28 Ekim’de yayınladıkları bir mektupla aralarında Sally Rooney, Rachel Kushner ve Arundhati Roy gibi önemli yazarların olduğu 1000 kişilik bir edebiyat camiası Filistinlilerin haklarını gasp edenlerle iş birliği yapan yayın, yayınevi ve festivallerle çalışmayacaklarını açıkladılar.
İmzalanan mektup Filistinlilere yönelik ezici baskıya ortak olan veya sessiz kalan İsrail kültürel kurumlarını boykot etmeyi taahhüt ediyor. Bu boykotun ayrımcı politika ve uygulamalar yürüten veya İsrail’in işgalini, apartheid rejimini veya soykırımını aklayan ve meşrulaştıran kurumları da kapsadığı belirtiliyor.
İmzacılar arasında bulunan İrlandalı yazar Sally Rooney öteden beri Filistin haklarının açık sözlü bir savunucusu. Rooney, 2021’de yayımlanan Beautiful World, Where Are You kitabının bir İsrailli yayınevinden gelen İbraniceye çevrilmesi teklifini reddetmiş ve Filistinli Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) hareketine desteğini belirtmişti. Buna karşılık, iki İsrailli kitap zinciri Rooney’nin tüm kitaplarını raflarından çekme kararı aldıklarını açıklamıştı.
Rooney’in geçen hafta imzacı olduğu boykot mektubu “Biz yazarlar, yayıncılar, edebiyat festivali çalışanları ve diğer kitap emekçileri olarak, 21. yüzyılın en derin ahlaki, siyasi ve kültürel krizine tanıklık ederken bu mektubu yayımlıyoruz,” diye başlıyor, ve İsrail’in geçen Ekim ayından bu yana Gazze’de “en az 43.362” Filistinliyi öldürdüğünü ve bunun “75 yıllık yerinden edilme, etnik temizlik ve apartheid” sürecini takip ettiğini belirtiyor.
Rooney, 1991 doğumlu genç bir yazar. İrlanda’nın kuzeybatısında bulunan Castlebar şehrinde doğmuş, büyümüş ve halen orada yaşamakta. Dublin Trinity College İngilizce bölümünden mezun olmuş, sonrasında aynı üniversitede Amerikan edebiyatı üzerine master programını tamamlamış. Rooney’nin ilk romanı Conversations with Friends 2017 yılında, ikinci ve en çok bilinen romanı Normal People ise 2018 yılında yayımlandı. Beautiful World, Where Are You 2021’de ve en son Intermezzo romanı 2024’ün Eylül ayında okuyucu ile buluştu.
İngiltere’de yaşayan arkadaşım Normal People kitabı orada yayımlanıp bestseller olduğunda bana getirmişti. Bu kitap sonrasında Rooney’nin yayımlanan diğer bütün kitaplarını okudum. Ayrıca ilk iki kitabının dizi uyarlamalarını da seyrettim. New York Times gazetesinin bestseller listesine giren Normal People’ın dizi uyarlaması Oscar adayı yönetmen Lenny Abrahamson tarafından çekilmiş, Daisy Edgar Jones ve Paul Mescal gibi genç oyuncuların parladığı bir iş olarak öne çıkmıştı.
Rooney’nin kendisi gibi kitaplarındaki karakterler de genç. Lise, üniversite çağındaki insanlar, okul ve sosyal ortamları, hayatları, ilişkileri kitapların merkezinde. Formel yazı dilinden farklı bir dil kullanan yazar (kısa cümleler, bolca noktalı virgüller, çok uzun konuşmalar) bu tarzı sayesinde karakterleri ve ilişkileri derinlemesine yansıtabilen bir stile sahip. Bunun da ötesinde, bireysel katmanın üzerine sosyal ve sosyoekonomik katmanları oturtmakta hayli becerikli. Tutkulu bir aşk hikayesinin paralelinde sınıfsal uyuşmazlıklar, üniversite ortamındaki siyasi tartışmalar ve bu dış çemberlerin bireyseli nasıl etkileyip yön verdiği sade ama etkileyici bir şekilde ören bir kurgu yeteneği söz konusu.
Zamanla Sally Rooney’nin roman karakterlerinin de yaş aldığını, konuların ve ortamların bu karakterlere göre farklılaştığını görüyoruz. En son romanı Intermezzo’nun merkezinde uzun zamandır kanserle savaşan babalarını yeni kaybetmiş İrlandalı iki erkek kardeş var.
