30 yıldır çoğunlukla yazları Büyükada’da geçiriyoruz. Bizim sokağı kesen sokağın adı Şakir Paşa Caddesi. Kimdir Şakir Paşa ailesi? Ailenin bir mensubu olan Şirin Devrim, İngilizce olarak yıllar önce “Şakir Paşa Ailesi”ni (Doğan Kitap, çeviren Semra Karamürsel, 1.baskı 1998) anlatmıştı. Başta Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir olmak üzere, Fahrünnisa Zeyd, Füreya Koral, Aliye Berger gibi önemli sanatçılar çıkaran bu ailenin hayatında Büyükada’nın nasıl bir rolü olmuş?
Cevat Paşa, II. Abdülhamid’in Sadrazamıydı. Sözünü esirgemeyen, kimlikli bir devlet adamıydı. Sultan Abdülhamid, kuşkucu bir padişah olarak, sonunda Cevat Paşa’dan da şüphelenir. Kendisine bir komplo hazırladığını düşündüğü Paşa’yı azleder. Şakir Paşa, Cevat Paşa’nın kardeşidir. Abdülhamid’e kızar ve onun verdiği konakta oturmayı reddeder, Büyükada’daki köşküne çekilir. Böylece ünlü ailenin adadaki yaşamı başlar. Ancak onlar Büyükada’ya sığmayan renkli, hareketli, yetenekli kişiler olarak dünyanın dört bir yanına dağılırlar.
Ailenin öyküsünü yazan Şirin Devrim, anılarına son noktayı New York’ta 1995 yılında koyar. Kitaba yazdığı sonsöz aslında yaşanan hikayenin acıklı bir özeti: “Amerika’da yaşıyor ve orada çalışıyor olsam da mümkün olduğunca sık İstanbul’a giderim. Simidin özlediğim gevrek susamlı lezzetini tatmak, denizin kıyısındaki bir kahvede çay içmek ve Haliç’in üzerine batan güneşin Anadolu kıyısındaki camları nasıl alevlere verdiğini görmek için İstanbul’a giderim. Tabii her geldiğimde Büyükada’yı ziyaret ederim…
Şakir Paşa köşkünün bahçesi iki katlı binalarla doldurulmuş ve koca köşkümüz çarpık çurpuk dairelere bölünmüş. Kuzenlerim Nermidil ile Erdem, Ayşe teyzemin yalısının arsasına yan yana iki küçük ev yaptırmışlar… O zamanlar Büyükada’nın karşısında görünen yerler kapkaranlık olurdu. Şimdi ise İstanbul’un tepeleri, gittikçe çoğalan insanların evlerinde milyonlarca ışıkla parlıyor. Adaya gittiğimde mutlaka faytonla bir tur atarım. Tanrıya şükür, motorlu araçlara hâlâ izin yok…
Şimdi büyükbabamın adı verilmiş olan bir sokakta gezebiliyorum. Adaya yaptığım ziyaretlerde genellikle tepedeki küçük mezarlığa tırmanırım. Mezar taşları karmakarışık bir şekilde birbiri üzerine yan yatmış, aile mezarlığımız yeşilliklerle adeta kaynaşmış. Büyükbabamın, büyükannemin, onun kardeşlerinin… mezarlarına güller koyarken adadaki köşkte yıllarca önce yaşadığımız beraberliğin hasretini duyarım, gözlerimden yaşlar boşanır.
Avucuma doldurduğum yaseminleri havaya savurarak mezarlığın demirden kapısına doğru yönelirim.” (s.302) Cevat Şakir’in babası Şakir Paşa’yı öldürmesi, anıların en dramatik bölümü: “Büyükada benim için her günü güneşli “Çehovvari” bir hayat demekti. Annem içinse bu harikulade yer zaman zaman trajedilere sahne olmuştu. Annem ne vakit adadaki çocukluğundan söz etse, canlı yeşil gözleri hüzünle bulutlanırdı. O olaydan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. O olayın ne olduğunu biliyordum. Biliyordum ki annemin ağabeyi Cevat, babası Şakir Paşa’yı öldürmüştü.”(s.28) Sonrasını kitaptan okumanız dileğiyle.