıyor. Fakat siz sakın sigara içmeyin; çünkü sizin ona ihtiyacınız yok.”