Aralarında epey yaş farkı olan kardeşlerden büyük olan Peter 30’larında bir avukat, dışadönük, sosyal ve iş hayatında kendini kanıtlamış biri. Öte yandan kişisel ilişkiler açısından genel bir memnuniyetsizlik içinde yaşayan ve bir türlü kendini huzurlu hissettiği bir beraberlik oturtamayan bir karakter. Gençlik aşkı ve hala aşık olduğu akademisyen Slyvia ile, deli dolu ve maddi olarak da destek olduğu 23 yaşındaki Naomi arasında gidip gelen bir savrulma içinde yaşıyor. Anne babası ile mesafeli olan ilişkisi kendisinden 10 yaş küçük kardeşi Ivan’la ilişkisinin de soğuk olmasının bir nedeni. Ivan ise küçüklüğünden beri içe dönük ve fiziksel olarak çelimsiz – haliyle sosyal ortamlarda epey zorbalanmış biri. Öte yandan hayli zeki ve çok iyi bir satranç oyuncusu; geçimini satranç turnuvalarına ve gösterilerine katılarak sağlıyor. İrlanda’nın küçük bir kasabasında katıldığı bir satranç turnuvasında tanıştığı ve beraber olduğu orta yaşlarına yaklaşan Margaret Ivan’ın hayatının dengelerini değiştirirken, babalarının vefatı sonrası Peter ve Ivan ilişkisinin de yön değiştirmesini izliyoruz.
Anlayacağınız gibi Intermezzo’da bir başrol/kahraman (protagonist) ve karşıt karakter/düşman (antagnist) yok, aslında hayatın içinde rastlanabilecek sıradan dertleri olan sıradan tipler. Peter, Ivan, Margaret bakış açılarından çokça iç monolog ile iç içe geçmiş karşılıklı konuşma olarak akıyor roman. İlginç bir şekilde her karakterin bölümünde yazar farklı bir dil kullanıyor; Peter bölümlerinde kısa ve natamam cümleler, daldan dala atlayan akışlar onun kaotik hayatını yansıtıyor. Ivan bölümlerindeki uzun cümleler ve daha yavaş bir akış ise onun içe dönük hayatının sakinliğini ve belki de naifliğini aktarmış oluyor. Bu farklı ritmleri yakalarken okuma sürecini bölmeden akıtabilmek ve üstüne üstlük bu tekniği kişiliklerin farklı yansımaları olarak kullanabilmek yazarın olağanüstü bir yeteneği.
Yukarıda da dediğim gibi Rooney bütün bu iç konuşma ve uzun sohbetlerin yanı sıra romanın neredeyse bir film gibi akmasını sağlayan detaylı tasvirler de sunuyor. Bu sayede İrlanda’daki hayata dair, ister Dublin gibi büyük bir şehir olsun ister Margaret’ın yaşadığı küçük kasaba olsun, bir çok özellik ve sorunla da tanışmış oluyoruz. Mesela Naomi’nin kirada oturduğu evden atılma tehtidi ile yaşaması Dublin’deki ev sorununa, Peter’in devamlı sakinleştirici ve içki sayesinde rahatlayabilmesi bağımlılık konusuna, küçük kasabalarda yaşanan hayatların sosyal baskı altında nasıl sıkıştığı gibi gerçeklere gönderme yapılıyor. Ve bunların hepsi sade, şatafatsız, büyük cümleler olmadan, sakin ama derinden ilmek ilmek işleniyor.
Intermezzo’nun diğer (ve beklenmedik) ilginç tarafı ise notlar bölümünde. Rooney romanın içine sevdiği yazarlardan beğendiği bazı alıntılar serpiştirmiş. Okuyucu bunların alıntı olduğunu anlamıyor çünkü konuşma içinde geçen normal pasajlar şeklinde yer veriliyor. Özellikle William Woodsworth, William Butler Yeats ve James Joyce ile Susan Sontag gibi yazarların eserlerinden birçok alıntıya referans veriliyor. Rooney bu alıntıların hepsini romanda geçtikleri yeri de göstererek kitabın sonundaki notlar bölümünde paylaşıyor. Kitabın epigrafında ise Wittgenstein’ın Felsefi İncelemeler kitabından bir alıntı bulunuyor.
Edebiyat severlere, özellikle İrlandalı yazarlara ilgisi olanlara, Sally Rooney’nin hali hazırda kendini kanıtlamış yazarlık serüvenini takip etmeyi öneriyorum. Tabii duyarlı bir batılı sanatçı örneği sergilediği için de kendisinin özellikle beğenimizi kazandığını da söylemeye gerek yok.